Su üstünde yürüyebilir misiniz?
Farzımuhal, Sayın Başbakan su üstünde yürüse, eminim Sayın Kılıçdaroğlu yüzme bilmiyor diye eleştirir...
Bu hep böyle olur...
Derler ki, sadrazamın biri, keramet gösterip su üstünde yürürmüş. Muhalifleri bravo diyeceklerine, Sadrazam yüzme bilmiyor diye laf çıkartmışlar...
Şaka bir tarafa, Su Kertenkelesini hiç duydunuz mu? Böyle bir mahareti var: Su üstünde yürüyebiliyor.
Ama onu anlatmaya gelmeden, bir tavsiyede bulunayım: Boş kaldığınız günlerden bir gün, şöyle geriye doğru hayatınıza bir bakın...
Bakın ki, zaman zaman neden başarısız oldunuz, zaman zaman nasıl başardınız?.. Yıkıldığınızda tekrar nasıl dirildiniz? Hayatınız size ipucu verecektir.
Gelelim şu Su Kertenkelesine... Su üstünde yürüyebilen nadir yaratıklardan biridir. Bunun için yapması gereken tek şey, saniyede yirmi adım atmaktır.
Bu şu demektir: Eğer saniyede yirmi adım atabilirseniz, siz de su üstünde yürüyebilirsiniz!
İmkânsız gibi görünüyor değil mi?..
1924ün teknik şartlarında Everest Tepesine (dünyanın en yüksek dağı) tırmanmak da imkânsızdı: George Mallory tırmandı...
1453ün şartlarında Bizans surlarını aşıp şehri fethetmek de imkânsızdı: Fatih Sultan Mehmed fethetti...
Sina Çölünü koca bir ordu ile geçip Mısırı almak da imkânsızdı: Yavuz Sultan Selim on üç günde çölü geçti ve Mısırı aldı...
Seyit Onbaşı 270 kiloluk top mermisini tek başına kaldırmaya kalkıştığında, arkadaşı Ali imkânsız demişti, kaldıramazsın. Kaldırdı, namluya sürdü ve meşhur Ochean Zırhlısını vurdu...
Vaktiyle ampulü yapıp yakmak da imkânsızdı: Şehrin en aklı başında insanları sık sık Edisona gelip, imkânsız bir hayalin peşinde hayatını tüketmemesini, doğru düzgün bir iş tutup çalışmasını öneriyorlardı: Ama ampul yandı...
Tarih imkânsızı mümkün hale getirenlerin başarı öyküleriyle doludur.
Karadenizliyim, iyi yüzerim, ama tüpsüz üç-dört metreden fazla dalamam. Oysa tüpsüz kırk, elli metre dalanlar var.
Onlar farklı diyeceksiniz, doğru. Onların bizden farkı, dalmayı çok istemeleri, çok çalışmaları ve ellerinden gelenin en iyisini yapmalarıdır...
Bu kadar... Yoksa Su Kertenkelesi gibi özel yaratılmış değiller...
Teorik olarak, ben de çalışıp kendimi yetiştirseydim, üç aşağı, beş yukarı onların yaptığını yapabilirdim. Çok çalışmadığım ve çok istemediğim için derinlere dalamıyorum.
Yine teorik olarak, saniyede yirmi adım atabilseydim, suyun üstünde yürüyebilirdim...
Yapabilir miyim gerçekten? Bilmiyorum. Çünkü hiç denemedim.
Seyit Onbaşı gülleyi kaldırmayı, Fatih, Kostantiniyyeyi fethetmeyi, Yavuz çölü geçmeyi, Edison ampulü yakmayı denemeseydi, Allahın yardımı erişmeyecekti.
Anlaşılan başarının yolu denemekten ve asla pes etmemekten geçiyor.
Nitekim, Edisonun laboratuarında yangın çıkıp yıllarca yaptığı deneylerin sonuçları kül olunca, şöyle demişti:
Tüm hatalarım yandı çok şükür!
Türkçe de Kel akbaba denen bir akbaba türü, kemik iliği yemeyi çok sever. Fakat gagası kemiği kırıp içindeki iliğe ulaşacak güçte ve yapıda değildir. Bununla birlikte, hiç bir kel akbaba, kendine kemik iliği ziyafeti çekmekten vazgeçmez...
Güçlükleri nasıl aşar, problemi nasıl çözer biliyor musunuz?..
Bulduğu kemiği gagasına alıp beş-altıyüz metre yükselir. Sonra kemiği o yükseklikten kayalıkların üzerine bırakır. Kemik hızla düşüp kayalara çarpar. Parçalanırsa, kel akbaba, çok sevdiği ziyafete konar.
Ama bazı kemikler çok serttir ve kel akbabanın bu işlemi üç, hatta beş kez tekrarlamasını gerektirmektedir...
Kel akbaba hiç çekinmeden, üşenmeden, vazgeçmeden ve asla umudunu yitirmeden aynı işlemi tekrarlar... Sonunda, çok sevdiği iliğe ulaşır, armağanını alır.
Bence yeni yöntemler denemekte fayda var.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.