Yılın sonu, yolun sonu değil!
2011 “Mehmet Âkif yılı” olarak ilan edilmişti. 2011 Hem İstiklâl Marşı’nın TBMM tarafından millî marş olarak kabulünün 90. yılı, hem de Mehmet Âkif’in vefatının 75. yıldönümü.
Bütün dünyada böyle önemli yıldönümleri seneler öncesinden başlayan hazırlıklarla değerlendirilir. Maalesef bizde öyle olmuyor. 2011’in Mehmet Âkif yılı olması için birkaç sene öncesinden teşebbüslerimiz oldu. Nihayet 2010’da, 12 Mart İstiklâl Marşı’nı ve Mehmet Âkif’i Anma Günü Kanunu gereğince toplanan Merkez Kurulu’na TYB adına tekliflerimizi sunduk. Kurul Millî Eğitim Bakanlığı müsteşarı başkanlığında toplanıyor. Tekliflerimiz olumlu karşılandı. Fakat, Kurul böyle bir yıl ilan etme yetkisini kendinde göremedi. Neyse ki, Sayın Başbakan 2010’un 27 Aralık akşamı 2011’in Mehmet Âkif Yılı olacağını ilan etti.
Tabiî ilân etmek yetmiyor, “Mehmet Âkif Yılı”nın içinin doldurulması gerekiyordu. Bu resmî kurumların ve gönüllü kuruluşların yapacakları yaygın ve etkileyici faaliyetlerle sağlanabilirdi. İşin kanunen resmi sahibi olan Millî Eğitim Bakanlığı, ağırdan aldı. Kültür Bakanlığı başlangıçta daha istekli görünüyordu, fakat sonuçta, Bakanlık da çok fazla müessir olamadı. “Hiçbir şey yapılmadı” demiyoruz, yapılanlar 2011’in “Mehmet Âkif yılı” olarak hatırda kalmasını sağlayacak ölçekte değildi.
“Mehmet Âkif yılı”na gönüllü katkılardan birkaçı üzerinde durmak istiyorum. Bunlardan biri, Konya’da basılmış olan “Hakikat Adamı Mehmet Âkif” kitabı. Bilinen tabiriyle bu “prestij kitabı” Kombassan şirketler grubu tarafından desteklenmiş. Kitap, fiziki görünümüyle, sayfa düzeni ve resimleriyle dikkat çeken, büyük kıt’ada bir eser. Destek verenlere, emeği geçenlere teşekkür ediyor, tebriklerimizi sunuyoruz. Ancak bir iki noktada görüşlerimizi ifade etmeden geçemiyeceğiz.
Kitabın ilk yazısı değerli bir yeni Türk edebiyatı profesörü tarafından yazılmış. Mehmet Âkif “mülkiyenin idadisini bitirip bu okulun yüksek kısmına geçer” ibaresine takıldım. Eskiden idadiler/liseler iki türlü idi, askerî ve mülkî. İdadi-i askeriye, idadi-i mülkiye... Bu itibarla Mehmet Âkif mülkî idadiyi bitirdi. Mülkiye’nin idadisini değil. Bu değerli başlangıç yazısının, kitabiyatına bakılınca, Mehmet Âkif’le ilgili 1990’lara kadar yayınlanmış eserlerin ağır bastığı görülüyor. Bu tarihi aşan çok az kaynak var. Bu arada bizim 1979’de yayınlanan Türk Dili ve Edebiyat Ansiklopedisi’ndeki Mehmet Âkif maddesi de kaynakçada yer alıyor. 1990’lardan sonra Mehmet Âkif’le ilgili iki kitabımız yayınlandı, Türkiye Yazarlar Birliği, 5 bilgi şöleni yaptı, dördü kitaplaştı. Bunlar, bibliyografyada yer almıyor. Ayrıca, Âkif’le ilgili 90 sonrası çalışmalar içinde mutlaka zikredilmesi gereken Dücane Cündioğlu’nun Kur’an Şairi başta olmak üzere Mehmet Âkif’le ilgili diğer kitapları, M. Ertuğrul Düzdağ’ın Mehmet Âkif’in Mısır Hayatı ve Kur’an Meali ilk hatırımıza gelenler.
Yine ilgimiz dolayısıyla dikkatimizi çeken bir yazı, “İstiklâl Maşı’nın kaleme alındığı mekân Taceddin Dergâhı”. Bu yazının resimleri, günümüzü yansıtıyor, metin ise, 1970’lerde donup kalmış. Oysa, 1970’lerden sonra Taceddin Dergâhı’nı yaşatma mücadelesi verilmiştir. Konuyla ilgili, bilgiler bizim Camideki Şair kitabında yer alıyor. Ayrıca Dr. Nazif Öztürk, Dergâh, Taceddin camii ve Taceddin Veli hakkında TYB’nin bilgi şölenlerinde birinci el vesikalara dayanarak 5 bildiri sundu ki, mutlaka görülmesi gerekirdi.
Kitabın takdim cümlesi de bize kekre geldi: “2011 Mehmet Akif Yılı ve Vefatının 70. Yıldönümü onuruna”. Onur kelimesinin fransızca “honneur”dan hırsızlama olduğu üzerinde durmayacağım. “Şeref, haysiyet, vakar” karşılığı olarak kullanılan bu kelime, bu ibarede tam yerini bulmamış. Kitap, yılın “onur”una değil, hatırasına adanmalıydı.
Son bir nokta: Kitabın sonunda Mehmet Âkif’in Kastamonu vaazı tam metin olarak verilmiş. Zamanında Sebilürreşad’da yayınlanan metnin kim tarafından Latin harflerine aktarıldığı, hazırlandığı ise belirtilmemiş. Daha önce bu metin birkaç kitapta yer aldı, müstakil kitapçık olarak da yayınlandı. Acaba bunlardan biri mi, yeni bir çalışma mı? Mesela Âkif’in damadı Ömer Rıza Doğrul’un 1940’larda yayınladığı metin, bir hayli “ayıklanmış”tı.
Mehmet Âkif Yılında iki önemli yayın Zeytinburnu Belediyesi tarafından yapıldı. “Sessiz Yaşadım-Matbuatta Mehmet Âkif 1936-1940”, denilebilir ki bugüne kadar yayınlanan en geniş hacimli Mehmet Akif kitabı. 1930’larda ebedileşmeyi, yani rahmetle anılmayı uman fakat, o günün şartlarında meyus olan şair “sessiz yaşadım, kim beni nerden bilecektir” der. Vefatından bir gün sonra Mehmet Âkif, Türkiye’nin üzerinde en çok yazı yazılan, kendisinden bahsedilen şahsiyeti olarak adeta bir öldükten sonra dirilme hali yaşar. İsmail Kara ile Fulya İlbanoğlu’nun hazırladığı kitap sadece metinleriyle değil, tertibi, düzeni ve resimleriyle de güzel.
Zeytinburnu Belediyesinin Mehmet Âkif yılına armağanı diğer eser, “Vefatının 75. yılında Mehmet Akif Ersoy”. Vahdettin Işık’ın yayına hazırladığı kitap, esasen 12-13 Mart’ta yapılan sempozyuma sunulan bildirilerden oluşuyor.
Aynı günlerde Türkiye Yazarlar Birliği de Mehmet Âkif’le ilgili 5. bilgi şölenini Ankara’da yapıyordu. Kitapta 30 kadar tebliğ yer alıyor. Zeytinburnu Belediyesi, Büyükşehir belediyelerinin uykuya yattığı bir dönemde Mehmet Akif yılının şanına yakışır iki eser yayınlayarak güzel bir mesaj veriyor.
Yerimiz fazla kalmadı. İki Safahat sözlüğünden daha fazla bahsetmek isterdik. Evet, yıl içinde Dr. Cevdet Şanlı’nın Safahat Sözlüğü ve Talip Mert’in Açıklamalı Safahat Lügati yayınlandı. Bu kitaplar ancak başlangıç yaptıkları için zikredilmesi gereken türden. Maalesef her iki kitapta da Safahat’ın bütün kelimelerini, terkiplerini, kavramlarını bulmak mümkün değil.
Gerçek bir Safahat sözlüğünde Mehmet Akif’in bütün kelimeleri, hem de örnek mısralar, beyitler verilerek açıklanmalı. Her iki kitapta da Türkçe asıllı kelimelerle herkesçe bilindiği farz edilen kelimelere yer verilmemiş. Açıklamalar, tarifler her zaman yerini bulmuyor. Talip Mert’in kitabının farkı, “Safahat’ta geçen kişi, yer ve müesseseler” bölümünde yer alan bilgiler.
Mehmet Âkif yılının sonuna geldik, ama yolun sonuna gelmedik! Mehmet Âkif sadece bir yılın adamı değil. O benzersiz değerdeki eseri ve büyük şahsiyeti ile milletimiz için her zaman yâd edilmeyi hak ediyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.