Başbuğa İzmir suikasti... Ölen albay kim?
Nasıl, başlığı beğendiniz mi?.. Yazıya bu başlığı özellikle kullandım ki, sansasyon meraklısı meslektaşlar, nasıl bir mandepsiye bastıklarını anlasınlar.
Benim yaşımdakiler bilir;
Eskiden, bazı gazeteler, elbette çok satabilmek için sansasyonel başlıklar atarlardı...
Meselâ, yeni tabiriyle bir gay, eski tabiriyle homoseksüel, halk tabiriyle ise i..e olduğu ve kadınsı tavırlar sergilediği ayyuka çıkan Zeki Müren için, at nalı büyüklüğündeki harflerle şöyle bir başlık atarlardı:
Zeki Müren çocuk düşürdü!
Bu başlığı okuyanlarda bırakılmak istenen intiba şuydu:
Aaa, Zeki Müren hamile miydi ki, çocuk düşürdü?
Bu başlık ile, kafalarda bu istifhama yol açan gazete, başlığın hemen altına da küçük puntolarla şöyle yazardı:
Sevmek için kucağına aldığı çocuğu düşürdü!
Tabiî bu; bir masabaşı haberdi, mesleki tabirle asparagastı!..
Ne yazık ki;
O dönemde, bu tür gazeteler iyi tiraj yaptılar, satışları 800 binlere kadar ulaştı...
Bir rüzgârdı, esti geçti!..
SIRDAŞ KURMAY DA KİM?
Diyordum ki, önceki günkü bir gazetede siyasi bir asparagasla karşılaştım...
Sansasyon meraklısı gazetelerimizden biri, hem de manşetten şöyle bir haber vermiş:
Başbuğun İzmir sırrı.
Sır deyince meraklanmamak mümkün değil... İster istemez, o sırrı öğrenmek istiyor insan... Ben de meraklandım ve şu satırları okudum:
İlker Başbuğun yıllarca en yakınında yer alan sırdaş kurmayı, Başbuğ için dedi ki; Ergenekonun hedefiydi, İzmirde bombalı suikastten zor kurtuldu!
Allah Allah dedim; böyle bir bombalı suikast oldu da, ben niye duymadım... Hadi ben duymadım, başka gazeteler niye duymadı?..
Neyse, haberi okuyunca gördüm ki; bu açıklamayı yapan sırdaş kurmay halen görevde olduğu için, ismini gizlemiş!
Yani, ismi sır,..
Anlattığı olay sır!
Peki, sır olay ne?..
Sırdaş kurmay demiş ki;
İlker Paşa, Genelkurmay Başkanlığına atanmasından bir hafta önce İzmirde Hilmi Özkök Paşayı ziyaret etti... İlker Paşa, Hilmi Özkökü sever sayardı... Onun uyarılarını çok dikkate alırdı...
Ziyaret dönüşü havaalanına giderken, önümüzdeki bir araba patladı... Tarih 21 Ağustos 2008di... 16 kişi yaralandı... Orada bir albay şehit düştü, ama bunu sakladık.
Anlaşılan, İlker Paşanın Genelkurmay Başkanlığına atanmasından rahatsız olanlar vardı... Üzerimize düşeni yaptık, olayı büyütmedik!
Gündeme böyle bomba gibi bir haber düşer de, hiç ilgisiz kalır mıyım?..
Hemen başladım araştırmaya.
Öyle ya;
İddia, çok önemliydi!..
Sırdaş kurmay, Araba diyordu, Patlama diyordu, Bir albay şehit oldu diyordu!..
ALBAY ÖLMEDİ, YAŞIYOR!
Evet, doğruydu söyledikleri!..
Gerçekten de;
Hilmi Özkök, şu anda tarihini hatırlayamasa da, İlker Başbuğ ile böyle bir görüşme yapmıştı...
Ama, bunun olağanüstü bir tarafı yoktu... Özkökün ifadesiyle; Komutanlar şehre geldiklerinde, kendisini zaten ziyaret ederlerdi... Bu da, normal bir şeydi!..
Patlama da doğruydu...
Gerçekten de;
İzmirin Konak ilçesi Yağhaneler mevkiinde 21 Ağustos 2008de park halindeki otomobile yerleştirilen patlayıcının, polisleri taşıyan midibüs ile orduevine ait otomobilin Yeşillik Caddesinden geçtiği sırada patlatılması sonucu, 3ü asker, 7si polis toplam 16 kişi yaralanmıştı.
Olayla ilgili İzmirde gözaltına alınan 8 kişi ile operasyon kapsamında İstanbulda gözaltına alınan 4 kişiden ikisi tutuklanmıştı.
Ne var ki;
O patlamada ölen kişi, Albay Ahmet Kılınç değil, er Hüseyin Arısoydu!..
O PATLAMA GİZLENMEDİ Kİ!
Kaldı ki;
Bu olayı sakladık, büyütmedik diyen sırdaş kurmayın söyledikleri doğru değildi!..
Biraz önce dediğim gibi;
O olayda şehit olan Albay Ahmet Kılınç değil, Er Hüseyin Arısoydu!..
İkincisi, bu olayın gizlenen-saklanan bir yönü de yoktu... Çünkü; ertesi günkü, yani 22 Ağustos 2008 tarihli bütün gazeteler, bu olayı büyük bir şekilde duyurmuşlar ve ayrıntıları şöyle yazmışlardı;
Patlamanın şiddetiyle bombalı aracın önüne park edildiği üç katlı evin ön cephe duvarları yıkılırken, askeri otomobilde bulunan Albay Ahmet Kılınç ile 2 asker yaralandı.
Konak Orduevindeki görevine giderken patlamada yaralanan Albay Kılınç (42) İzmir Eğitim ve Araştırma Hastanesine, şoförü er Murat Bekirgül (21) önce Buca Özel Tıp Merkezine, ardından Askeri Hastaneye, koruması er Hüseyin Arısoy (21) Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde tedaviye alındı.
Er Bekirgülün durumunun iyi olduğu belirtilirken, Albay Kılınç ve er Arısoy, ameliyata alındı. Kılınçı yaralayan şarapnel parçalarından birinin şah damarının 2 santim yanına saplandığına dikkat çeken doktorlar, Damara gelse ölebilirdi dediler. Er Arısoyun ameliyatının başarılı geçtiğini, ancak hastanın hayati tehlikesinin sürdüğünü söylediler.
Ne yazık ki;
Er Hüseyin Arısoy, ameliyata rağmen kurtarılamadı ve şehit oldu!..
ŞEYH UÇMAZ, MÜRİT UÇURUR!
Bu kadar ayrıntıya girdim, çünkü asıl söylemek istediğim şu; malûm, bizde şöyle bir söz vardır:
Şeyh uçmaz,
Müritler uçurur!
Burada, sırdaş kurmayın yapmak istediği tam da budur... O sırdaş kurmay her kimse, belli ki Başbuğla ilgili bir güzelleme yapmaya ve onu uçurmaya çalışıyor!..
Sormak lâzım kendisine;
O patlamada ölen Er Hüseyin Arısoy olduğu halde, niye Albay Ahmet Kılınçın öldüğünü söyledi?.. Madem Albay Kılınç öldü, gazetelerdeki vefat ilânlarında niye onun adı yoktu?.. O günlerde astsubay başçavuşların vefat ilânları bile yayınlanırken, Albay Ahmet Kılınçın vefat ilânı niye yoktu?
Sırdaş kurmay, acaba bunların araştırılmayacağını mı zannetti?..
Tabii, şunu da sormak lâzım;
Albay Ahmet Kılınç; İlker Başbuğu uğurlama konvoyunda mıydı, yoksa Konak Orduevindeki görevine mi gidiyordu?..
SANSASYON ŞEHVETİ!
Şunu söylemeye çalışıyorum:
O patlamanın hedefinde İlker Başbuğ değil, öyle tahmin ediyorum ki; Çevik Kuvvet Polisleri ya da Albay Ahmet Kılınç vardı!.. Ama, hedefte İlker Başbuğ yoktu!..
Haaa, olamaz mı?..
Elbette olur... Ama, bu bulgular ışığında, İlker Başbuğun hedef alındığını söylemek; abartının da ötesinde, ona yapılan bir güzellemeden başka bir anlam taşımaz!..
Kaldı ki;
Genelkurmay eski Başkanı emekli Org. Hilmi Özkök de, dün yaptığı açıklamada, bu iddiaya inanmadığını şu sözlerle ortaya koymuştur:
Olayın İlker Paşayla ilgili olduğuna dair bir düşüncemiz ve değerlendirmemiz olmamıştır!..
Bu açıklama da gösteriyor ki;
Sırdaş kurmayın yapmaya çalıştığı şey, resmen ve alenen; Şeyh uçmaz, mürit uçurur şeklinde bir abartıdır, güzellemedir!..
Bunu yapıyor diyelim, peki hiç düşünmez mi ki, bu olay hiç araştırılmayacak?..
Hadi, sansasyon meraklısı gazeteye bunu yutturdun, peki herkesin yutacağını mı zannettin?..
Eskinin sansasyon gazeteleri; Zeki Müren çocuk düşürdü başlığını atıyorlar ama hiç olmazsa, hemen altına severken diyorlardı!..
Mandepsiye basan gazetemiz de, hiç olmazsa; Albayın ölüp ölmediğini bir araştırsaydı!..
Ama, sansasyon şehvetine kapılırsan, elbette mantık, tatile çıkar ve işte böyle komik duruma düşersin!..
BU MU SEVGİ, SAYGI?..
Gelelim, sırdaş kurmayın açıklamalarındaki bir başka ayrıntıya...
Ne diyordu sırdaş kurmay; İlker Paşa, Hilmi Özkökü sever, sayardı... Onun uyarılarını çok dikkate alırdı.
Mı acaba?..
Hemen, Özden Örnekin Günlüklerini açtım ve İlker Başbuğun, Özkökle uyum içinde olup olmadığını araştırdım.
Özden Örnek, 13 Ekim 2003 tarihli notlarında aynen diyor ki;
Önemli bir konu da, İHL ile ilgili olarak yapılan sert açıklamaydı... Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, İmam Hatip mezunlarına üniversiteye giriş kolaylığı sağlayan tasarının anayasaya uygunluğu konusunda ciddi endişeleri bulunduğunu söyledi... Başbuğ, ihtiyacın çok üzerinde olan İmam Hatip liselerinin (İHL) sayısının daha da artırılmak istenmesini de anlayamadıklarını belirterek Mezunların ne olduğunu takdirinize sunarız dedi.
Bu durumda sormak gerekmez mi; Hilmi Özkök de mi İHLlere karşıydı?.. Değilse, hani uyum nerede?..
312 GENERALDEN DİRİ!
Gelelim, 312 General meselesine...Yine Özden Örnekin Günlüklerinden öğrendik ki; Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök; yazarımız Asım Yenihaber tarafından kaleme alınan Onbaşı bile olamayacakların general olduğu ülke başlıklı yazısından dolayı, Vakit Gazetesine dâvâ açılmasına karşı idi... Hatta bu konuda Aytaç Yalmanla tartışmıştı!..
Peki, Özkökü seven-sayan Org. İlker Başbuğ ne yapmıştı?.. Özkökün uyarılarını dikkate almış mıydı?..
Elbette hayır!..
Vakit aleyhinde dâvâ açan 312 General kervanına o da katılmış ve tazminat linci ile Vakiti susturmak için, o da imza vermişti!..
GERÇEKLERİ ÇARPITIYORLAR!
Uzun lafın kısası; İlker Başbuğ, hiçbir zaman özgürlüklerden yana olmadı... Sürekli cuntacıların yanında yer aldı!.. O cuntacıların büyük kısmı da, şu anda Ergenekon tutuklusu olarak Silivri Cezaevindedir!..
Böyle bir insan, nasıl Ergenekonun hedefinde olur, anlamak mümkün değil!..
Sözün özü;
Abartı yapacaksanız yapın ama, hiç olmazsa ayakları yere bassın!..
Gerçekleri çarpıtmayın!..
Tamam, Zeki Müren de çocuk düşürdü ama, çocuğu severken!
Karayı ak göstermeye kalkmayın!..
Ve ayrıca; uçurmaya çalıştığınız şeyhte de, hiç olmazsa, azıcık keramet olsun!..
Bilmem, anlatabildim mi?..
Kedi, şeyini görmüş!!!
Hani, bir atasözümüz vardır:
Kedi poposunu görmüş, yaram var demiş!
Kusura bakmasın ama, Bay Kemal Kılıçdaroğlu ve CHPlilerin son günlerde yaptıkları, tam da budur!..
Malûm; Silivri Başsavcısı Ali İşgören tarafından Kemal Kılıçdaroğlu hakkında bir fezleke hazırlandı... Adil yargılamayı etkilemekle suçlanıyor... Meclis, Kılıçdaroğlunun dokunulmazlığını kaldırırsa, hakkında soruşturma başlatılacak. Vayy sen misin fezleke hazırlayan!.. Ortalık toz-duman!.. Kızılca kıyametler kopuyor!.. Öyle bir velvele, öyle bir zelzele ki; sanırsınız, 8.2 şiddetinde depremle sarsılıyoruz.
Neymiş; Kalan tek kale CHPyi hedef seçtilermiş!.. Neymiş; muhalefet, toptan susturulmak isteniyormuş!.. Konuşuyorlar da, konuşuyorlar!.. Erkeklik taslamalar, hodri meydanlar gırla!..
Durun, ne oluyor yahu?.. Alt tarafı bir fezleke hazırlanmış, bunun nesini büyütüyorsunuz?.. Öyle bir hava estiriliyor ki; sanki CHP kapatılacak, Kılıçdaroğlu içeri tıkılacak!..
Yapmayın Allah aşkına... Şu anda, Devlet Bahçeli hariç, Mecliste grubu bulunan partilerin birçok milletvekili hakkında 672 tane fezleke var...
Kaldı ki, bunların hiçbiri işleme konulmuyor!..
Baykal hakkında bile 3 fezleke var!.. Hele BDPliler hakkında 462 fezleke bulunuyor ama Mecliste bekliyor... Haa, 124 fezleke de AK Partililer hakkında, iyi mi?.. Peki, onların sesi niye çıkmıyor?..
Demek ki, ortada ciddi bir durum yok!..
İyi de, Kılıçdaroğlu niye ortalığı velveleye veriyor?.. Onun da bir fezlekesi oldu ya; kedi gibi, yarası olduğunu sanıyor!..