Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Bedel ödemek ya da ödemek!

Bedel ödemek ya da ödemek!

Fas’ta iki meşhur İslâmî hareket var. Bunlardan birisi, Sadettin Osmanî’nin siyasî kanadının Ahmet Raysuni’nin de dinî kanadının başkanlığını yaptığı Fas AKP’si. Diğeri de siyasî hareketten ziyade dinî bir cereyan ve cemaat görünümündeki El Adlu Ve’l İhsan cemaati.

AKP genellikle İhvan çizgisine yakın duruyor. Abdusselam Yasin’in rehberi olduğu El Adlu Ve’l İhsan hareketi ise hem tasavvufa açık hem de Risâle-i Nur gibi çağdaş akım ve dinî hareketlerden etkilenmiş bir cemaat. Zaman zaman El Adlu Ve’l İhsan hareketine karşı kovuşturma ve takibat kampanyaları açılıyor. Bu takibatların birinden sonra hareketin temsilcilerinden birisi akıllardan çıkmayan bir söz sarfetti: “Mahzenle (devlet) pazarlığa girmediğimiz için bizi sıkıştırıyorlar. üyelerimizi tutukluyorlar.”

Sözkonusu yetkili bütün musibetlerin başlarına muvazaadan uzak durdukları için geldiğini söylemek istiyordu. Belki de ‘Fas AKP’sinden farkımız muvazaaya yanaşmamamız’ diyordu. Bununla birlikte Türkiye’deki AKP’nin başına gelenleri düşündüğümüzde biraz bu tesbit geçersiz kalıyor gibi. Muvazaa etseniz de başınız belâdan kurtulamıyor. Bu bağlamda belki efradına cami ve ağyarına mani bir tesbit için şöyle bir terkip kurulabilir: “Muvazaa ile de olmuyor muvazaasız da.” İkisinin de kendisine göre bedelleri var. Bununla birlikte, ahlâkî zemininizi çürütmedikçe ve kaybetmedikçe yani muvazaa arayışlarına girmedikçe ödediğiniz bedel sizi sorumluluktan kurtaracaktır. Aksi hâlde, diğer şıkta bedel ödeseniz bile sorumluluktan kurtuluşunuz yok. Bediüzzaman bu gibi hareketler için ‘yüzde 70 ile de gelseler sorumludurlar’ demekte idi.

***

Yani yönteminiz yanlış ise iki bedel ödeme durumundasınız. Bu bedellerden birisi dünyevî veya siyasî olabilir. Diğeri de uhrevî bir bedeldir. Ama yönteminiz sağlam ise çıkarlarınızla dinî değerleri birbiriyle harmanlamamışsanız bedel ödeseniz dahi bu bir defalığa mahsus olacaktır. Yani rızay-ı Bâri muininiz olacaktır. Türkiye’de AKP meselesine baktığımız zaman bu hususta zikzak çizdiğini ve bedel ödememek için gömleklerini ve onun ötesinde ideallerini değiştirdiklerini görüyoruz. Sözgelimi, Recep Tayyip Erdoğan bundan birkaç yıl önce Birlik Vakfı çatısı altında: “Biz bedel ödemeye gelmedik’ demiştir. önceliklerinin başörtüsü meselesi olmadığını ve bu hususta seçmenlere söz vermediklerini söylemiştir. Ama gelin görün ki; yüzde 1.5’lik bir dilimin meselesi dedikleri başörtüsü yüzünden bugün bedel ödeme durumunda kaldılar. Hiç istemedikleri hâlde. Kendi kendilerini tuzağa düşürdüler. Bundan daha büyük ibret olur mu?

Belki bedel ödemeye hazır olsalardı belki de bedel ödeme durumunda kalmayacaklardı. Bu biraz çelişki ve tezad gibi geliyor ama mesele bundan ibaret. Sulh sükûn istiyorsan cenge hazır ol demişler. Elbette bu anlamda mücadele ‘kürh’ yani istenmeyen bir şeydir. Ama insanın bütün seçeneklere hazır olması gerekir.

***

Dikenine değil de gülüne talip olduğunuzda elinizde sadece dikenin kalacağı aşikârdır. Başbakan Erdoğan daha sonra bedel meselesinde farklı sözler de telâffuz etti. Bulardan birisi aynen özal’ın sözleriydi: “Siyasetçinin iki elbisesi olur. Birisi bayramlık diğeri de idamlık.” İcraat yapmak isteyen adam bedelini göze alacaktır.

Başbakan yine geçtiğimiz günlerde merhum Cemil Meriç’i anma etkinliğinde bir konuşma yapmış ve burada siyasetçinin bedel ödeme durumunda kaldığından yakınmış. Siyasetçi bedel ödemeye baştan hazır olduğunda daha önce yapılan darbelerin de hesabını sorar. Yoksa darbe kalıntılarıyla muvazaa ve işbirliği içine girmez. Bedel ödememek için onlarla işbirliği ve muvazaa yaparsa bunun bedelini öder. Eski darbecilere kucak açanlar yenilerine dâvetiye çıkartır. Köprüyü geçinceye kadar ayıya dayı demenin ahlâkta yeri yoktur. Dolayısıyla, siyasetçi baştan bedel ödemeye hazır olduğunda siyasî hesabını doğru yapmış olur. Sonu da aynı doğrultuda gelir.

Geçenlerde bir radyoda spiker olarak çalışan bir arkadaş Erbakan’ı rüyasında görmüş. Churchill gibi ‘Victory’ yani zafer işareti yapıyormuş. Arkadaş rüyasına bir anlam veremediğini söyledi. Ben ise rüyanın mesajını kavradığımı sanıyorum. ‘Az gittik uz gittik yine aynı noktaya geldik. Arpa boyu mesafe alamadık’ denilmek isteniyor olmalı. Kolaycılığa prim verenler ve sapanlar er geç bedelini öderler. Toplumu dönüştürerek onu çökertenlerin ödettikleri manevî bedel de bir gün mutlaka fitil fitil burunlarından gelir. Bana göre rüya bunu anlatmak istiyordu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi