Bizde Medya Hürriyeti Var mı?
Türkiye'de medya hürriyeti var mı?.. Elbette var, kimse yoktur diyemez.
Gazete, dergi mi çıkartmak istiyorsunuz, resmî makamlara bilgi ve beyanname verirsiniz, o kadar... İzin ve ruhsat almaya lüzum yoktur.
Bizde sansür var mıdır?.. Yoktur. İsteyen istediğini yazıyor.
Peki medya, yazılması ve söylenmesi gereken her şeyi açık seçik, doğru dürüst yazıp söylüyor mu?.. Buna evet demek mümkün değildir.
Birtakım büyük medyacıların aylık kazançları, avantaları birer servettir. Bunları kaybetmek istemezler, bazı şeyleri yazmazlar. Onlar yazmıyor diye medya hürriyeti yoktur demek ayıp olmaz mı?
Birtakım yağcı, yalaka gazeteler, televizyonlar, yazarlar yüzünden ülkemizde medya hürriyeti yoktur demek insafsızlık olur.
M. Kemal Paşa rejiminde bu kadar basın hürriyeti var mıydı?
Yarın gazetesini çıkartan Arif Oruç iktidarı tenkit ettiği için canını kurtarmak için Bulgaristan'a kaçmak zorunda kalmamış mıydı?
İsmet Paşa'nın diktatörlüğü zamanında bu kadar basın hürriyeti var mıydı?
Cumhuriyet tarihinde basın konusunda en fazla hürriyet bugün olmuştur.
Bazı gazeteciler tutuklanmış, mahkemeye verilmiş... Niçin tutuklanmışlar?.. Bu sorunun cevabını versenize.
İsmet Paşa'nın kulakları ağır işitirdi. Necip Fazıl, Büyük Doğu dergisinin kapağına kocaman bir kulak resmi koyduğu ve "Başımıza kulak istiyoruz" diye yazdığı için apar topar tutuklanmıştı.
Doğruları yazan, halkı uyaran, olumlu muhalefet yapan bütün gazetecileri tebrik ediyorum.
Gerçekleri yazma hürriyetine sahip oldukları halde, küçük ve hasis menfaatler yüzünden bile bile yazmayan bir kısım korkak, pısırık, mıymıntı muhalifleri de kınıyorum.
Yazmak isteyip de yazamayan, yazdırılmayan kimseler için üzülüyorum.
Haysiyetli gazeteciler için her şeyin üzerinde (doğru da olsa, yanlış da olsa) idealleri vardır. Sonra memleket, halk, devlet (devlet hepimizindir) vardır. Bunlar için çalışmayıp, âdi ve sefil menfaatleri için susanlar veya yazanlar iyi gazeteci, iyi vatandaş değildir.
Medyada profesyoneller olduğu gibi amatörler de olmalıdır.
1960'yı yıllarda, örnek Müslüman, gerçek vatansever üstad Nurettin Topçu, çok değerli ve faydalı makalelerinden telif ücreti almazdı.
Türkiye medyasının ana problemi, hürriyet yokluğu değildir, ahlak ve karakterdir.
İslamî kesimde dine, imana, vatana, Ümmete, mukaddesata samimiyetle hizmet eden bütün medyacıları, kalem erbabını (aramızda meşreb fakları da olsa) hürmetle selamlıyorum.
Hangi kesime mensup olurlarsa olsunlar yağcıları, yalakaları, meddahları, dalkavukları, haksızlıklar karşısında şeytan-ı ahres gibi susanları takbih ediyorum.
* (İkinci yazı)
Dinlerarası Diyalog Nedir?
SON yıllarda İslam'a kabul eden Hıristiyanların ve Yahudilerin sayısı çoğaldı. Buna karşılık münferit vak'alar olarak, birkaç İslam'dan Hıristiyanlığa geçme (tanassur) vak'aları da var.
Hıristiyanlık birçok ülkede geriliyor. Fransa bunlardan biridir. Kiliselerdeki ayinlere pek katılan olmadığı için nicesinin kapısına kilit vurulmuştur. Yeterli sayıda papaz da yetişmiyor.
Papalık 28 Ekim 1965'te bir karar alarak Hıristiyanlığın beşiği olan toprakların tekrar Haç ve Teslis dininini hakimiyeti altına alınması için faaliyete geçmiştir.
Anadolu bu topraklar listesinin başında gelmektedir.
Dinlerarası Diyalog ve Hoşgörü doktrini Papalık tarafından 1960'lı yıllarda hazırlanıp uygulamaya konulmuş bulunmaktadır.
Diyalog bir misyonerlik metodudur.
İslam dininde diyalog kelimesi, kavramı, değeri bulunmamaktadır.
İslam'da davet., tebliğ, müjdeleme, uyarma, korkutma, Tevhid'e çağırma vardır.
Diyalogçulara göre Ehl-i Kitab ile Ehl-i İslam arasında Âmentü konusunda ittifak varmış.
Bu iddia gerçeklere aykırıdır.
Hıristiyan âlemi Teslis'e inanır, Müslümanlar Tevhide.
Baba, Oğul, Ruhülkuds üçlemesi ile şerikten, nazirden, benzerden münezzeh olan tek Allah inancı hiç bağdaşır mı?
Peygamberler konusunda da Ehl-i Kitab ile aramızda ittifak yoktur. Çünkü biz Müslümanlar bütün Peygamberlere, birini bile dışlamadan iman ederiz, onlar ise Hâtemürrüsul âhir zaman Peygamberi Muhammed Mustafaya (Salat ve selam olsun ona) iman etmezler, onu tekzib eder, hâşâ sahte peygamber derler.
İlahî kitaplar konusunda da onlarla aramazdı ittifak yoktur. Çünkü onlar Allah'ın kadim kelamı olan Kur'ana iman etmezler.
Din konusunda da aramızda ittifak yoktur. Onlar İslam'ın hak din olduğunu kabul etmezler.
Sonra birtakım diyalogçular kalkmışlar üç hak ibrahimî dinden bahs ediyor. Yahudiler ve Hıristiyanlar bizim dinimizi hak olyarak kabul etmiyor, bizden bazı akılsızlar üç hak din vardır diyor. Fesubhanallah!
Bazıları diyalog üç din arasında iyi münasebetler, sohbetler, birbirini tanımaktır şeklinde konuşuyor. Bu da bir aldatmacadır. Üç hak İbrahimî din vardır, üçünün mensupları da ehl-i necat ve ehl-i Cennettir, Ehl-i Kitab ile Âmentüde ittifakımız vardır sözleri iyi münasebetleri aşan sözlerdir. Bu işin içinde başka bir iş vardır.
Nüfusu bir milyarı aşan Ehl-i Sünnet aleminde çeşitli fetva merkezleri bulunmaktadır. Bu merkezlerin hocaları icazetli ulema, fukaha ve müftülerdendir. Diyaloğun ne olduğu, ne olmadığı niçin onlara sorulmuyor?
Kur'an ve Sünnet İslamlığının temel inançlarından biri "Allah katında tek makbul, hak, geçerli dinin İslam olduğudur."
Bu inanç Kur'an, Sünnet ve icmâ ile sabittir. Münkiri daire-i İslamdan çıkar.
Bazı diyalogçu ilahiyatçılar Kur'an Yahudileri İslam'a çağırmıyor, Kur'an Hıristiyanları İslam'a çağırmıyor diyor. Bu iddia da İslam'a, Kur'ana, Sünnete aykırıdır. Kur'an öncelikle Yahudileri ve Hıristiyanları İslam'a çağırmaktadır.
Kaldı ki, Hz. Musa'nın ve Hz. İsa'nın (aleyhimesselam) dinleri de usûl, itikad, temel ve esas bakımından İslam ve Tevhid idi. Sadece Şeriat ve füruat konusunda farklılıklar vardı.
Kur'an İslamlığına göre, Hz. Muhammed'in gönderilmesinden sonra eski şeriatlar nesh edilmiştir, hükümden kaldırılmıştır.
En kısa zamanda, İslam dünyasındaki belli başlı fetva meclislerinin Dinlerarası Diyalog konusunu inceleyip Ümmet-i Muhammed'i uyarması temenni olunur.