Zırhlar kırılıyor!
Merhaba sevgili dostlarım...
Müjde: 12 Eylül darbesinin burunlarından kıl aldırmayan kudretli generallerinden hayatta kalan Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya 4 Nisanda hâkim karşısına çıkıyorlar... Hasat zamanı değil, hesap zamanı! Hesap verecekler...
Oysa 12 Eylül döneminde, darbeci generallerin de bir gün mahkemeye hesap vereceklerini söylese inanmazdık. Çünkü onlar sadece hesap sorar, hesap vermezlerdi...
Hesap vermemek için de alınabilecek en sağlam tedbiri almış, 82 Anayasasına geçici 15. maddeyi koymuşlardı. Bu madde darbecilerin yargılanamayacağı hükmünü getiriyor, darbecilere sağlam bir zırh oluşturuyordu.
Ama gördük ki, zaman her türlü zırhı deler... Milletin demokratik talepleri her türlü korunmayı aşar.
Bu günleri gördüm ya, artık gözüm arkada kalmayacak! derler ya hani; tamı tamına o durumdayım: Artık gözüm arkada kalmaz! Hele bir de mahkeme karşısındaki süklüm-püklüm hallerini göreyim, ölsem de gam yemem!
12 Eylül döneminde her gün ve gece ölüp ölüp dirilirdik! Ne zaman gelecekler, kelepçeleyip götürecekler diye beklemekten sinirlerimiz bozulmuştu.
Çünkü giden gelmiyordu. Geri dönmüyordu. İşkencehânelerde insanlar işkenceye maruz kalıyordu. İnsanlık göz göre göre katlediliyordu.
Bütün bir millet, siyasi belirsizlik ve antidemokratik uygulamalar yüzünden mânevi işkence görüyordu.
Ve hiçbir şey yapamıyorduk. Aleyhte yazamıyor, tek kelime edemiyorduk. Sadece diş gıcırdatabiliyorduk. Yalnızca öfke yutkunabiliyorduk. Beddua edebiliyorduk.
Gördük ki beddualarımız tutmuş: Alma mazlumun ahını, çıkar âheste âheste deyimi, bir kez daha yerini bulmuş.
Oh be! Dünya varmış.
Darbeciler ve işkenceciler de yargılanabiliyormuş. Ooooh!..
Bu süreç 12 Eylülle sınırlı kalmamalı: 27 Mayıs (1960), 12 Mart (1971), 28 Şubat (1997) ve nihayet 27 Nisan (2007) darbeleri, muhtıraları, müdahaleleri için de işletilmeli.
Yassıada Mahkemesi aynı yerde yeniden kurulup dava tekrar görülmeli. İşkencecilerle birlikte, yasakçılar ve yardakçılar da incelenip irdelenmeli. Fetvacı üniversite mensupları (Siz emrediniz Paşam, biz kitabına uydururuz diyen yüzsüzlerle Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor diyen aymazlar), alkışçı medya (o zamanki adıyla basın ve iğrenç yazılar kaleme alan demokrasi düşmanı yazarlar da yargılanmalı. Sağ olup olmamaları önemli değil, en azından tarihe not düşmüş, geçmişimizle yüzleşip hesaplaşmış ve bir nebze rahatlamış oluruz.
Türkiye böyle böyle temizlenir. Sürekli rahatsızlık veren virüslerden böyle kurtulur. Demokrasi yolunu böyle bulur.
Bu süreç askeri kanatla sınırlı tutulursa eksik kalır. Kesinlikle medyadaki, üniversitedeki, siyasetteki destekler ve destekçilerle birlikte ele alınmalıdır.
Dink Olayı
Hrant Dinkin öldürülmesinden beş sene sonra nihayet karar çıktı: Tetikçiye ağırlaştırılmış müebbet...
Oysa bütün emareler bir çetenin varlığına işaret ediyor. Peki, o zaman hâkimler görünenleri görmezden mi geldiler?
Kamuoyunun gözlerinin üstünde olduğunu bile bile hiçbir hâkim böyle bir şey yapmaz, yapamaz. Hâkimler dosyadaki kesin delillere göre hüküm verirler, duygularına, düşüncelerine ya da kanaatlerle göre davranamazlar.
Delillerin (karartılmadan dolayı) eksik olduğunu, bu yüzden soruşturmanın yeteri kadar derinleştirilemediğini düşünüyorum.
Bu karar fazla bireysel. Bu yüzden vicdanlara sinmedi. Zaten kararı veren Mahkeme Başkanı da bunu dillendirdi.
Eminim, Yargıtaydan dönecektir. Umarım o zaman daha dikkatli olunur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.