Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Su üstünde yürüyebilir misiniz?

Su üstünde yürüyebilir misiniz?

Farzımuhal, Sayın Başbakan su üstünde yürüse, eminim Sayın Kılıçdaroğlu “yüzme bilmiyor” diye eleştirir...

Bu hep böyle olur...

Derler ki, sadrazamın biri, keramet gösterip su üstünde yürürmüş. Muhalifleri “bravo” diyeceklerine, “Sadrazam yüzme bilmiyor” diye laf çıkartmışlar...

Şaka bir tarafa, “Su Kertenkelesi”ni hiç duydunuz mu? Böyle bir mahareti var: Su üstünde yürüyebiliyor.

Ama onu anlatmaya gelmeden, bir tavsiyede bulunayım: Boş kaldığınız günlerden bir gün, şöyle geriye doğru hayatınıza bir bakın...

Bakın ki, zaman zaman neden başarısız oldunuz, zaman zaman nasıl başardınız?.. Yıkıldığınızda tekrar nasıl dirildiniz? Hayatınız size ipucu verecektir.

Gelelim şu Su Kertenkelesi’ne... Su üstünde yürüyebilen nadir yaratıklardan biridir. Bunun için yapması gereken tek şey, saniyede yirmi adım atmaktır.

Bu şu demektir: Eğer saniyede yirmi adım atabilirseniz, siz de su üstünde yürüyebilirsiniz!

İmkânsız gibi görünüyor değil mi?..

1924’ün teknik şartlarında Everest Tepesi’ne (dünyanın en yüksek dağı) tırmanmak da “imkânsız”dı: George Mallory tırmandı...

1453’ün şartlarında Bizans surlarını aşıp şehri fethetmek de “imkânsız”dı: Fatih Sultan Mehmed fethetti...

Sina Çölü’nü koca bir ordu ile geçip Mısır’ı almak da “imkânsız”dı: Yavuz Sultan Selim on üç günde çölü geçti ve Mısır’ı aldı...

Seyit Onbaşı 270 kiloluk top mermisini tek başına kaldırmaya kalkıştığında, arkadaşı Ali “imkânsız” demişti, “kaldıramazsın.” Kaldırdı, namluya sürdü ve meşhur Ochean Zırhlısı’nı vurdu...

Vaktiyle ampulü yapıp yakmak da “imkânsız”dı: Şehrin “en aklı başında” insanları sık sık Edison’a gelip, “imkânsız” bir hayalin peşinde hayatını tüketmemesini, doğru düzgün bir iş tutup çalışmasını öneriyorlardı: Ama ampul yandı...

Tarih “imkânsız”ı “mümkün” hale getirenlerin başarı öyküleriyle doludur.

•

Karadenizliyim, iyi yüzerim, ama tüpsüz üç-dört metreden fazla dalamam. Oysa tüpsüz kırk, elli metre dalanlar var.

“Onlar farklı” diyeceksiniz, doğru. Onların bizden farkı, dalmayı çok istemeleri, çok çalışmaları ve ellerinden gelenin en iyisini yapmalarıdır...

Bu kadar... Yoksa Su Kertenkelesi gibi özel yaratılmış değiller...

Teorik olarak, ben de çalışıp kendimi yetiştirseydim, üç aşağı, beş yukarı onların yaptığını yapabilirdim. Çok çalışmadığım ve çok istemediğim için derinlere dalamıyorum.

Yine teorik olarak, saniyede yirmi adım atabilseydim, suyun üstünde yürüyebilirdim...

Yapabilir miyim gerçekten? Bilmiyorum. Çünkü hiç denemedim.

Seyit Onbaşı gülleyi kaldırmayı, Fatih, Kostantiniyye’yi fethetmeyi, Yavuz çölü geçmeyi, Edison ampulü yakmayı denemeseydi, Allah’ın yardımı erişmeyecekti.

Anlaşılan “başarı”nın yolu denemekten ve asla pes etmemekten geçiyor.

Nitekim, Edison’un laboratuarında yangın çıkıp yıllarca yaptığı deneylerin sonuçları kül olunca, şöyle demişti:

“Tüm hatalarım yandı çok şükür!”

•

Türkçe de “Kel akbaba” denen bir akbaba türü, kemik iliği yemeyi çok sever. Fakat gagası kemiği kırıp içindeki iliğe ulaşacak güçte ve yapıda değildir. Bununla birlikte, hiç bir kel akbaba, kendine kemik iliği ziyafeti çekmekten vazgeçmez...

Güçlükleri nasıl aşar, problemi nasıl çözer biliyor musunuz?..

Bulduğu kemiği gagasına alıp beş-altıyüz metre yükselir. Sonra kemiği o yükseklikten kayalıkların üzerine bırakır. Kemik hızla düşüp kayalara çarpar. Parçalanırsa, kel akbaba, çok sevdiği ziyafete konar.

Ama bazı kemikler çok serttir ve kel akbabanın bu işlemi üç, hatta beş kez tekrarlamasını gerektirmektedir...

Kel akbaba hiç çekinmeden, üşenmeden, vazgeçmeden ve asla umudunu yitirmeden aynı işlemi tekrarlar... Sonunda, çok sevdiği iliğe ulaşır, armağanını alır.

Bence yeni yöntemler denemekte fayda var.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi