Yoga... Çakra... Reiki... Kadınlar, uzak durun bu şarlatanlardan!
Milli Eğitim Bakanlığının, artık nereden icap ettiyse; okul öncesi ve ilköğretim okullarında, Yogaya seçmeli ders olarak yer vermesi, tartışmaları da beraberinde getirdi.
Gerek Milli Eğitim;
Bu yoga da nereden çıktı? denilerek eleştiriliyor, gerek yogacılar, birbirlerini yerden yere vuruyor!.. Çünkü bu işte iyi para var, iyi rant var!..
Dünkü Akitte, Yoga Akademy tarafından yapılan bir açıklamaya yer verildi...
Açıklamada denildi ki;
Bazı gazetelerde, Hinduizm ve Budizm tarikatlarına mensup sözde yoga eğitmenleri tarafından çocuklara hiçbir bilimsel dayanağı olmayan, hatta onlara fiziksel ve ruhsal olarak zarar verebilecek hareketlerin ve öğretilerin uygulatıldığını üzülerek basından izliyoruz.
Açıklamanın devamında; Türkiyede faaliyette bulunan Hinduizm ve Budizm tarikatlarının, yogayı sadece bir paravan olarak kullandıkları da ifade edildi.
Şu hâle bakın; kendi tarikatlarımız yetmedi, şimdi de tarikat ithal ediyoruz.
SHRİ MATAJİYE SECDE!
Yoga denilince, benim aklıma Shri Mataji adlı çam yarması kadından başkası gelmiyor... Malûm, bu kadın, Nisan 2002de Türkiyeye gelmiş ve o güne kadar alnı secde görmemiş sosyetik kadınlar, bu kadının ayaklarına kapanmışlar ve resmen önünde eğilip secde etmişlerdi.
Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayına; vinç ile mi, yoksa forklift ile mi indirildiği belli olmayan bu çam yarması kadın, salonda toplanan 3 bin 500 kişiyi yoga seansı ile aydınlatmıştı(!)
Shri Mataji adlı çam yarmasını Türkiyeye davet eden Sağlıklı Yaşam Derneği yetkilileri, daha sonra, Kilyosta sadece üyelerinin katıldığı özel ayinler yapmışlar, bu ayinlerde Matajinin, su yüzü görmeyen ayaklarını yıkamışlar, sonra da bu ayak suyunu kana kana içmişlerdi!..
Matajinin yaptığı şuydu:
Herkes, ellerini uzatıp, başlarının üzerinde gezdirsin, içlerindeki pozitif ve negatif enerjiyi hissetsin!.. Bunu yapanları tebrik ediyordu Mataji ve ekliyordu;
Artık, hepiniz aydınlandınız!
İşte bu sahtekârlıklara, işte bu üçkâğıtçılıklara, bu millet, özellikle de sosyetenin önde gelenleri avuçlar dolusu para ödüyor ve işin garibi, bazı yaşam koçlarının cinsel isteklerine boyun eğip, onlarla yatağa giriyorlar!..
TELEVİZYONDAKİ ŞARLATAN!
Enerji dedim de, aklıma geldi... Birkaç ay önce, televizyonda izlemiştim...
Bioenerji uzmanı olduğunu söyleyen şarlatanın biri, ellerini bir cam kâsenin üzerinde dolaştırıyor, şimdi ne yapıyorsunuz? diye soran sunucuya; Enerjimi boşaltıyorum diye cevap veriyordu!..
Enerjisini boşalttıktan sonra, almıştı çakmağı eline ve kâseye tutmuştu...
Aaa o da ne?..
Kâsenin içi yanmaya başlamıştı...
Şarlatan, bioenerjisini göstermiş olmanın mutluluğu ile demişti ki;
Vücudumdan çıkan enerji, gaza dönüştü ve işte gördüğünüz gibi yandı!
Ya sonra?..
O an, şarlatanın hesap edemediği bir şey oldu... Televizyon kameramanı, bu adamın, küçük bir tüpe çakmak gazı doldurduğunu, bunu da çorabının içine gizlediğini görüntüledi.
Tüpün ucunda ince bir hortum vardı... Hortum pantolondan yukarı çıkıyor, gömlekten, ceketin koluna uzanıyor ve adam hareket ettikçe de, gaz kâsenin içine boşalıyordu!..
Sizin anlayacağınız;
Kâsenin içinde alev alan bioenerji filan değil, çakmak gazıydı!..
Bunu niye anlattım?..
İstedim ki, bu tür şarlatanlara, sahtekârlara, üçkâğıtçılara, soytarılara ve işi ırz düşmanlığına vardıran sütübozuklara aldanmayın!..
Çünkü, bu işler, bazı sahtekârlar tarafından bir gelir kapısı haline getirilmiş, bazıları tarafından da kadınlarla cinsel temas aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır!..
BURSADAKİ ŞEYH BOZUNTUSU!
Bunun yoga veya çakra ile ilişkisine geçmeden önce Bursadan bir örnek vermek istiyorum.
Malûm, Bursada Uğur Korunmaz adlı bir adam; Nitelikli cinsel saldırıda bulunmak, tarikat kurmak ve tarikatın baş mevkiinde bulunmak gibi suçlamalarla; 14 Aralıkta Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 6 yıl hapis cezasına çarptırılmış ve hapse atılmıştı...
İşte bu adam, 19 Eylül 2011de çıkarıldığı ilk duruşmasında demişti ki;
Bunların tamamı tarikatın gerektirdiği bir usul ve çabadır!.. Tarikata girerken bunların hiç birinden bahsedilmez... Uzun süreli sohbetler sonunda cinsel içerikli konular kendiliğinden oluşur... Müride ibadet için verilen ve adına virt denilen zikir içeren sözler belirli süre tekrar edilir. Ve bunu yapan kişi kendiliğinden cezbedilerek gelir.
Benden badelenme ya da cinsel ilişki talep eder. Bunları kabul etmeme gibi bir tercihim olamaz!!!
Yuh ki, ne yuh!..
Ulan, tarikat dediğin, yoldur!..
Senin tuttuğun, nasıl bir yoldur ki, baştan aşağı sapıklık dolu!..
Bu, ne menem tarikattır, bu ne menem şeyhliktir ki; gözün uçkurdan başka bir şey görmüyor.
İşte o mürit(!)lerden bir kadının anlattığı mide bulandırıcı olay:
Eşimin ısrarları üzerine, çocuğum ortada kalmasın, yuvam dağılmasın diye kendimi ateşe attım ve dergaha gittim... Uğur Korunmaz, bir yıl kadar sonra beni sır odasına kabul edip, badelenmem gerektiğini söyledi...
Anlatırken midem bulanıyor...
Sonra bana okuyup üflediği suyu içirdi... Suyu içtikten sonra hareketlerimi kontrol edemez hale geldim ve hocanın istediğini yapmak zorunda kaldım. Hem badelendim, hem cinsel ilişkiye girdim.
Hadi, bu kadın cahildir, aptaldır, saftoriktir!.. Peki, şeyh bozuntusu olan senin yaptığın ne?.. Bu yaptığın, bir fırsatçılık ve dahi sapıklık değil mi?..
Allah cezanızı versin!..
Sizin gibi sapıklar, sizi gibi şarlatanlar, sizin gibi soytarı ve uçkur düşkünü adamlar yüzünden, yüce dinimize alçakça saldırılar yapılıyor!..
Madem kadın düşkünüsünüz, bu işe niye dini, niye tarikatı karıştırıyorsunuz?.
Şu hâle bakın;
Adam, o suyun içine artık ne koyuyorsa, suyu kadınlara içiriyor, sonra da kadını uyutup iğrenç emellerine ulaşıyor!..
Yuh ki, ne yuh!..
Ama, durun daha bitmedi...
Tabii, kabahat sadece onlarda değil... Kabahat, biraz da kadınlarda... Ali Kalkancılar gibi sahtekârlar görmüş bir ülkede, bu ne cehalettir ki; dinsel işlere cinsel işlerin bulaşmayacağını bilmezler!.
Söyleyin Allah aşkına;
Dinsel işlerle ilgilenen bir adamın, zina gibi cinsel sapıklıklarla ne ilgisi olabilir?.. Adam cinsel bir yol tutturmuşsa, yaptığı işin dinsellikle ilgisi yoktur!.. Dinsel bir yolda ise de; zina ve tecavüz gibi cinsel işlerle ilgisi olamaz!..
Bunun, ikisi bir arada bulunmaz!..
Oluyorsa, orada sapık bir emel vardır ve özellikle kadınların buralardan uzak durması gerekir!..
DENİZLİDE BİR ÇAKRACI!
Yazıya, yoga ve geçen yıl ölen Shri Mataji ile başladık, bioenerji ve şeyh bozuntusu ile devam ettik.
Peki, bütün bunların birbiriyle ilgisi ne?.
İlgisi şurada:
Bütün bu şarlatanlıkların, soytarılık ve üçkâğıtçılıkların hedef kitlesinde, maalesef kadınlar var... Kimi, kadınların cahilliğinden, kimi de saftorikliğinden yararlanıp, ya paralarına göz dikiyor, ya da namuslarına!..
Meselâ, Ödemiş Bozdağda Tevfik Akmuslu denilen bir adam varmış... Bu adam, maalesef eski bir gazeteci imiş... Herhalde gazetecilikte dikiş tutturamadığından olsa gerek, başlamış Yoga!.. Çakra!.. Hipnoz!.. Bioenerji!.. Reiki işleriyle meşgul olmaya!..
Bozdağdaki dağ evinde; Reikiler, meditasyonlar yaptırıyor ve çoğunluğu kadın olan müşterilerine Geçmiş Yaşam Terapisi uyguluyormuş!..
Bütün bunları yaptırıyormuş ki;
Pozitif enerji ortaya çıksın ve kök çakra açılsın!..
Peki, Reiki 1 ve Reiki 2 vücudun hangi bölgelerine uygulanıyor?..
Ne ilginç değil mi;
O bölgeler, anüs ve üreme sistemini kontrol eden bölgelermiş!..
Yazın Bozdağdaki dağ evinde, kışın da Nazillideki bürosunda bulunan işbu Tevfik Akmuslu, kendisine gelen başörtülü müşterilerine, zaman zaman Allahtan, marifetullahtan, namaz ve oruçtan da söz ediyormuş!.. Onlar dindar ya, oradan giriyormuş damara!..
Kadınların iddiası şu ki;
İşbu Tevfik Akmuslu, kadınlarla yaptığı özel sohbetlerde, onlara; İçinizdeki pozitif enerjinin uyanması için, kök çakranın açılması gerekir... Bunun için de cinsel ilişki kurmamız lâzım... Ancak bu şekilde marifetullaha ulaşırsınız!..
Bu, sistemin bir gereğidir!..
Sistem böyle çalışır! diyormuş!..
Sonra?!?..
Sonrasında, kadınlar uykuya dalar, iradeleri ellerinden alınır ve dooğru yatağa!..
Adam Hindistana gitmiş ya, hipnoz tekniğini de herhalde orada öğrenmiş!..
Kadınlar diyorlar ki;
Onunla yattığımızdan, maalesef kocalarımızın haberi yok... Zaten, kimsenin yüzüne bakamıyoruz ki, kocalarımızın ve çocuklarımızın yüzüne bakabilelim.
Bu utancı yaşamış kadınlar olarak diyoruz ki, bizim yaşadığımız bu iğrençliği, diğer kadınlar yaşamasın!
Haber merkezimizden bir arkadaşımız, Tevfik Akmuslu adlı bu adamla dün temas kurdu ve kadınların iddialarını sordu kendisine...
Akmuslu; çakrayı, reikiyi ve hatta hipnozu doğruladı... Bozdağdaki dağ evini de doğruladı...
Uzun lâfın kısası;
Bana mektup yazan Ş.Y. adlı hanımın söylediği isim ve yerlerin tamamını doğruladı!..
Adalet Bakanlığına bağlı cezaevlerinde seminerler verdiği de, bazı üniversiteler ile Lions ve Rotary kulüplerinde konferanslar verdiği de doğru!..
Bütün bunları yapmış olması umurumda değil... Belki doğru şeyler de anlatıyordur ama ben, dağ evindeki zinalarla ilgileniyorum...
Ve soruyorum Tevfik Akmusluya;
Dağ evine çağırdığınız kadınları hipnozla uyutup, onlarla cinsel birliktelik kuruyor musunuz?
Bütün sorum bu!..
Pardon, bir soru daha:
Kadınlarla birlikteliklerinizi kameraya alıp, onları bu seks kasetlerini açıklamakla tehdit ediyor musunuz?
Açık ve net söylüyorum:
Bu yazıma cevap gönderebilir, ya da beni mahkemeye verebilirsiniz...
Ama, şunu bilin ki; henüz bildiklerimin hepsini açıklamadım!..
Şimdilik bu kadarını söylüyor ve özellikle kadınlara seslenmek istiyorum;
Sizler, bu kadar mı cahilsiniz, bu kadar mı saftoriksiniz ki; kâh Yogacılara, kâh Bioenerjicilere, kâh Çakracılar ve şeyh bozuntularına inanıp, onların iğrenç emellerine teslim olursunuz?!?..
Bu kadar cahillik,
Bu kadar saflık olur mu?..
YOGA DA NEREDEN ÇIKTI?
Bir çift söz de, Milli Eğitim Bakanı sayın Ömer Dinçere...
Söyleyin Allah aşkına;
Bu Yoga dersi de nereden çıktı?..
Hele de, ortalık şarlatanla, soytarı ve ırz düşmanlarıyla kaynarken!..
Çocuklara, illa bir ruhsal eğitim vermek istiyorsanız, duayı öğretin, maneviyatı öğretin!..
Allahı tanıtın, Allahı...
İşte, Yogacıların, Bioenerjicilerin, Çakracıların yaptıkları ortada!..
Bu adamların çoğu, kadınlara musallat olmuşken, şimdi de çocuklarımızı mı ateşe atacağız?..
Ne olur;
Vazgeçin şu Yoga saçmalığından!..
Ve kadınlar;
Siz de uyanın şu hipnozlardan!..
Zira, adamların göz diktikleri sizin paralarınız ve namuslarınızdır!..
Tanıyın bu;
Irz düşkünü sapıkları!
Uğur Mumcu mu aydın?
Hani; Kör ölür badem gözlü, kel ölür sırma saçlı olurmuş derler ya, Cumhuriyet gazetesi de, yeniden Uğur Mumcuyu pazarlamaya başlamış... Uğur Mumcunun hiçbir yerde yayınlanmamış konuşmaları, Yakında Cumhuriyette imiş!..
Tabiî, okuyucuyu hazırlamak için, Mumcudan spot cümleler yayınlamış Cumhuriyet... Uğur Mumcu, konuşmalarından birinde demiş ki; İmam Hatip Okulları ne işe yarar?..
Bunlar imam-hatip olmuyorlar; yargıç, savcı, kaymakam oluyorlar. (...) 2000 yılına doğru baktığımızda Vali İlâhiyat Fakültesi mezunu, Emniyet Müdürü İslâm Enstitüsü mezunu, Kaymakam imam-hatip mezunu olacak?
Dizinin anonsuna bu cümleleri koyan Cumhuriyet, aynı anonsta, Uğur Mumcunun şu sözlerini de kullanmış, iyi mi;
Anayasaya koymuşlar.. Kimse inancından, düşüncesinden dolayı kınanamaz... Doğru, kınanamaz ama 15 yıla mahkûm olur!
Peki, sormak lâzım değil mi; Uğur Mumcunun hedef aldığı imam-hatip mezunlarına vermek istediği ceza nedir?..
Ömür boyu köleliğe mahkûmiyet değil mi?..
Mumcu istiyor ki; imam-hatip mezunları zenci olsun, köle olsun ve daima beyaz efendilere hizmet etsin!..
Bu adamı aydın zannettiğime yanarım!..
Meğer o da Kemalist düzen bekçiliği yapıyormuş!..