Mustafa Özcan

Mustafa Özcan

Nuseyri devleti!

Nuseyri devleti!

Şam mahalle mahalle düşüyor. Rejim Şam’da Emevi Meydanı üzerinden devrimcilere yeni bir Tahrir Meydanı hediye etmek istemezken ummadığı bir şekilde devrim dalgaları mahalle duvarlarını dövüyor. Devrim kıvılcımı ocağına düşüyor.

Artık Şam’ın bazı bölgeleri kurtarılmış mahalleler haline geldi. Halep de devrimin kucağına doğru sürükleniyor. Dolayısıyla rejim son kalelerini de kaybetmekle karşı karşıya. Rejim sonuna doğru yaklaşıyor. Rejimin baştan beri iki suçlaması vardı. Birincisi, olayların Suriye’yi bölmeye matuf bir komplo olduğudur. İkincisi de, muhaliflerin krizi devletlerarası hale getirme niyetleridir. Esasında ortaya çıktı ki, ülkeyi asıl bölmek isteyen rejimin ta kendisi. Şam’da tutunamayacak olursa Nuseyrileri Cebel-i Ensar ve Kardaha’ya çekerek burada tutunmaya ve Fransızlardan kalma Nuseyri devletini yeniden canlandırmak istiyor. İkinci olarak, Rusya ile birlikte çözümü değil çözümsüzlüğü uluslararası hale getirmektedir. Şam rejimi savunduklarının tam tersini yapıyor. Fitneyi ve çözümsüzlüğü uluslararası hale getirmek istemektedir. Arap Birliği’nin Faruk Şara üzerinden milli mutabakat hükümeti kurulması ve Beşşar’ın yetkilerini yardımcısına devretmesi teklifini reddetti. Demek ki rejimin milliliği falan yok tek kutsalı hanedanlığını korumak. Hatta ülkeyi bölme pahasına Nuseyri devleti kurmak. Demek ki ülkeyi bölmek isteyen başkaları değil iktidarın ta kendisi.

Karşımızda halkına şantaj yapan bir rejim var. Abdulhalim Haddam da Le Figaro gazetesine yaptığı değerlendirmede Esat rejiminin son çare olarak Nuseyri Dağlarına çekilerek burada taifi ve mezhebi bir devlet kurmak olduğunu savundu.

¥

Buti ve Hasun gibiler de Beşşar Esat’ın söylemini paylaşarak Suriye rejimine yönelik küresel (ümemi ve kevni) bir komplonun varlığından bahsediyorlar. Şeyh Hasun’un Yardımcısı Abdulcelil Seyyid gibilerin açıklamalarından anlıyoruz ki, Suriye rejiminin bel kemiğini ordu, kolluk kuvvetleri ve Müftülük yani Hasun ve Buti gibi sarıklılar teşkil ediyor. Rejimin son savunma hattını yandaş veya şebbiha müftülük oluşturuyor. Suriye Müftüsü Şeyh Ahmed Hassun’un Basın Sözcüsü Abdulcelil Seyyid, 13 Ocak’ta görevinden ayrılarak Türkiye’ye kaçtı. Arap kanallarının flaş haber olarak verdiği istifanın ardından Seyyid, Müftü Hassun hakkında çarpıcı iddialarda bulundu: “Esad rejimini ordu, kolluk kuvvetleri ve Müftülük ayakta tutuyor. İmamlar, cuma hutbelerinde, ‘Rejimi değiştirirseniz günah işlersiniz’ diyor. Esad’a karşı çıkmak dine karşı çıkmakla eşdeğer tutuluyor. Şimdiye kadar 257 imam ajanlık suçlamasıyla cezaevine gönderildi. Müftülükte her gün ölen kişi sayısı ofisteki ekranlardan yansıtılıyor. Ayrıca emniyet ülkedeki olaylara göre müftülüğe nasıl hareket etmesi konusunda direktif veriyor.”

¥

Beşşar rejimi maalesef ulemayı kullanıyor. Kimi tarikat şeyhlerine el atmış ve kimisini de şantajla yola getirmeye ve boyun eğdirmeye çalışıyor. Seyyid’den sonra Humuslu Şeyh Enes Süveyd’in Suriye rejimi konusundaki ifadeleri, vahşi olduğu kadar çocuksa ve maskara bir rejimle de karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Enes Süveyd üç kez Beşşar’la görüştürülüyor. Beşşar görüşmelerde şeyhlerin ve ulemanın halkı teskin etmesine odaklanıyor. Bunun dışında her söylediği yalan ve maskaralık. Görüşmelerden birisinde, Enes Süveyd en azından hakiki mermi yerine plastik mermi kullanabileceklerini söylemiş. Ne beklersiniz? Beşşar şöyle cevap veriyor: “Ekonomimiz bozuk ve bu yüzden plastik mermi kullanma imkanımız yok…” İyi ki öldürdüklerinden mermi parası tahsil etmiyorlar. Bir defasında da şöyle soruyor: ‘halk size güvenmiyor zira aciz veya muktedir olup olmadığınızı bilmiyor. Halkı öldürmek için talimat vermediğinizi söylüyorsunuz lakin öldürmeler devam ediyor. Halkı nasıl ikna edeceğiz?’ Bunun üzerine Dera olaylarından sorumlu Atıf Necip ve Lazkiye’de amcaoğlu Cemil Esat ve teyzekızının kocasını görevden alarak cezalandırdığını söylüyor.

Ardından kendini şöyle savunuyor: “Ne yapayım! Akabinde, teyzem ve annem aradı. Olaylar bitince onları tekrar yerlerine iade edeceğime dair onlara söz verdim…” Adam ülkeyi çiftlik gibi iltimaslarla yönettiğini ve bir aile meclisinin olduğunu doğaçlama olarak itiraf ediyor. Enes Süveyd başına gelenleri hikaye etmeye devam ediyor: “Dünya TV’de benim silahlı çetelerden olduğumu yaydılar ve beni pazarlığa zorladılar. Ve bir karakola gittiğimde rejime ait kanalların çekim için geldiklerini gördüm. Benden rejimin meşruiyetini teyit eder açıklama yapmamı istediler. Konuştuğumda ise tatmin olmadılar. Ben de bir iki gün müsaade istedim ve sonrasında sırra kadem bastım…” Enes Süveyd’le görüşmesinde Beşşar’ın muhatabına çakma veya yarı çakma hikayeler anlattığı da anlaşılıyor. Bu hikayelerden birisi şu: “Bir defasında Halep’e gittim ve bir lokantaya gittik. Oradaki bayanların tamamının kapalı olduğunu fark ettim. Bir an kendimi Afganistan’da zannettim. Kendi kendime ‘Afganistan’da mıyım neyim?’ diye sordum. Ardından konuyu Buti’ye açtım o da bana: Bu insanlar tabii ve fıtrat üzerine olan dindarlardır, diye cevap verdi.” Buti Halep’in Kandahar olmadığını söylemiş.

Lakin baştan beri rejim Kahdahar ile Suriye şehirleri arasında böyle bir bağlantı kurmaya ve bunun üzerinden meşruiyet üretmeye çalışıyor. Rejim dünyaya Kandahar mesajı vererek dışarıda meşruiyet üretirken içerde de hocalar üzerinden aynısını yapmaya yelteniyor. Açıkça rejim, bütün tezatları bekası için seferber ediyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Özcan Arşivi