Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Uyu halkım uyu... Futbolla yat, futbolla kalk!

Uyu halkım uyu... Futbolla yat, futbolla kalk!

“Az gelişmiş”, daha doğrusu “gelişmesi engellenmiş ülkeler”in halkları, kendilerini oyalayacak, “onur”larını okşayacak, “coşku”larını kamçılayacak, “sevinç ve mutluluğa” yol açacak “başarı”lara ihtiyaç hissederler... Sevinmeye, mutlu olmaya, bağırmaya ve sokaklara taşmaya mecbur ve hatta mahkûmdurlar!..
çünkü, bunalmışlardır!.. çünkü “aşağılık kompleksi” içinde kıvranmaktadırlar!..
Bu bunalımı aşmanın ve kompleksi yenmenin tek yolu, “bağırmak”tır!.. çünkü insanlar, bağırarak boşalırlar!..
Yoksa, patlarlar!..

DİKTATöR FRANKO’NUN 3 F’Sİ!
Bilirsiniz, İspanyol diktatör General Francisco Franco’ya şöyle bir soru sormuşlar:
“Yahu ülkenin yapısı bozuk!.. Ekonomi kötü, halk perişan!.. Herkes adaletsizlikten yakınıyor... Ama, hiç isyan yok!.. Bunu nasıl sağlıyorsun?”
İspanyol diktatör şu cevabı vermiş:
“Bunu 3 F ile sağlıyorum... Yani Franko, Futbol ve Fiesta ile... Onları yüz binlik beşiklerde uyutuyorum!”
Diktatör Franko’nun “yüz binlik beşik” olarak nitelendirdiği yerler, “stadyum”lardı.
Franco, “baskıcı rejim”inden bunalan halkını, “futbolla oyalıyor”du. Franco için futbol; “kitleleri oyalayan, toplumu siyasi konularda tepkisizliğe iten, ülke gündemini saptıran bir afyon”du!..
Yalnızca, Franco gibi diktatörler tarafından yönetilen ülkelerde değil; son derece modern rejimlere sahip ülkelerde de futbol, toplumu pasifize etmek amacıyla kullanılmıştır.
Günümüzde de bu tür örnekleri görmek mümkündür.
İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi, bu duruma en iyi örneklerden biridir...
Berlusconi, siyaset hayatında iki unsuru çok iyi kullanmıştır. Bunlardan birincisi dördüncü kuvvet medya; diğeri ise bacasız sanayi “futbol”dur.
Milan kulübünün başına geçen Berlusconi, kulüp başkanı sıfatını kullanarak tüm dünyada tanınmıştır. Bu popülarite, Berlusconi’nin siyasi hayatını olumlu yönde etkilemiş ve onu ülkesinde iktidara taşımıştır. O da, Franco gibi; kitlelerle iletişiminde futbolu önemli bir faktör olarak kullanmıştır.
ülkemizde de benzer bir durum mevcuttur. Türkiye’de stadyum seyircisinin yaş ortalaması oldukça düşük ve bu genç nüfus “futbol kelepçesi”yle kontrol altında tutulmaktadır.

“5 HAZİRAN DARBESİ”NİN ZAMANLAMASI!
Diyeceksiniz ki;
“Bu mevzu da nereden çıktı?”
Aslına bakarsanız, uzun süredir kafamı kurcalıyordu bu konu... Hani, Levent Kırca’nın “Olacak O Kadar” programlarında, adeta programla özdeşleşmiş bir söz var ya;
Hani; “Tam yerine rast geldi, manzara koyduk” derler ya; şu “başörtüsüne serbestlik” getiren Meclis kararının Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiği tarih ile “Euro-2008, Avrupa Futbol Şampiyonası”nın başladığı tarihin adeta örtüşmesi; “tam yerine rast geldi” dedirtecek bir “zamanlama harikası”ydı!..
Düşünebiliyor musunuz;
Anayasa Mahkemesi’nin, “5 Haziran darbesi” olarak nitelenen kararlarından 2 gün sonra, yani 7 Haziran’da “Euro-2008, Avrupa Futbol Şampiyonası” başlıyor ve toplum, “Mahkemenin ilkel kararı”na tepki göstermeye fırsat bulamadan, kendini “futbol tartışmaları”nın içinde buluyor!..
“Portekiz’e niye mağlup olduk?.. Fatih Terim, sahaya ne biçim takım çıkardı?.. Bu takımla devam edersek, ikinci maçta işimiz biter, şampiyonaya veda ederiz!”
İtiraf edelim;
“Anayasa Mahkemesi’nin kararı” üzerine yapılan tartışmalar, “futbol tartışmalarının gölgesinde” kaldı!..
Millet, ne olduğunun ayırdına varamadan, “futbol”la yatıp, futbolla kalkmaya başladı!..
İspanya diktatörü Franko’nun “halkı yüz binlik beşiklerde uyutmak” dediği, tam da bu olsa gerek!..
Halkımız uyuyor!..
Daha doğrusu uyutuluyor!..
“Uyu halkım uyu!”
Yat yat uyu, uyu uyu yat!..
Ninni halkım, ninniiii!..

PROF. ORHAN KURAL’IN üZüNTüSü
Evet, 5 Haziran’daki “yargı darbesi”nin hemen ardından 7 Haziran’da “Avrupa Futbol Şampiyonası”nın başlamasını, “tartışmaları gölgelemek için iyi bir zamanlama” olarak görüyordum... Ancak, “halkın keyfine limon sıkmamak” için yazmaktan vazgeçmiştim!..
Ta ki, Perşembe gününe kadar...
Perşembe günü Bursa’da konuşan Prof.Dr. Orhan Kural’ın da aynı dertten muzdarip olduğunu görünce, yazmadan duramadım.
Efendim;
Kamuoyunda “çevreci profesör” olarak bilinen İTü Maden Mühendisliği Bölümü Yeraltı Maden İşletmeciliği Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Orhan Kural, Türk milli takımının İsviçre galibiyetine ilişkin, “Türkiye’nin milli maçı kazanmasına üzüldüm. çünkü ülkem futbolla uyutuluyor” demiş...
Bursa İl çevre ve Orman Müdürlüğü’nce düzenlenen “Yaşanabilir Bir çevre İçin El Ele” konulu konferansa katılan Orhan Kural, gazetecilere yaptığı açıklamada, bir “araştırma”nın, dünya genelinde “futboldan en çok etkilenen ülkenin Türkiye olduğunu gösterdiğini” söylemiş...
Türk milli takımının İsviçre karşısında aldığı galibiyete değinen Kural, şöyle devam etmiş:
“Ben, Türkiye’nin milli maçı kazanmasına üzüldüm. çünkü ülkem futbolla uyutuluyor.
Fatih Terim ayda 140 bin YTL para alıyorsa; benim dağ köylerimde çocuklarım ayakkabı bulamıyorsa, o zaman bu memlekette bir tuhaflık vardır.
Şimdi, Türkiye günlerce futbolla oyalanacak.
Hatta bazıları ateş edip, adam öldürmüşlerdir.
İnanıyorum ki; futbolun kitleleri nasıl uyuttuğunu, bir gün herkes görecek.
Bankacılıktan sonra en fazla para futbolda dönüyor.
ülkemin futbolla uyutulmasına hiç sıcak bakmıyorum.
Belediyelerin bütçelerinin büyük bir bölümü futbola ayrılmış bir durumda.
Ne çöp sahası, ne ağaçlandırma yapıyorlar.
Hepsi profesyonel futbola destek veriyorlar. Belediyelerin, asıl görevi halka hizmet vermektir.”
Prof. Orhan Kural bu sözleri söylemiş ama; “Futbolla, Türkiye kendini tanıtıyor” şeklinde eleştiriler geleceğini düşünerek, cevabını baştan vermiş:
“Beni bu yönden eleştirecek olanlara derim ki; futbola ayrılan paranın yüzde 1’i diğer spor dallarına, kültüre ve bilime ayrılsa, Türkiye’yi her dalda tanıtacak çok güzel işler yapılır!”
FUTBOL OLMAZSA FESTİVAL!
Prof. Orhan Kural’ın bu sözlerine katılmamak mümkün değil... Gerçekten de, “futbol sektörü”nde çok büyük paralar dönüyor!..
O paralardan çok az bir kısmı “bilimsel araştırmalar”a ayrılsa, Türkiye’nin “futbolla uyutulan” gençleri “top” veya “pop” peşinde koşmayı bırakır, “keşif” veya “icat”larla meşgul olurdu!..
Milli Takım Teknik Direktörü Fatih Terim’in 140 Bin YTL aldığı bir Türkiye’de, “dağ köylerindeki çocukların ayakkabı bulamayıp yalınayak dolaşması” elbette büyük bir çelişkidir!..
Tıpkı;
“Merkez Bankası’nın kasası, milyarlarca dolarlık dövizle dolu... Ama biz emeklilere bir faydası yok!.. O milyarlarca dolardan biraz da emeklilere verilse de, bizim de tencerelerimiz dolsa” diyen “emekliler”in feryatları gibi!..
Gelin, görün ki;
Sistem, “aç karınları doyurup da uyutmak” üzerine değil, “yüz binlik beşiklerde uyutmak” üzerine kurulmuş!..
“Yasak” mı ilân edeceksin, “futbollu günler”e denk getireceksin!.. Halktaki “homurtu”lar çok mu yükseldi, hemen bir “futbol zaferi” yaşatacaksın!..
Millet, “Egemenlerin baskıları dayanılmaz hâle geldi” diye haykırmaya mı başladı, hemen “üç F”den birini devreye sokacaksın
“Franko!.. Futbol!.. Fiesta!”
Franko’lar zaten eksik değil... Bu da yetmedi, “futbol” ve “festival”leri sokacaksın devreye!..
Anayasa Mahkemesi kararlarının hem de “gerekçe”si bile açıklanmadan, 5 Haziran’da alel-acele ilân edilmesinin bir “tesadüf” olduğunu düşünüyorsanız, çok “saftorik”siniz demektir!..
Karar “5 Haziran”da açıklandı, çünkü 7 Haziran’dan itibaren millet “futbol beşiği”nde sallanmaya ve uyutulmaya başlandı!..
Uyu halkım, uyu!..
Yat yat uyu, uyu uyu yat!..
Futbolla yat, futbolla kalk!..
Kalk ama, sakın kalkınma!..
----------------
Efes-2008 Tatbikatı!
“Futbol”la yatıp, “futbol”la kalktığımızdan olsa gerek, şu “tatbikat” olayı gözlerimizden kaçtı... Aslına bakarsanız, pek fazla gündeme de gelmedi!..
Efendim, birkaç gün önce “Efes 2008 Tatbikatı” vardı... Gazete ve televizyonlar, olayı sadece “magazin” boyutuyla gündeme getirdiler!.. “Yazlık kamuflaj”larla ilgilenip, Org. Yaşar Büyükanıt’ın; “TSK, bu kıyafetle rahat edecek” sözlerini yansıttılar!..
İyi de; Cumhurbaşkanı Abdullah Gül neredeydi, Başbakan Tayyip Erdoğan neredeydi?.. Niye katılmadılar bu tatbikata?.. Yoksa, programları mı müsait değildi?..
öyle ya; “Efes 2007 Tatbikatı”na Cumhurbaşkanı A.N. Sezer de, Başbakan Tayyip Erdoğan da katılmış ve hatta “Sezer ile Erdoğan’ın yan yana oturdukları halde 3 saat boyunca konuşmadıkları” yazılıp çizilmişti!..
Peki, bu yılki tatbikata Gül ve Erdoğan niye katılmadı?.. “Futbol”dan başımızı kaldırıp, soralım dedik!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi