İslam dünyasının Rosa Parks’ı
Arab baharının ilk kıvılcımı hiç beklenmedik bir anda, -çoktan zamanı gelmiş geçmişti bile deme konusunda hepimizin fikir birliği içinde olduğumuza eminim- yakıldı. Bu da tarihin bir kazasıydı işte. Rabbimizin ‘sizden öncekilerin akıbetini görmüyor, üzerinde düşünmüyor musunuz’ babındaki uyarıları gereğince, işte, onlar da gelmiş ve geçmekteydiler. Baki kalan hoş bir sada’dan söz etmekse Arab diktatörleri düşününce mümkün değildi. Bir bir miyadını dolduran devriliyor, halk talebi karşısında yok olup gidiyordu.
Evet. Bu sefer baskı yapan onlar değil halktı ve halk onların gitmesini, sürülmesini, cezalandırılmasını, hesap vermesini istiyordu. Arab baharı bu halet-i ruhiye içerisinde filizlendi...
Muhammed Buazizi hareketlerinin neye gebe olduğunu bilmeden isyan ediyordu. Belki her gün gibi. Doğduğu yirmi yedi sene önceden beri hemen hemen her gün yaptığı gibi belki de. Çünkü isyan Tunus halkının içselleştirdiği bir davranış biçimiydi. O ülkesinin ve bölgenin Rosa Parks’ı olduğunun farkında bile değildi.
Bütün yaptığı kendince bir protesto geliştirmekti. Aynı Parks gibi. O da yetti artık diyerek boş otobüsün kendi gibi zenciler için ayrılan arka bölümüne geçmeyi reddetmiş, onun protestosu dalga dalga Amerika’nın bütün şehirlerini sarmış, bir mücadele böylece eşitlikten yana başarı ile sonuçlanmıştı. Nice kanlar da dökülmüştü ama nice hayatlar bu yolda bedel olarak ödenmişti.
Şimdi sıra Tunus halkındaydı. Genç Buazizi de onların lideri olacaktı da haberi yoktu o sabah. Annesi Muhammed’in üç yaşındayken babasını kaybettiğini söylüyor. Yirmi yedi yıllık kısa hayatında Muhammed ailesinin maddi ve manevi en büyük desteği olmaya çalışmış. O 17 Aralık sabahı da yine her zaman olduğu gibi pazarda satış yapmaya çıkmış. Muhammed bir mühendis. Ancak ülkenin içinde bulunduğu kriz onu bir şeyler alıp satmaya, ailesinin iki yakasını bir araya getirebilmesi için mecbur bırakıyor.
Satış yapma hakkı vardı. Ama o gün çattığı polis müsaade etmedi. Asılında istediği rüşvetti. Ama Muhammed de rüşvet vermeyecekti. Eğer Tunus bir hukuk devleti idiyse o zaman o da ticaretini yapabilmeliydi. Ama Tunus ne hukuk devleti ne de şeffaf, demokratik bir sistemdi. Tunus bir diktatörlüktü ve Batı’nın mesela, ABD’nin bütün övmesi, sahip çıkmasıyla kendi halkına zulmeden bir totaliter rejimdi.
Muhammed isyan etti, Vali’ye çıktı. Vali onu kabul etmedi. Kendini yakıp yok edecek ama böylece de Ortadoğu’da ebediyen değişimi fişekleyecek o ilk kıvılcımın ateşini tutturdu. On dokuz gün hastanede yattı. Anne Buazizi duyar duymaz koştu, önce Vali’ye çıktı. Sonra Cumhurbaşkanına. Şaşırmadı. Çünkü rüşvet teklif ettiler Buazizi ailesine. Saray’a da nasıl da girebilmişti. Bin Ali gibi kibirli bir diktatör bu kadıncağızı ka’ale mi alırdı!
Alıyordu işte... Çünkü... çünkü... iş büyüyebilirdi ve kontrolden çıkmadan burada bastırılmalıydı. Bunun, her zaman başvurulan yöntemiyse ‘rüşvet’ kartını açmaktı. Öyle de oldu. Anne Buazizi’ye devletin en üst makamından rüşvet teklif edildi. O hayır dedi! Oğlu hastanede cayır cayır yanıyordu. Onun ateşi tüm Tunus’u yakmıştı. Artık geri dönüş yoktu. Muhammed hastanede, bilinçsiz yatarken, yığınlar dışarıda biz Muhammediz diye ayaklanıyordu. Sonra acı haber geldi. Muhammed Rabbi’ne yürüdü. Bir Cuma günü.
Diktatörün ekibi rahat durmadı. Muhammed’in cenaze töreninin toplumsal bir protestoya dönüşeceği endişesiyle tekrar rüşvet teklif etti. ‘Cenazeyi götürmeyin köyünüze, gelin burada gömelim, alın şu parayı da’ diye başlayan cümleler kurdu Bin Ali. Muhammed’in köyü 300 km ötede idi. Hayır dedi anne Buazizi. Hayır. Rüşvete de hayır! Engellemenize de! O zaman dedi Bin Ali, alın şu cesedinizi, ya şimdi alın gidin, yoksa yarın vermeyeceğiz. Tunus rejimi bir kez daha dişlerini gösteriyordu.
Rüşvetin açmadığı kapıyı şimdi en iyi başardığı yöntemle yani zorbalık ve zulümle açacak dediğini yaptırmaya çalışacaktı. Ama Buazizi ailesi hayır diyordu! Muhammed’in cenazesinin köye gömülmemesine hayır, zulme hayır, baskıya hayır. Yol boyu polisler Buazizi ailesini taciz ettiler. Yıldırma politikasına başvurdular. İslam dünyasındaki diktatörleri için sonun başlangıcı hikayesi de böylece doğdu.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.