Deprem Heyecanları
Türkiye'nin neresinde büyük veya orta bir deprem olsa, en şiddetli şekilde İstanbul'da hissedilir. Yirmi küsur milyon İstanbullunun yürekleri çarpar, medya depremi gündemin ana maddesi yapar. Her kafadan bir ses çıkar. Deprem uzmanları birbirini nakz eden (çürüten) beyanlarda bulunur. Aman binaları sağlamlaştıralım... Aman şehrin yüzde ellisi çökecek... Aman aman durum pek yaman...
Birkaç gün geçer bir tavsama başlar, birkaç hafta sonra deprem konusu derin dondurucuya kaldırılır. Ta yeni bir deprem oluncaya kadar.
İstanbul büyük bir depremi bekliyor, deprem İstanbulu vuracak ama günlük telaş ve koşuşturmalar bize tedbir alacak vakit bırakmıyor.
Medya heyecan, merak peşinde. TV'ler reyting peşinde.
Mideler yemek bekliyor.
Herkesin işi gücü başından aşmış.
Son depremin heyecanı bu hâyuhuy içinde unutulur.
Siyaset cadı kazanı gibi...
Çeşit çeşit şehvetler galeyan halinde.
Kadınlar güzelleşme derdinde.
Eve yeni perde lazım, koltuk takımı eskidi, yenisini alalım... Otomobili değiştirelim, daha pahalısını ve lüksünü alalım...
Restorana gidelim... Lüks kafede çîz burger yiyelim, Napolitano kahve içelim.
Dedikodular, gıybetler, tecessüsler, su-i zanlar toplumu bir dûd-i muannid gibi sarmış, göz gözü görmüyor.
Dev şehir seher vakitlerinde uyur sessiz gürültüsüz. Ezanlar 130 desibel gümbür gümbür yeri göğü titretir ama namaza kalkan binde bir bile değildir.
İmsak ile ikinci fecir arasında kaç evin ışıkları yanar?
Ahali-i müslimenin büyük kısmı leşler gibi uyur.
Halk depremi unutur ama deprem onları unutmaz.
Kaza yayları gerilmiş, deprem okları fırlamayı bekliyor.
Kaza-yı mübrem gelince onu değiştirme, geciktirme mümkün değildir.
Deprem ne zaman gelir?.. Gündüz gelir, gece gelir, sabah gelir, öğlen gelir, akşam gelir. Ansızın gelir.
Fazla sürmez, 30 saniye, kırk saniye, bilemedin bir dakika... Her şey o kısa müddet içinde olur biter.
Yıllar boyunca sağlamlaştırılmayan binalar çöker.
Zemin katının kolonları galeri yapmak için kesilmiş olan yüksek binalar çöker.
Deniz kumuyla yapılmış binalar çöker.
Deprem nasıl gelir?
Vezüv'ün lavlarının, kızgın kül ve ateşlerinin Pompei üzerine gelmesi gibi gelir.
Deprem olunca yağmacılar harekete geçer.
Çadır bulunur, kuracak yer bulunmaz.
Ölüler nasıl ve nereye gömülecek?
Bunca evsize nasıl su, ekmek, aş bulunacak?
Hastanelerin çoğu çökmüş, yaralılar nasıl tedavi edilecek?
Dost ve müttefik büyük bir devletin donanması yardıma gelir ve ülkenin bir kısmını işgal ederse...
Zelzele biter, yeni bir imar hamlesi başlar. Sağ kalan rantçılara gün doğar.
Ölenler ölür, kalanların büyük kısmı dünya çekişme ve tepişmelerine kaldıkları yerden devam eder.
Ne zamana kadar?.. Ölüm depremi ve kıyameti gelinceye kadar.
Ölenler mezara konulur, geriye kalanlar dünya koşuşturmalarını sürdürür. Miras kavgaları olur...
Dünya döner durur.
Dolablar döner, âblar akar.
* (İkinci yazı)
Camilere Kadın Doldurma Fitnesi
DİYANET İşleri Başkanlığı'nın vazifesi ve işi camilere kadın doldurmak değil; erkek Müslümanları beş vakit namaza, camiye ve cemaate, kadın Müslümanları namaz kılmaya çağırmaktır.
Türkiye'de namaz kılanların sayısı yüzde 10'nun altına düşmüşken, camilerin çoğu vakit namazlarında boşken kadınları camilere doldurma seferberliği başlatmak büyük bir bid'attir.
Şeriatimiz kadınları topluca camiye çağırmıyor, sadece camilere gelip kendilerine ayrılmış yerlerde namaz kılmalarına, Kur'an ve va'z dinlemelerine ruhsat veriyor.
Böyle bir ruhsatı çığırından çıkartmak büyük bir yanlış, vahim bir bid'attir.
Geçen Ramazan'da Ankara Hacı Bayram Cami-i Şerifi'ne yatsı/teravih namazından erkekleri almamak, onların yerine, bir kısmı uzaktan otobüslerle taşınmış kadınları doldurmak, 1400 yıllık İslam tarihinde görülmemiş bir bid'attir.
Böyle bir bid'at Kur'ana, Sünnete, icmâ-i ümmete, Şeriat-ı Ahmediyeye aykırıdır.
Dünyanın çeşitli memleketlerindeki Sünnî fetva merkezlerine sorulsa, onların hiçbiri bu hareketin doğru olduğuna dair fetva vermez.
Pakistanlı Tarihsellik ve Tâtiliye mezhebi kurucusu bid'atçi Fazlurrahman'ın geçersiz, bâtıl ictihadları Sünnî Müslümanları bağlamaz.
Genç kadınları camilere doldurmakta, İslamî ölçü ve kıstaslara göre büyük fitneler vardır.
Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) erkeklere benzemeye çalışan kadınlara ve kadınlara benzemeye çalışan erkeklere lanet etmiştir.
Zaten bütün camilerimizde kadınlar için ayrı yerler vardır.
İmanlı, dindar, faziletli, iffetli Müslüman kadınlar dinî konularda icazetli ulemaya, icazetli fukahaya, icazetli ve yetkili müftülere, Şeriata ve Sünnete sımsıkı bağlı mürşidlere bağlı olmalıdır.
BOP'çuların fetva, ruhsat ve ictihadları bâtıldır, geçersizdir.
Tesettür ikidir: Vücudunu örtmek ve nâ-mahrem erkeklerle ihtilat etmemek.
Feminizm bâtıl ve sapık bir ideolojidir.
İslam dininde reform, yenilik, değişiklik yapılamaz.
Kemalizm ile İslam asla uyuşmaz ve bağdaşmaz.
İslam, kadınların ve kızların fuhşiyyata alet edilmelerine izin vermez.
Zina büyük günah ve ağır bir suçtur.
Üzerinde TC başlığı bulunan resmî vesikalarla birtakım bedbaht kadınlara fuhuş izni verilmesi, bu fuhuştan KDV ve gelir vergisi alınması, bu çirkin işi yapan Madama resmî törenle vergi rekortmeni ödülü verilmesi, alenen çalışan fuhuş evlerinin önüne resmî polis konulması dine, ahlaka, bilgeliğe, insan haklarına, kadın haysiyetine aykırı bir rezalettir. Diyanet'in bu rezalet ve azgınlıkla mücadele etmesi gerekir.
Camilere, kiliselerde olduğu gibi sıralar konulması da büyük ve dehşetli bir bid'attir.
Diyanet İşleri Başkanlığı'ndaki bütün Ehl-i Sünnet din alimlerini, fakihleri, müftüleri, personeli tenzih ederim.
Onlardan, bu gibi bid'atlere karşı çıkmalarını bekleriz.