Doktorlar ve Hastalar
Çok hastaydı.
Israrlara dayanamayınca hastaneye gitmeye razı oldu.
Neden sonra doktorun odasına girdi.
Yorgunluktan gözleri kızaran ve bitkin görünen doktor, hastaya şöyle bir baktı ve:
Amca, tahlil yaptırdın mı, film çektirdin mi? diye sordu.
Yaşlı hasta şaşırmıştı:
Doktor bey, daha yeni geliyorum, önce bana bir bak hele! diyebildi.
Doktor, önündeki kağıdı doldurarak yanındakine verdi:
Hemen bir kan tahlili alalım, bir de radyolojiye gidip film çektirin diyerek hastayı gönderdi.
Yaşlı amca hem gidiyor hem söyleniyordu:
Ne biçim doktor bu ya!.. Bana halimi bile sormadı
Doktor belki haklıydı, isabetli bir teşhis için önce tahlilleri ve filmleri görmek gerekiyordu.
Ama, hastayla olan ilişkisinde eksiği, kusuru vardı.
Çünkü, yaşlı hasta bu ilgisizliğe o derece içerlemişti ki, arkasından konuşmaya devam ediyordu:
Bir de doktor olmuş! Benim ne hastalığımı sordu, ne derdimi dinledi, ne de yüzüme baktı!
***
Eskilerin bir sözü var:
Hekim-i hâzık, marîzın derdini teşhis eden ve mizacına göre ilaç verendir.
Gerçekten, uzman bir doktor hastanın derdini teşhis etmekle kalmaz, onun hastalığına, vücuduna, ruhuna, karakterine en uygun tedavi şekli ne ise, onu uygular.
İlaç demek, sadece hap, şurup vesair medikal araçlar demek değildir. İşin fiziksel kısmı, tahlil, film vs. gibi maddi tedavi şekilleri ne kadar mükemmel olursa olsun, eğer işin manevî, ruhî, vicdanî ve derûnî boyutu ihmal edilirse tedavi eksik kalır.
Unutmayalım ki, insanoğlu sadece et ve kemikten yani maddeden ibaret bir varlık değil!
Onları manen, ruhen, vicdanen, kalben de tatmin etmek, doyurmak gerek.
Elbette işin bu yönüne de dikkat edip güzel hizmetler yapan doktorlarımız var.
Fakat, çoğu tabiplerimizin bunu ihmal ettiklerini üzülerek görüyoruz.
Gelen hastayla fazla değil sadece bir dakika konuşarak ilgilenilse, bu sorun kolayca aşılır.
Hastanın kısaca halini hatırını sormak, onunla biraz konuşmak, derdini azıcık dinlemek ve ona moral verici bazı sözler söyleyerek rahatlatmak, hastada tarif edilmez bir mutluluk ve itminan meydana getirecektir.
Belki mübalağa gibi gelecektir ama, tedavinin yarısı bu aşamada gerçekleşmiş olacaktır.
Karşılıklı bu görüşme ve konuşmanın, hastanın doktoruna güvenini ve inancını pekiştireceğinde hiç şüphe yoktur.
Bu aynı zamanda psikolojik tedavi yöntemidir ve bunun fizyolojik tedaviye de katkı sağladığı tecrübeyle sabittir.
***
Eskilerin hâzık dedikleri doktor, sadece alanında uzman olan hekim değildir.
Tıbbî bilgisinin yanında, hastanın durumuna göre hareket eden yani nabza göre şerbet veren hekimdir.
Bir doktor tababette ordinaryüs bile olsa, değil mi ki hastasının dilinden anlamıyor, onu ruhen rahatlatmıyor ve manen tatmin etmiyor, o doktorun hasta nazarında kıymet-i harbiyesi yoktur!
Sanatkâr ruhlu, beşeri ilişkileri güçlü ve sosyal hayatın içinde aktif olan doktorlarımızın bu konuda daha başarılı oldukları söylenebilir.
Bu söylediklerimiz sadece doktorlar için değil, diğer bütün meslek grupları için de geçerlidir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.