Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Başbuğ’a İzmir suikasti... Ölen albay kim?

Başbuğ’a İzmir suikasti... Ölen albay kim?

Nasıl, başlığı beğendiniz mi?.. Yazıya bu başlığı özellikle kullandım ki, “sansasyon” meraklısı meslektaşlar, nasıl bir “mandepsi”ye bastıklarını anlasınlar.

Benim yaşımdakiler bilir;

Eskiden, bazı gazeteler, elbette “çok satabilmek” için “sansasyonel başlıklar” atarlardı...

Meselâ, yeni tabiriyle bir “gay”, eski tabiriyle “homoseksüel”, halk tabiriyle ise “i..e” olduğu ve “kadınsı tavırlar” sergilediği ayyuka çıkan Zeki Müren için, at nalı büyüklüğündeki harflerle şöyle bir başlık atarlardı:

“Zeki Müren çocuk düşürdü!’

Bu başlığı okuyanlarda bırakılmak istenen “intiba” şuydu:

“Aaa, Zeki Müren hamile miydi ki, çocuk düşürdü?”

Bu başlık ile, kafalarda bu istifhama yol açan gazete, başlığın hemen altına da küçük puntolarla şöyle yazardı:

“Sevmek için kucağına aldığı çocuğu düşürdü!”

Tabiî bu; bir “masabaşı haber”di, mesleki tabirle “asparagas”tı!..

Ne yazık ki;

O dönemde, bu tür gazeteler iyi tiraj yaptılar, satışları 800 binlere kadar ulaştı...

Bir “rüzgâr”dı, esti geçti!..

SIRDAŞ KURMAY DA KİM?

Diyordum ki, önceki günkü bir gazetede “siyasi bir asparagas”la karşılaştım...

“Sansasyon” meraklısı gazetelerimizden biri, hem de manşetten şöyle bir haber vermiş:

“Başbuğ’un İzmir sırrı.”

“Sır” deyince meraklanmamak mümkün değil... İster istemez, o sırrı öğrenmek istiyor insan... Ben de meraklandım ve şu satırları okudum:

“İlker Başbuğ’un yıllarca en yakınında yer alan sırdaş kurmayı, Başbuğ için dedi ki; Ergenekon’un hedefiydi, İzmir’de bombalı suikastten zor kurtuldu!”

“Allah Allah” dedim; böyle bir “bombalı suikast” oldu da, ben niye duymadım... Hadi ben duymadım, başka gazeteler niye duymadı?..

Neyse, haberi okuyunca gördüm ki; bu açıklamayı yapan “sırdaş kurmay” halen “görevde” olduğu için, “ismini gizlemiş!”

Yani, ismi “sır”,..

Anlattığı olay “sır!”

Peki, “sır olay” ne?..

“Sırdaş kurmay” demiş ki;

“İlker Paşa, Genelkurmay Başkanlığı’na atanmasından bir hafta önce İzmir’de Hilmi Özkök Paşa’yı ziyaret etti... İlker Paşa, Hilmi Özkök’ü sever sayardı... Onun uyarılarını çok dikkate alırdı...

Ziyaret dönüşü havaalanına giderken, önümüzdeki bir araba patladı... Tarih 21 Ağustos 2008’di... 16 kişi yaralandı... Orada bir albay şehit düştü, ama bunu sakladık.

Anlaşılan, İlker Paşa’nın Genelkurmay Başkanlığı’na atanmasından rahatsız olanlar vardı... Üzerimize düşeni yaptık, olayı büyütmedik!”

Gündeme böyle “bomba gibi bir haber” düşer de, hiç ilgisiz kalır mıyım?..

Hemen başladım araştırmaya.

Öyle ya;

İddia, “çok önemli”ydi!..

Sırdaş kurmay, “Araba” diyordu, “Patlama” diyordu, “Bir albay şehit oldu” diyordu!..

ALBAY ÖLMEDİ, YAŞIYOR!

Evet, “doğru”ydu söyledikleri!..

Gerçekten de;

Hilmi Özkök, şu anda tarihini hatırlayamasa da, İlker Başbuğ ile böyle bir görüşme yapmıştı...

Ama, bunun “olağanüstü” bir tarafı yoktu... Özkök’ün ifadesiyle; “Komutanlar şehre geldiklerinde, kendisini zaten ziyaret ederler”di... Bu da, “normal bir şey”di!..

“Patlama” da doğruydu...

Gerçekten de;

İzmir’in Konak ilçesi Yağhaneler mevkiinde 21 Ağustos 2008’de park halindeki otomobile yerleştirilen patlayıcının, polisleri taşıyan midibüs ile orduevine ait otomobilin Yeşillik Caddesi’nden geçtiği sırada patlatılması sonucu, 3’ü asker, 7’si polis toplam 16 kişi yaralanmıştı.

Olayla ilgili İzmir’de gözaltına alınan 8 kişi ile operasyon kapsamında İstanbul’da gözaltına alınan 4 kişiden ikisi tutuklanmıştı.

Ne var ki;

O patlamada ölen kişi, Albay Ahmet Kılınç değil, er Hüseyin Arısoy’du!..

O PATLAMA GİZLENMEDİ Kİ!

Kaldı ki;

“Bu olayı sakladık, büyütmedik” diyen “sırdaş kurmay”ın söyledikleri doğru değildi!..

Biraz önce dediğim gibi;

O olayda şehit olan Albay Ahmet Kılınç değil, “Er Hüseyin Arısoy”du!..

İkincisi, bu olayın “gizlenen-saklanan” bir yönü de yoktu... Çünkü; ertesi günkü, yani 22 Ağustos 2008 tarihli bütün gazeteler, bu olayı büyük bir şekilde duyurmuşlar ve ayrıntıları şöyle yazmışlardı;

“Patlamanın şiddetiyle bombalı aracın önüne park edildiği üç katlı evin ön cephe duvarları yıkılırken, askeri otomobilde bulunan Albay Ahmet Kılınç ile 2 asker yaralandı.

Konak Orduevi’ndeki görevine giderken patlamada yaralanan Albay Kılınç (42) İzmir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne, şoförü er Murat Bekirgül (21) önce Buca Özel Tıp Merkezi’ne, ardından Askeri Hastane’ye, koruması er Hüseyin Arısoy (21) Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tedaviye alındı.

Er Bekirgül’ün durumunun iyi olduğu belirtilirken, Albay Kılınç ve er Arısoy, ameliyata alındı. Kılınç’ı yaralayan şarapnel parçalarından birinin şah damarının 2 santim yanına saplandığına dikkat çeken doktorlar, “Damara gelse ölebilirdi” dediler. Er Arısoy’un ameliyatının başarılı geçtiğini, ancak hastanın hayati tehlikesinin sürdüğünü söylediler.”

Ne yazık ki;

Er Hüseyin Arısoy, ameliyata rağmen kurtarılamadı ve şehit oldu!..

ŞEYH UÇMAZ, MÜRİT UÇURUR!

Bu kadar ayrıntıya girdim, çünkü asıl söylemek istediğim şu; malûm, bizde şöyle bir söz vardır:

“Şeyh uçmaz,

Müritler uçurur!”

Burada, “sırdaş kurmay”ın yapmak istediği tam da budur... O “sırdaş kurmay” her kimse, belli ki Başbuğ’la ilgili bir “güzelleme” yapmaya ve onu “uçurmaya” çalışıyor!..

Sormak lâzım kendisine;

“O patlamada ölen Er Hüseyin Arısoy olduğu halde, niye Albay Ahmet Kılınç’ın öldüğünü söyledi?.. Madem Albay Kılınç öldü, gazetelerdeki vefat ilânlarında niye onun adı yoktu?.. O günlerde astsubay başçavuşların vefat ilânları bile yayınlanırken, Albay Ahmet Kılınç’ın vefat ilânı niye yoktu?”

Sırdaş kurmay, acaba bunların araştırılmayacağını mı zannetti?..

Tabii, şunu da sormak lâzım;

Albay Ahmet Kılınç; “İlker Başbuğ’u uğurlama konvoyu”nda mıydı, yoksa “Konak Orduevi’ndeki görevi”ne mi gidiyordu?..

SANSASYON ŞEHVETİ!

Şunu söylemeye çalışıyorum:

O “patlama”nın hedefinde İlker Başbuğ değil, öyle tahmin ediyorum ki; “Çevik Kuvvet Polisleri” ya da Albay Ahmet Kılınç vardı!.. Ama, hedefte İlker Başbuğ yoktu!..

Haaa, olamaz mı?..

Elbette olur... Ama, bu “bulgu”lar ışığında, İlker Başbuğ’un hedef alındığını söylemek; “abartı”nın da ötesinde, ona yapılan bir “güzelleme”den başka bir anlam taşımaz!..

Kaldı ki;

Genelkurmay eski Başkanı emekli Org. Hilmi Özkök de, dün yaptığı açıklamada, bu iddiaya inanmadığını şu sözlerle ortaya koymuştur:

“Olayın İlker Paşa’yla ilgili olduğuna dair bir düşüncemiz ve değerlendirmemiz olmamıştır!..”

Bu açıklama da gösteriyor ki;

“Sırdaş kurmay”ın yapmaya çalıştığı şey, resmen ve alenen; “Şeyh uçmaz, mürit uçurur” şeklinde bir “abartı”dır, “güzelleme”dir!..

Bunu yapıyor diyelim, peki hiç düşünmez mi ki, bu olay hiç araştırılmayacak?..

Hadi, “sansasyon” meraklısı gazeteye bunu yutturdun, peki herkesin yutacağını mı zannettin?..

Eskinin “sansasyon” gazeteleri; “Zeki Müren çocuk düşürdü” başlığını atıyorlar ama hiç olmazsa, hemen altına “severken” diyorlardı!..

“Mandepsi”ye basan gazetemiz de, hiç olmazsa; “Albayın ölüp ölmediğini” bir araştırsaydı!..

Ama, “sansasyon şehveti”ne kapılırsan, elbette mantık, tatile çıkar ve işte böyle komik duruma düşersin!..

BU MU SEVGİ, SAYGI?..

Gelelim, “sırdaş kurmay”ın açıklamalarındaki bir başka ayrıntıya...

Ne diyordu sırdaş kurmay; “İlker Paşa, Hilmi Özkök’ü sever, sayardı... Onun uyarılarını çok dikkate alırdı.”

Mı acaba?..

Hemen, “Özden Örnek’in Günlükleri”ni açtım ve İlker Başbuğ’un, Özkök’le “uyum” içinde olup olmadığını araştırdım.

Özden Örnek, 13 Ekim 2003 tarihli “not”larında aynen diyor ki;

“Önemli bir konu da, İHL ile ilgili olarak yapılan sert açıklamaydı... Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, İmam Hatip mezunlarına üniversiteye giriş kolaylığı sağlayan tasarının anayasaya uygunluğu konusunda “ciddi endişeleri bulunduğunu” söyledi... Başbuğ, ihtiyacın çok üzerinde olan İmam Hatip liselerinin (İHL) sayısının daha da artırılmak istenmesini de anlayamadıklarını belirterek ‘Mezunların ne olduğunu takdirinize sunarız’ dedi.”

Bu durumda sormak gerekmez mi; Hilmi Özkök de mi İHL’lere karşıydı?.. Değilse, hani “uyum” nerede?..

312 GENERAL’DEN DİRİ!

Gelelim, “312 General” meselesine...Yine Özden Örnek’in Günlükleri’nden öğrendik ki; Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök; yazarımız Asım Yenihaber tarafından kaleme alınan “Onbaşı bile olamayacakların general olduğu ülke” başlıklı yazısından dolayı, “Vakit Gazetesi’ne dâvâ açılmasına karşı” idi... Hatta bu konuda Aytaç Yalman’la tartışmıştı!..

Peki, “Özkök’ü seven-sayan” Org. İlker Başbuğ ne yapmıştı?.. Özkök’ün uyarılarını dikkate almış mıydı?..

Elbette hayır!..

Vakit aleyhinde dâvâ açan “312 General” kervanına o da katılmış ve “tazminat linci” ile “Vakit’i susturmak” için, o da imza vermişti!..

GERÇEKLERİ ÇARPITIYORLAR!

Uzun lafın kısası; İlker Başbuğ, hiçbir zaman “özgürlük”lerden yana olmadı... Sürekli “cuntacı”ların yanında yer aldı!.. O “cuntacı”ların büyük kısmı da, şu anda “Ergenekon tutuklusu” olarak Silivri Cezaevi’ndedir!..

Böyle bir insan, nasıl “Ergenekon’un hedefinde” olur, anlamak mümkün değil!..

Sözün özü;

“Abartı” yapacaksanız yapın ama, hiç olmazsa ayakları yere bassın!..

“Gerçek”leri çarpıtmayın!..

Tamam, Zeki Müren de “çocuk düşürdü” ama, “çocuğu severken!”

“Kara”yı “ak” göstermeye kalkmayın!..

Ve ayrıca; “uçurmaya çalıştığınız şeyh”te de, hiç olmazsa, azıcık “keramet” olsun!..

Bilmem, anlatabildim mi?..



Kedi, şeyini görmüş!!!

Hani, bir “atasözü”müz vardır:

“Kedi poposunu görmüş, yaram var demiş!”

Kusura bakmasın ama, Bay Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’lilerin son günlerde yaptıkları, tam da budur!..

Malûm; Silivri Başsavcısı Ali İşgören tarafından Kemal Kılıçdaroğlu hakkında bir “fezleke” hazırlandı... “Adil yargılamayı etkilemek”le suçlanıyor... Meclis, “Kılıçdaroğlu’nun dokunulmazlığı”nı kaldırırsa, hakkında “soruşturma” başlatılacak. Vayy sen misin “fezleke” hazırlayan!.. Ortalık toz-duman!.. Kızılca kıyametler kopuyor!.. Öyle bir “velvele”, öyle bir “zelzele” ki; sanırsınız, “8.2 şiddetinde deprem”le sarsılıyoruz.

Neymiş; “Kalan tek kale CHP’yi hedef seçtiler”miş!.. Neymiş; “muhalefet, toptan susturulmak isteniyor”muş!.. Konuşuyorlar da, konuşuyorlar!.. “Erkeklik taslama”lar, “hodri meydan”lar gırla!..

Durun, ne oluyor yahu?.. Alt tarafı bir “fezleke” hazırlanmış, bunun nesini büyütüyorsunuz?.. Öyle bir hava estiriliyor ki; sanki CHP kapatılacak, Kılıçdaroğlu içeri tıkılacak!..

Yapmayın Allah aşkına... Şu anda, Devlet Bahçeli hariç, Meclis’te grubu bulunan partilerin birçok milletvekili hakkında “672 tane fezleke” var...

Kaldı ki, bunların hiçbiri işleme konulmuyor!..

Baykal hakkında bile “3 fezleke” var!.. Hele BDP’liler hakkında “462 fezleke” bulunuyor ama Meclis’te bekliyor... Haa, “124 fezleke” de AK Partililer hakkında, iyi mi?.. Peki, onların sesi niye çıkmıyor?..

Demek ki, ortada “ciddi bir durum” yok!..

İyi de, Kılıçdaroğlu niye ortalığı velveleye veriyor?.. Onun da bir “fezleke”si oldu ya; “kedi” gibi, “yarası” olduğunu sanıyor!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi