Tevhid ve Şirk
İslam dini Tevhid dinidir. Allah'tan başka ilah yoktur. Onun varlığı Kendindendir, kemal sıfatlarla sıfatlıdır, noksan sıfatlardan münezzehtir, yaratıklardan hiçbirine benzemez.
İslam'ın temeli olan Kelime-i Tevhid, iki parçadan oluşan bir bütündür. İkinci parçaya, yani Muhammed Resulullah'a iman etmeyen mü'min olmaz.
Tevhid inancını eksiksiz olarak anlayabilmek için Hz. Muhammed'in (Salat ve selam olsun ona) Peygamberliğini, risaletini, Resulullah olduğunu kesin olarak kabul ve tasdik etmek, bütün insanlara kurtarıcı rehber, en güzel örnek ve model olarak gönderilmiş olduğuna inanmak ve onun öğretilerini, kendisini kurtaracak miktarda (ilmihal) bilmek gerekir.
Tevhid'in zıddı şirktir, yani Allah'a ortak koşmaktır.
Allah'a noksan sıfatlar yakıştırmak kişiyi dininden imanından eder.
İki yüz seneden beri, bozuk ve aşırı bir fırka Tevhid adına Müslümanların çoğunluğunu küfürle, şirkle suçluyor.
Ehl-i Tevhid ve ehl-i Kıble olan mü'minleri şirkle suçlamak ne büyük bir iftiradır.
Ehl-i Sünnet Müslümanları Tevhid'i hangi kaynaklardan öğrenmelidir?
Şirkten ve küfürden korunmak için hangi alimlere ve hangi kitaplara başvurmalıdır?
Elbette Ehl-i Sünnet'in imamlarına, ulema ve fukahasına, akaid alimlerine, müfessirlerine, gerçek müftülere...
Şeriata ve Sünnete sımsıkı bağlı tasavvuf ve tarikat Müslümanlarını müşrik ve kafir ilan edenlere kulak verilirse dünyada pek az Müslüman kalır.
Sünnî bir Müslüman "Yâ Veliyyallah!.." deyince onu kâfir ve müşrik ilan edenler, kendi krallarına "Celâletü'l-Melik el- Muazzam" diye hitap ediyorlar!.. Ne büyük ve korkunç bir çelişki içindeler...
Ehl-i Sünnet, bazı cahillerin sözleriyle, inançlarıyla, fiil ve davranışlarıyla değerlendirilemez ve mahkum edilemez.
Ehl-i Sünnet imamları, fukahası, uleması, temsilcileri ne demişler ona bakılmalıdır.
Nice Ehl-i Sünnet kitabında, "Bu ilaç benim şu hastalığımı iyi etti" demek bile yasaklanmıştır. Çünkü iyi eden, şifa veren ilaç değil, Hak tealadır. İlaç bir vesiledir.
Tarikatin, tasavvufun hak ve meşru olması için Kur'ana, Sünnete, Şeriata uygun olması gerekir. Bu açıdan tarikatlar iki kategoriye ayrılır: Hak ve doğru tarikatlar, az veya çok yoldan çıkmış olanları.
Az veya çok bozulmuş olan tarikatlar yüzünden tasavvufu inkar etmek, şirkle suçlamak caiz olamaz. Böyle bir şey adalete ve insafa aykırıdır.
Bir mü'mini şirk ve küfürle suçlayan, bu suçlamasında haksız ise kendisi kafir olur.
Tasavvufu ve tarikatları suçlayanlar, bu konuda İbn Teymiye'yi kendilerine imam ve rehber olarak gösteriyor. İbn Teymiye, birçok konuda aşırıya kaçmış, gulüvve sapmıştı ama tasavvufun ve tarikatların tamamına karşı değildi, zamanın Gavsı Abdülkadir Geylanî hazretlerine bağlıydı, bazı kitaplarında onu övmüştür.
Türkiye Müslümanlığı Kur'an ve Sünnet, Şeriat ve Tasavvuf temellerine dayanmaktadır.
Tarikatı ve tasavvufu yıkarsanız, İslam'ın kalelerini yıkmış olursunuz.
Önemli olan "Nasıl bir tarikat ve tasavvuf?" sorusudur.
Cevabı: Kur'ana, Sünnete, Şeriata, İslam'ın zahirine sımsıkı bağlı bir tarikat ve tasavvuf...
Yakın tarihimizin karanlık zulüm ve baskı devirlerinde gerçek tarikatların şeyhleri ve dervişleri, bin bir çileye ve hattâ ölüm tehlikesine rağmen imana, İslama, Kur'ana, Sünnete, Şeriata, Ümmet'e büyük hizmetler etmiştir.
Hiçbir gerçek tarikat deccalları, kezzabları, tağutları, ekberleri, ahbesleri desteklemez. Böyle tarikatlar varsa (inşaallah yoktur), onlar yüzünden bütün tarikatlar, bütün tasavvuf suçlanamaz, terk edilemez, yerilemez.
Gerçek tarikatlar ve gerçek tasavvuf ehli, Tevhid kahramanlarıdır.
Aşırılığa kaçanlara uyup onları dışlayan ve tahkir edenler büyük vebal altındadır.
Zalim krallarına Celale... Melik... Muazzam sıfatlarını veren, onları alkışlayan ve göklere çıkartanların Ehl-i Sünnet Müslümanlarına ders verecek halleri yoktur.
* (İkinci yazı)
Müslüman Müslümana Düşmanlık Etmemeli
BİR kısım Müslümanların bir kısım öteki Müslümanlara kurt gibi davrandığı gerçeğini görmemiz gerekiyor.
Teoride Müslümanın Müslümana melek olması lazım ama ne yazık ki realite öyle değil.
Zaten Ümmet birliği, şuuru, teşkilatı kalmamış, bir de bazı İslamî kişilerin ve grupların birbirine amansızca saldırması...
Müslümanlar arasında meşrep, fikir, görüş ayrılıkları olamaz mı? Olur... Lakin bunların düşmanlığa, fitneye fesada, ağız ve kalem savaşına dönüşmemesi gerekir.
Tartışılacak bir konu varsa sükunetle, ilim irfan terbiye dairesinde, ilm-i cedel ve münazara prensiplerine göre müzakere edilmelidir.
Anonim konuşma ve yazılarda edep sınırlarını aşmamak şartıyla bir dereceye kadar ağır konuşulabilir.
"Bunca fakir ve yoksul Müslüman ihtiyaç ve yokluk içinde inlerken, zengin Müslümanların onlara yardım elini uzatmaksızın israf ve lüks içinde yaşamaları vicdansızlıktır, insafsızlıktır, alçaklıktır..." denilebilir.
Lakin isim ve kimlik belirterek ağır konuşmak olmaz.
Bugün, kötü ve çarpık düzeni savunan, ona iyi yahut eskisine göre daha iyi diyen, küfür sisteminin haram rantlarını hortumlayan ve Müslüman geçinen kimseler vardır. Onlar da ağır şekilde tenkit edilebilir ama isim verilmeyerek.
İslam dini, Müslümanların, birbirlerinin gizli günahlarını, ayıplarını, çirkin hallerini tecessüs etmelerine izin vermiyor, "tecessüs" ayetle yasaklanmıştır.
Bazıları kalkmışlar din adına, İslam adına insanların gizli kapaklı ayıp ve günahlarını araştırıyor, bire bin katarak, pireyi deve habbeyi kubbe yaparak onları teşhir ve terzil ediyorlar. Sanki kendilerinin hiç ayıbı ve günahı yokmuş gibi.
Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) "Bir din kardeşini, onda olan bir ayıpla ayıplayan kişiye, Allahü Teala aynı ayıbı vermeden onun canını almaz" buyurmuşlardır.
Meşreb farklılıkları yüzünden Müslümanların birbirlerini kınamaları çok ayıp ve kötü bir şeydir.
Bir Mevlevî namazını kılıyorsa, meşrebi ve tarikatı Mevleviliktir diye o tenkit edilemez.
Bir tarikat şeyhi Kemalistlik yapıyorsa, hakaret edilmemek şartıyla isim belirtmeyerek edep ve terbiye dairesinde tenkit edilebilir. "Olacak iş değil, hem şeyh geçiniyor, hem de Kemalist..."
Şu dünyada, Peygamberler dışında (aleyhimüsselam) günahsız ve hatâsız insan olmaz. Günahları ve hatâları yıkıcı şekilde değil, yapıcı şekilde tenkit etmek gerekir.
İnsanların gizli ve saklı günah ve ayıplarını araştırmak haramdır.
Açıkta, utanıp arlanmadan, hiç çekinmeden, küstahça işlenen günahları, fitne ve fesat çıkartmamak şartıyla ve mümkün olduğu kadar isim vermeden tenkit etmeliyiz.
Üslubunu ve ifadeni göreyim, senin kim olduğunu söylerim...
Resulullah Efendimiz (Salat ve selam olsun ona) ne kadar büyük ve geniş bir hilm ve afv sahibi idi.
Onun yolundan giden İslam büyükleri, insanların gizli ayıp ve günahlarına karşı karanlık gece gibi olmuşlardır.
Efendimiz Mekke-i Mükerremeyi feth edince intikam aldı mı? Büyük suç işlemiş birkaç kişi dışında kimseyi idam ettirmedi.
Kendi öz vatanımızda esir, zelil, rezil vaziyette yaşıyoruz ve bazımız hâlâ fırkacılık hizipçilik yapıyor, çekişip tepişiyor.
İmana, dine, Şeriata, zaruriyat-ı diniyeye aykırı hareketlerin mutlaka uyarılması, olumlu şekilde tenkit edilmesi gerekir.
Adam hem Müslüman geçiniyor, hem de zamanımızda üç hak ibrahimî din vardır, üçünün mensupları da ehl-i necat ve ehl-i Cennettir diyor. Bu kişinin tenkit edilip uyarılması vaciptir. Böyle bir iddia karşısında susulmaz. Lakin küfür etmeden, ağır hakaretler savurmadan ilim irfan edep terbiye haysiyet dairesinde tenkit ve cerh edilmelidir.
Büyük sayıda insanın çok sevip saydığı şahsiyetlere yapılacak hürmetsiz ve ağır saldırılar Müslümanlar arasında fitne ve fesat çıkmasına sebebiyet verir ki, bu büyük bir suçtur ve vebali büyüktür.