Ast emir kuludur, irade üsttedir
Sene 1982. Bir gün Piyade Okulu'nda komutanı matkap lakaplı Tümgeneral Hakkı Kaya'nın geldiğini göremediğimiz için ceza olarak 'İstikamet deniz marş marş!' diye emir verdi. Beşinci bölük denize doğru koşmaya başladık.
Deniz ile aramızda yüksek bir tel örgüyle çevrili demir yolu var. Tel örgüye gelince haliyle durduk. Matkap, 'Kim durun dedi size!' diye bağırdı.
Bölük tel örgüye tırmanmaya başladı. Kimileri aştı hatta demir yolunu geçenler bile oldu. Sonra geri dön emri ile dönüldü.
Allah korusun o gün demiryolunu geçerken hayatını kaybedenler olabilirdi!
Askeri Dil Okulu'nun Arapça öğretmeni, genel kurmayın da mütercimi olarak askerlik yaptım. Arapça bölümü hepsi öğretmen bir albay, bir binbaşı bir yüzbaşı ve iki asteğmenden oluşuyordu.
Gelecek bir heyete sunulmak üzere genelkurmayda Arapça brifing hazırlıyoruz. Bölüm komutanı albay kürsüde Arapça metni okuyor, ben simültane tercüme yapıyorum yüzbaşı da tepegözün başında slaytları gösteriyor. Yalnız öyle sıradan bir brifing değil. Genelkurmay ikinci başkanının huzurunda provalarını yaptığımız bir brifing. Provayı takip eden ikinci başkan arada bir emir veriyor bizim bölüm komutanı albay, 'Emredersiniz!' diyor. Sonra gelip bana uygulattırıyordu. Bazen olmayacak şeyler de isteniyordu.
Brifingi Arapça veriyoruz bizim komutanlar simültane tercüme ile kulaklıkla dinliyorlar. Komutanlar huzurunda on bir kez prova yaptığımız bir brifingdi.
Bir provada komutanlar albaydan bir şey istediler. Albay komutanların yanında telaşlandı istenen bölümü Arapça metinden bulamıyor, sayfaları karıştırıyor tabir caizse burnundan soluyordu.
Kabinden çıktım istenen bölümü bulup takdim ettim. Genelkurmay ikinci başkanı orada dil yapısı bakımından imkansız bir şey istedi. Bizim albay, 'Emredersiniz!' deyip selamı çaktı.
Emredersiniz dedi ama onu benden isteyecekti. Ben, o talebin yapılamayacağını söyledim. Generaller bana döndüler, 'Nasıl yapamazsınız asteğmenim? Biz de Fransızcadan İngilizceden çeviriler yapıyoruz.' dediler. Ben, 'Komutanım Arapça'da cümle yapısı İngilizce ve Fransızcadan farklı, yapamayız.' dedim.
Prova bittiğinde bizim albay bana, 'Bak Resul komutanların yanında sen kesinlikle konuşmayacaksın.' ikazında bulundu. Ben de, 'Komutanım siz varken bana konuşmak düşmez ama haklı olduğumuz yerde siz konuşmazsanız ben konuşurum.' dedim.
Tabii benimki ukalalıktı. Ama şunu söylemek istiyorum emirle iş yapan astın hiçbir sorumluluğu yoktur. Emir kuludur. Ne emredilirse onu yapar.
Askerde mantık budur.
Emir komuta zincirinin mantığında üstün emri tartışılmaz.
'Emredersiniz' denir.
Üst emir verir ast yerine getirir.
Verilen emir mantıksız bile olsa, imkânsız bile olsa ast uymak zorundadır.
Askerde en üstte kim varsa sadece o irade sahibidir.
Onun altındakilerin hepsi emir kuludur.
İrade sahibi olan sadece odur.
İrtica ile Mücadele Eylem Planı yani internet andıcı davasında tutuklu olanlar haklı olarak 'Biz emir kuluyuz içerdeyiz, emri veren ise dışarıda' diyorlardı.
Haklıydılar.
Asıl sorumlu ve tek sorumlu emri veren olmasına rağmen o dışarıdaydı.
Evvelki gün nihayet baş sorumlu da yargı önüne çıkarıldı ve bağlı bulunduğu hükümet aleyhine faaliyetten tutuklandı.
Genelkurmay başkanlığı yapmış birinin tutuklanması elbette ki üzücü bir durum.
Ama adalet önünde herkes eşit olduğuna göre genelkurmay başkanı da olsa hesap vermek zorunda.
Asker sivil ilişkilerinin normalleşmesi ve demokrasi çıtamızın yükselmesi açısından üzücü olmakla birlikte mahkemenin kararı ülke yararına bir karardır diyebiliriz.
Darbe hevesi içinde olanlara verilen en güzel ders budur.
12 Eylül darbesini yapanlar hakkında açılan dava da öyle.
Sıranın mutlaka gelmesi gereken iki müdahale daha var: 28 Şubat ve 27 Nisan.
Bekliyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.