Haberal Yasası’ndan diğer mahkûmlar da yararlanacak mı?
¥ Tarih, 21 Aralık 2011...
CHP eski lideri Deniz Baykal, eşi Olcay Baykal ile birlikte Başbakan Erdoğan’a geçirdiği “ameliyat”tan dolayı “geçmiş olsun” ziyaretinde bulundu... Baykal, ziyarette Ergenekon Terör Örgütü soruşturmasının tutuklu sanığı Mehmet Haberal’ın, cezaevinden izinle çıkarılıp 92 yaşındaki hasta annesini ziyaret edebilmesi için Başbakan’dan ricada bulundu...
Başbakan Erdoğan da, Baykal’ın bu “insani” talebine ilgi göstererek; “Derhal Adalet Bakanı ile görüşüp gereğinin yapılmasını isteyeceğini” söyledi.
¥ Tarih, 9 Ocak 2012...
Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, “Haberal Yasası”na “vize” verdi... Komisyon, AK Parti İstanbul Milletvekili Doğan Kubat’ın kamuoyunda “Haberal yasası” olarak nitelendirilen yasa teklifini görüşerek “genel uygunluk” görüşü verdi. Teklif, terör örgütü faaliyetlerine yön veren hükümlünün avukatlarıyla görüşmesine de sınırlama getiriyor.
¥ Tarih, 11 Ocak 2012...
Ergenekon sanığı Haberal düzenlemesi olarak bilinen ve tutuklulara hasta yakınlarını ziyaret etme imkânı getiren yasa teklifi Adalet Komisyonu’ndan geçti. AK Parti’nin ek önergesiyle, PKK elebaşı Abdullah Öcalan bu haktan yararlanamayacak...
21 Aralık’ta “Erdoğan-Baykal görüşmesi”yle başlayan süreç, bu hafta TBMM Genel Kurulu’nda neticeye bağlanabilir... Yani; yasa teklifi kanunlaşabilir ve böylece Mehmet Haberal, Silivri Cezaevi’nden “izinli” olarak çıkarılıp, “hasta anne”sini ziyaret edebilir...
Haberal, bu vesileyle cezevinden çıkar çıkmasına da, bir daha girer mi, orasını bilmem... Orasını sonra konuşuruz...
RANA TEYZE DE HASTA!
Merak ettiğim şu:
“Tutuklulara, hasta yakınlarını ziyaret etme imkânı getiren” bu yasadan, sadece “tutuklu”lar mı yararlanacak. Mesela “mahkûm”lar da bu yasadan yaralanabilecek mi?..
Öyle ya;
Sadece Haberal’ın annesi “hasta” değil ki!.. Meselâ Diyarbakır’da oturan Rana Baran da hem “yaşlı”dır, hem de “hasta”dır!.. Evet, “78 yaşında”dır ve bir “kanser hastası”dır!..
Peki, “Haberal Yasası”ndan, 78 yaşındaki “Rana teyze”nin oğlu İhsan Baran da faydalanabilecek midir?..
Hizbullah Davası’ndan Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde hükümlü iken, geçen Ağustos ayında Bayburt’a sevk edilen İhsan Baran’ın 78 yaşındaki annesi Rana Baran kanser hastası olduğu için cezaevinde bulunan oğlunun ziyaretine 7 aydır gidemediğini söylüyor...
Rana Baran, “Ya oğlumu tekrar Diyarbakır’a göndersinler ya da kendisine izin verip görüşmemizi sağlasınlar” diyerek yetkililerden yardım istiyor...
Devam ediyor Rana teyze;
“Oğlum Adıyaman cezaevinde olduğu için beş yıl boyunca Adıyaman’a, yedi yıl Bingöl’e ve üç yıl da Elazığ’a gereksiz yere gidip geldim... Tam on sekiz yıl boyunca bu talimle cezaevlerine gidip geldim. Artık ihtiyarım, hastayım... Ya oğlumu Diyarbakır’a getirsinler, ya da ona izin verip görüşmemizi sağlasınlar...”
D.BAKIR-GİRESUN 12 SAAT!
“Rana teyze”nin bu talebine nasıl bir karşılık verilir, bilmiyorum... Bildiğim şu ki; “ana”ları yıkan “mahkûmiyet” değil de, evlâtlarının “yüzlerce kilometre uzaklık”taki cezaevlerine gönderilmesi yıkıyor onları!..
Diyarbakır nire,
Bayburt nire?..
Düşünebiliyor musunuz;
“78 yaşındaki kanser hastası Rana teyze, bu hasta haliyle kalkacak Diyarbakır’dan, gidecek Bayburt’a!..
Arada var, “tam 448 kilometre!”
12 saat gidiş, 12 saat geliş!..
“Yaşlı ve hasta” bir kadının, bu yolculukta ne hâle geleceğini, varın siz düşünün!
Herhalde “sağ” gider ama, herhalde Diyarbakır’a “ölüsü” gelir!..
Demek istiyorum ki;
“Haberal’ın annesi” tamam da,
“İhsan’ın annesi” ne olacak?..
O da yararlanacak mı yasadan?..
SEVK Mİ, SÜRGÜN MÜ?
Tabiî, “anası ve yakınları ile görüşemeyen” tek mahkûm İhsan Baran değil... “Oğlunu ziyarete gidemeyen” tek ana da, Rana teyze değil!.
Bu durumda olan o kadar “ana”, o kadar “mahkûm” var ki, hepsi memleketlerinden “yüzlerce kilometre” uzaklıkta...
Bakın, Ferit Filitoğlu adlı bir “mahkûm”, bana yazdığı mektupta, “şikâyet”ini nasıl anlatıyor;
“Ben iki ay öncesine kadar ailemin bulunduğu Diyarbakır’da D Tipi Kapalı Cezaevi’nde bulunuyordum... Ramazan ayına bir hafta kala, bizim açımızdan hiçbir sebep yok iken sevkimizin çıktığını öğrendik... Hem de Erzurum, Sivas, Gümüşhane, Bayburt ve Giresun’a!..
Oysa hepimiz D.Bakır-Batman ve Mardin gibi illerde ikamet etmekteyiz.
Ailelerimizin mağduriyetini, raporlu ve özürlü hasta anne, baba, eş ve çocuklarımızın durumunu vesair tüm insani ve hukuki taleplerimizi gerek yazılı ve gerek sözlü olarak Cezaevi İdaresi’ne, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne ve Adalet Bakanlığı’na iletmemize rağmen, ‘kapasite doluluğu’ gerekçe gösterilerek, 10 kişi Sivas, 13 kişi Erzurum, 13 kişi Bayburt, 13 kişi Gümüşhane ve biz 6 kişi Giresun olmak üzere toplam 55 kişi ‘sevk’ demeyelim, maalesef ‘sürgün’ edildik.
Bu kardeşlerimiz zaten yıllardır mağdur edilmişler... Bir kısmının anne-babası evlat hasretiyle vefat etmiş, hasta düşmüş ve geri kalanları da yaşlı, hasta ve hepsinin de raporları mevcuttur.”
KİMİ YAŞLI, KİMİ HASTA!
Şimdi de, bu “mahkûm”ların, “anne, baba ve eş”lerinin durularına bir bakalım...
¥ 1- Fikri Boylu: 15 yıldır cezaevinde... Sivas E Tipi’ne sevk edildi. Oğlu yüzde 90 özürlü ve yatalak. Annesinin sırtında görüşe gelip gidiyor.
¥ 2- Abdulgafur Batmaz: 17 yıldır cezaevinde... Erzurum H Tipi’ne sevk edildi. Annesi ağır hasta ve birilerinin yardımıyla görüşe gelip-gidiyor.
¥ 3- Kasım Azarkan: 10 yıldır cezaevinde... Gümüşhane E Tipi’ne sevk edildi. Eşi hasta ve özürlü maaşı alıyor.
¥ 4- Mehmet Fidancı: 11 yıldır cezaevinde... Anne ve babası yüzde 80 özürlü. Babası yatalak... Abisi Batman E Tipi’nde yatıyor. Sivas E Tipi’ne sevk edildi.
¥ 5- Mehmet Çiçek: 9 yıldır cezaevinde... Giresun E Tipi’ne sevk edildi. Anne, baba ve eşinin “yolculuk yapamaz” derecede hastalık raporları mevcuttur.
¥ 6- Servet Yoldaş: 10 yıldır cezaevinde... Giresun E Tipi’ne sevk edildi... Kardeşi İsmet Yoldaş Batman Cezaevi’nde kalıyor.
¥ 7- Ramazan Kalkan: 12 yıldır cezaevinde... Bayburt M Tipi cezaevine sevk edildi Annesi yok... Babası yurtdışında. Görüşçüsü, sadece 80 yaşındaki hasta babaannesidir.
¥ 8- Ayetullah Uluışık: 3 yıldır cezaevinde... Giresun E Tipi’ne sevk edildi. Annesi ileri derecede kemik erimesi yüzünden uzun yolculuk yapamaz, raporu mevcuttur.
¥ 9- Mahsun Nazlı: 18 yıldır cezaevinde... Giresun E Tipi’ne sevk edildi. Anne-babası hasta, raporlu.
¥ 10- Hayrettin Şayık: 12 yıldır cezaevinde... Giresun E Tipi’ne sevk edildi. Ailesi Nusaybin ve Şırnak’ta ikamet ediyor. Bir kısım ailesi de İstanbul’da kalıyor.
¥ 11- Ferit Filitoğlu: 8 yıldır cezaevinde... Giresun E Tipi’ne sevk edildi. 83 yaşındaki annesi yatalak düzeyine yakın hasta, raporlu. “Uzun yolculuk yapamaz” raporu var..
¥ 12- Mehmet Aksa: 16 yıldır cezaevinde... Bayburt M Tipi’ne sevk edildi. Cezaevinde iken annesi vefat etti. Babası kalp hastası raporlu.
¥ 13- Hayrettin Demir: 17 yıldır cezaevinde... Sivas E Tipi’ne sevk edildi. Daha önce kalp hastalığı nedeniyle Siirt cezaevinden D.Bakır D Tipi’ne sev edilmişti.
¥ 14- Ramazan Elaltuntaş: 17 yıldır cezaevinde... Bayburt Cezaevi’ne sevk edildi. Yaşlı annesi hasta ve raporludur.
¥ 15- İhsan Baran: 18 yıldır cezaevinde... Bayburt Cezaevi’ne sevk edildi. Babası vefat etmiş. Annesi yaşlı ve hasta, raporludur.
Bu raporlar elimde...
Zaten birkaçını da yayınlıyorum...
Ki, işkembeden attığım sanılmasın...
PKK VE MASRAF DERDİ!
Bütün bunlar, olayın bir boyutu...
Bir başka boyutu daha var ki; hepten düşündürücü...
Giresun’da hapis yatan evlatlarını ziyaret etmek için Diyarbakır’dan yola çıkacak bir anne-baba elbette “en kısa mesafe”den gitmek isteyecektir.
“En kısa mesafe” dediğime bakmayın, o da “otobüsle 12 saat”tir!..
İşte bu “12 saatlik en kısa mesafe”yi kullanmak isteyen anne-baba, Lice-Bingöl yol güzergâhını kullanmak zorundadır!..
Bu yol da, “PKK terörünün tehdidi altında”dır, iyi mi?..
PKK’nın da “Hizbullah mahkûmlarına ve aileleri”ne nasıl “düşman” olduğunu söylemeye herhalde gerek yok!..
“Kısa mesafe”yi değil de, “güvenli yol”u tercih etmeleri halinde ise, yolun uzunluğu “18 saate” çıkıyor!..
Düşünebiliyor musunuz;
“18 saat” yolculuk yapıp, “1 saatlik görüş”ten faydalanacaklar, “kalacakları bir yer olmadığı” için de, gerisin geri dönecekler!..
Al sana bir “18 saat” daha!..
Diyarbakır’dan Giresun’a “bir kişilik” yol ücreti “70 lira”dır.
Gidiş-dönüş 140 lira!..
Her defasında; “anne ve baba” ile birlikte “eş ve bir çocuk” da ziyarete gitmek isterse, 4 kişilik gidiş-dönüş ücreti, çıkıyor “560 lira”ya... Bu yolda, “iki öğün yemek” yenildiğinde de hesap ederseniz, masraf çıkar “600-700 lira”ya!..
Bu da, “bir asgari ücret” eder ki, bu yükün altından kalkılmaz!..
Ya “yılda bir ziyaret” yapacaklar ya da “hasret”le yanıp, kavrulacaklar!..
Peki, çaresi yok mu?..
Elbette var...
“Mahkûm”lar, eğer “ailelerine yakın illere” mesela Diyarbakır, Elazığ, Adıyaman, Malatya, Bingöl, Siirt ve Mardin gibi illere “sevk” edilirler ise, sıkıntıları bir nebze olsun hafifletilir..
Uzun lâfın kısası;
Haberal’ın yararlanacağı “ayrıcalık”tan, “Apo hariç” bütün tutuklu ve mahkûmlar yararlanmalıdır!..
“Eşitlik”se, işte eşitlik!..
“Adalet”se, işte adalet!..
“Baykal’ın talebi”ne kulak verildiği kadar, “mahkûm”lara da kulak verilmelidir.
Çünkü, onlar da “insan”dır!..
Denktaş ve Lefter
KKTC eski Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş ile Fenerbahçe’nin efsane futbolcusu Lefter arasındaki “benzerlik” ve “ayrılık”ları yazan Akşam’dan Gürkan Hacır, önceki günkü yazısında diyordu ki; “İkisi de adada doğdu... İkisi de iki dil konuştu: Rumca ve Türkçe... İkisi de aynı gün öldü.”
Peki, “ayrılık” noktaları neydi?..
“Türk” olan Rauf Denktaş’ın, neredeyse bütün arkadaşları “Rum”du... Rum olan Lefter’in ise bütün arkadaşları “Türk”tü!..
Bunun, kayıtlara geçmesini istedim... Kayıtlara geçmesini istediğim bir olay da şu: “Lefter’in kaleciliğine(!) hayran” olduğu için “Fenerbahçeli” olduğunu söyleyen Kemal Kılıçdaroğlu, Lefter’in cenaze töreninde yoktu!.. “Fenerbahçeli Başbakan” Erdoğan ise Şükrü Saraçoğlu’ndaki törendeydi!..
Lütfen, şu olayı da kayıtlara geçin: Rauf Denktaş, hayatı boyunca “Kıbrıs’ın Demirel’i” olarak anıldı...
Demirel de onu, tepe tepe kullandı...
Ne var ki; Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün; Denktaş’ın bugünkü “cenaze töreni”ne, “birlikte katılalım” davetine; Süleyman Demirel de, Ahmet Necdet Sezer de “hayır” demişler, iyi mi?..
Demek oluyor ki; Kılıçdaroğlu için Lefter, Demirel için Denktaş, “sağlıklarında kullanılan” birer “siyasi malzeme”dir!..
Onlar için “vefa” bir “semt adı” mıdır acaba?!?