Kimliğinizi Millete mi Ulusçuluğa mı Bağlıyorsunuz?
Millet ten maksat dindir, yani İslâm. Çünkü millet sözünden Allahın, peygamberleri vasıtasıyla kullarına meşrû kıldığı yol ve usuller kastedilmektedir. Millet kelimesi örfen İslâm dinine mahsus olduğu içindir ki asırlardır ulema ehl-i sünnet mezheplerinde olanları naklederken millîler ifadesini kullanmıştır.
Millet kavim ve kabile demek değildir. Millet şeriat mânasına gelir. Millet, bir toplumun etrafında toplandığı, üzerinde yürüdüğü yol, uyduğu ve bağlı olduğu prensiplerdir ki, bu yol İslâmdır. İslâm dini etrafında bir araya gelmiş insanlar topluluğu ancak millet olabilmeyi haizdir. Bu yolun Hakk olanı da, bâtıl olanı da var.
Türk kavmine mensup olanlardan İslâma dahil olup millet olan da var, millet olamayan da... İslâmî iman etrafında medenî kimliklerini kazanan Türkler milletolmayı hak etmiştir ki, Müslüman Türklük de bu kemâl noktada tecessüm etmiştir.
ULUS, BATILILAŞMANIN DAYATTIĞI SAHTE BİR TÜRK TOPLUM PROJESİDİR
Türklüğünüzü İslâmiyetin içinde ifade etmiyorsanız ulusçu olduğunuz ortaya çıkar. Nation karşılığı olan ulusçuluğu Türklüğe temel aldığınızda millet olmanın gereği olan İslâmî inanç sisteminden koparılmış bir yapı ortaya çıkar ki, bu yapı hem arızalıdır, hem de millet olma özelliği taşımadığı için bünyesindeki dindaş kavimleri üst kimlik olarak temsil edebilmek kudretinden mahrumdur.
Cumhuriyetin dilde tasfiyecilik hareketi ile sözde millet karşılığı olarak uydurulan ve İslâmî muhtevası olmayanulus kavramı Batılılaşma yolunda modern milliyetçiliğin karşılığı olarak tercih edilmiştir. Osmanlı millet sistemi dağılınca, İslâmî muhteva taşıyan millet-i hâkime ve unsur-u aslî kavramları üzerinden yeniden millet olabilme hamleleri bozgunların ardından gelen arayışlardır. Fakat Kemalist Cumhuriyetin öz Türk / Hakiki Türk kavramıyla kendinden önceki yeniden millet olma arayışlarından bütünüyle zıt istikamette seküler hâle getirilmiş ulus anlayışını resmîleştirmiştir.
Millet-i hâkime ve unsur-u aslî nin İslâmî muhtevasını taşımayan Atatürkçü Cumhuriyetin sözde millet anlayışı, Batılı ölçülerle projelendirilen ve tepeden inme uygulanan Türk ulusu inşasından ibarettir. 20. Asrın başında Batılı milliyetçilik dayatmaları, İslâm ülkeleri arasındaki millet kavramını tekil olarak ismin önüne getirmek mecburiyetini doğurunca Türk milleti ifadesi kullanılmaya başlanmıştır ki, problem tam da bu ifadenin muhtevasında neler olacağı ve nasıl târif edileceği hususundadır.
MİLLET, ULUSA GÂLİP GELECEKTİR
Meselenin can alıcı noktası olan Milletin ne olduğunu Ali Yurtgezenin tesbitleriyle anlıyorsanız ve Türklüğünüzün yerini bu millet târifi içinde bulabiliyorsanız millet şuurunuz tamdır, yani İslâmîdir:
Bir Müslüman milliyetçiyim diyorsa öncelikle bu anlayışın dayandığı millet kavramının ne olduğunu bilmek durumundadır. Milliyetçilik sonuçta bir millet kavramı üzerine kurulduğuna göre millet nedir? Kuran-ı Kerim, millet dindir diyor. Bizim irfanımızda Osmanlının son zamanlarına kadar da topluluk ismi olarak kullanıldığında bir dine mensup insanlar anlamı veriliyor millet kelimesine. Halbuki nasyonalizmin dayandığı nation veya ulus belki kavim kavramıyla karşılayabiliriz. Belki diyoruz, çünkü ulus kavim bile değil. Çok zaman devlet eliyle plânlanan bir toplum mühendisliğinin yapay bir inşanın ürünü.
Milliyetçiliğin milletini Kurandaki anlamıyla alıyorsak hiçbir problem yok diyeceğiz ama öyle olmadığını hepimiz biliyoruz. Peki, kişi kavmini sevmekle kınanamayacağına göre, yaygınlaşmış bir yanlış olarak milleti kavim yerine kullanmakta ne mahzur var? Birçok kelimede böyle anlam kaymaları olabiliyor ve çok doğal karşılanıyor. Millet, Kuran-ı Kerimde din ve şeriatla eş anlamlı bir kavram olarak geçer. Kök anlamından hareketle yapılan, tutulup gidilen yol veya Allah tarafından peygamberleri vasıtasıyla yazdırılıp dikte ettirilen esasları şeklindeki tarifler, din ve şeriat kavramları için de geçerlidir. Millet, din veya şeriat demektir kısaca.
Son devrin meşhur müfessiri Elmalı Hamdi, din, millet ve şeriatın aynı şeyler olmakla beraber, karşıladıkları inanç sisteminin farklı bir boyutunu öne çıkardığını söyler. Ona göre, din itikadî prensipleri ve inanmayı; şeriat, inanılan esasların yaşanmasını ifade eder. Millet ise bu inanış ve yaşayışın insanları toplayıp birbirine benzettiği ortak zemindir. Başka bir deyişle, insanları bir araya getirip onları inanç, duygu, düşünce, davranış bakımından birbirine benzeten yolun, üzerinde ittifak edilen iman ve amel esaslarının adıdır millet.
Demek ki millet aslında bir topluluğu veya kavmi değil, o topluluğu bir araya getiren, birbirine benzeten yolu ve yürüyüş tarzını anlatıyor. Eskiler bir dini değil ama o dinin mensubu insanları kastetmek için ehl-i milet veya sahib-i millet tabirlerini kullanırlardı.
Ali Yurtgezenin millet tesbitinden güç alarak, ulusa bel bağlayanların akıbetinin kötü olduğunu ve zevalinin yaklaştığını söylemek mümkün. Çünkü millete dahil olanlar kamuda ve toplum damarlarında edebî, fikrî ve dinî kanaat önderlerinin tesirini hissetmeye başladı.
Yaşanagelen hâdiseler içinde ulusun temsilcilerinin kartondan kuleler gibi yıkılmaya ve zelil olmaya başlaması, bir asırdır ulusçu veya Türkçü siyasî parti ve zümrelerin toplum damarlarına giremeyişi milletin, ulusa gâlip geleceğinin işareti değil mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.