Araplara neden düşmanlar?
Salah Sıdkiyan İranlı bir uzman. Alanı da İran-Arap münasebetleri. Fakat savunduğu tez tamamen Arapların aleyhinde. Suriye meselesinin Rusya, İran ve Türkiye ekseninde halledilmesi gerektiğini savunuyor. Bir taraftan da Türkiyenin bölge üzerinde gizli hesaplarından veya gündeminden bahsediyor. Halbuki, Türkiyenin böyle gizli bir ajandası varsa bile İranın gizli ajandası Suriye ve Irak ekseninde çoktan kuvveden fiile çıktı veya fiiliyata döküldü. Gizlisi saklısı kalmadı. Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi de bundan bir müddet önce Tahranı ziyaret eden Ahmet Davudoğluna üçlü bir mihverden bahsediyordu. Ali Ekber Salihi, 2011 yılında Tahranda defaatle ağırladığı Ahmet Davudoğluna görüşmelerinden birisinde İngilizce ifadesiyle şöyle demişti: Syria, Iran, and Turkey are Members of One Family yani Suriye, Türkiye ve İran aynı ailenin parçalarıdır. Bu ifade önce masum ve kardeşâne gözükse de kazın ayağı hiç öyle değil. Ben de bir yazımda sormuştum; niye diğer İslam ülkeleri ailenin dışında? Dahasında Salihinin şöyle söylediği ifade ediliyor: Syria, Iran, and Turkey are members of a family, and if any of the members of the family faces a problem, the entire family should make moves to help remove that... Yani Salihi Türkiyeye NATO modeli teklif ediyor. Kardeş ülkelerden birisine yönelik saldırı tümüne yapılmış sayılmalı.
Burada temelde iki yanlış var. Birincisi, Suriye, Türkiye ve İranın öteki ülkelerden kayrılması ve ayrıştırılması. Nedense Irakı unutmuş! İkincisi, diğer Arapları toptan yok saymış. Kardeşlerin çoğu ortada yok. Yahudilerin Sami olarak sadece kendilerini saymaları gibi. Yani Arapları unutmaları. Onlar acaba içtima kaçakları mı? Temel yanlış bu tezin adalete aykırı olması ve İslam adap ve prensiplerine de aykırı olmasıdır. Cahiliye Arapları arasında altın bir kural vardır. Bu kural şudur: Zalim de mazlum da olsa kardeşine yardım et. Evlilikte darda ve genişlikte tabiri kullanılır. Doğrusu budur. Lakin adaletle zulümde beraberlik cahiliyet adetidir. Bu durumda Peygamber buyruğuna göre yapılacak durum şudur: Zalim kardeşini zulmünden çevir. Adalete getir. Bu durumda yapılması gereken zulme arka çıkmak değil zulme mani olmaktır.
İran devrimci olmasına rağmen kurulu düzene arka çıkarak hem kendini inkar etmiş hem de İslam kurallarına ters düşmüş oluyor.
Peki! yapılması gereken nedir? Hucurat Suresinin dokuzuncu ayeti yapılması gerekeni ortaya koyuyor: Eğer müminlerden iki gurup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allahın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, âdil davrananları sever... Burada vuruşmanın ötesinde tek taraflı olarak katliam yaşanıyor. Halkını öldüren rejime karşı dur demek adaletin gereğini yapmaktır. Adaletini kaybetmiş bir ideoloji dejenere olmuş ve yoldan çıkmıştır. Dolayısıyla Katar meseleyi somutlaştırmış ve Arapların Suriyeye sahte gözlemciler göndermek yerine ordularını göndermesi gerektiğini ifade etmiştir. Bu ciddi bir tekliftir. İhkak-ı haktır. Bu teklifin ikinci şıkkı şöyle olmalıdır. Türklerden ve Araplardan müteşekkil karma bir ordu Suriyeye müdahale etmelidir. Çözüm budur.
Peki! gerçekten de İran, Suriye meselesinde ve genel olarak neden Arapları dışlıyor da Rusyayı olaya dahil ediyor? Rusya şimdi görünmez bir kardeş mi oldu? Bu sorunun cevabı çok derindir. Bunu İrandaki derin Arap nefretine bağlamak gerekir. Beşşar, Arapları Arap saymayarak onları aşağıladığı gibi İran derin ve tarihi düşüncesi de Arapları öteki yerine koyar. Saddam da Baas ideolojisiyle Persleri öteki yerine koymuştur. Günümüzde bu derin algının en temel yansımalarından birisi Ahmedinejadın konuşmalarına aksetmiştir. Nejad, Milli Müzede yaptığı bir konuşmasında Ayetullah Humeyniden daha ileri gitmiş ve 2.500 yıl yerine 5 bin yıllık Pers tarihinden ve medeniyetinden bahsetmiş ve şunları söylemiştir: Firdevsi yaşamamış olsaydı (ve dahi Şehnameyi yazmamış olsaydı) bugün İran ortada olmayacaktı... (El Hayat, 16 Kasım 2011 Neccad Yüşidu bi Meşşai...) Demek ki dünürü İsfendiyar Meşşai ile aynı boyda düşünüyor. Bilindiği gibi İran şuubiliğini yeniden dirilten Firdevsi olmuş ve Şehname ile Araplardan edebi bir rövanş almış ve İranlıların şuur altına Perslerin üstünlüğünü ve Arapların dunluğunu zerk etmiş ve işlemiştir. Dolayısıyla derin bir İran var ve bu derin İran Şiilik ve Şuubilikten beslenmektedir. Şuubilik ise Zerdüştlüğün kalıntılarından birisidir ve İran milliyetçiliğini beslemektedir. Arap düşmanlığının nedeni budur. Tesadüfi olarak ortaya çıkmış bir araz değildir. İran milli şuurunda yer etmiş derin bir düşüncedir. Beşşar ve temsil ettiği zihniyet ve Nejad ve onun gibilerin temsil ettiği zihniyet veya Arap nefreti çok köklüdür ve derinlerde yatmaktadır. Firdevsi hatta İranın milli dini Zerdüştlüğü kadar geriye gitmektedir. İran düşüncesini eşeledikçe altından derin ve tarihi yaralar çıkıyor. Nuseyrilerin altını eşeledikçe altından Haçlı Şövalyeleri çıkıyor. Bu bize Rusyadaki bir deyimi hatırlatıyor: Rusu bir hamamda keselesen altından Tatar çıkar. Zira 15 milyon ve belki de daha fazlası zorla Ruslaştırılmıştır. Suriye ve benzeri yerlerde de durum bu merkezdedir. Arapları Suriye meselesinde devre dışı bırakma iradesinin altında böyle derin sırlar ve bağlantılar yatmaktadır. Lakin iğfal politikalarına rağmen saflaşma öteki ruhu da uyandırmaktadır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.