Eski zaman hatıraları
çiftlik sahibi ağalar il il dolaşırlar, nerede bir saldırgan it bulurlarsa yüksek bedel ödeyerek alırlardı..
çok havlayan itler,
Gördüğüne (saldır co)ya gerek yok, saldıran itler en makbul olanlarıydı..
Ağanın veya ağaların çocukları babalarına yalvarırlardı:
“Baba, ne olur çok havlayan it al bize..”
Bilhassa Aydın Ağa saldırgan it biriktirmekle tanınırdı..
Salyalısı bile olurdu..
Kıvrak-dönek itler, çiftlikte fırıl fırıl dönerlerdi..
Ağaların itlerine dalanmamak için dolanmadık çalı bırakmazdı halk diye bildiğimiz kişiler..
Yine de pek çoğu dalanırdı..
ünlü Maruf Ağa it mütehassısıydı..
Köy meydanındaki bir sohbet toplantısında Doğan ağaya dönerek;
- Ağa ağa, yeni aldığın genç it var ya, ileride sana bile saldırır, dikkat et..
- Nereden biliyorsun Maruf Ağa?
- Nereden olacak? Sen yalını fazla verdikça azgınlaşıyor.. Geçen gece kavakların gölgesine, ipe asılı çamaşırlara havlıyordu..
Senin ne maksatla alıp beslediğini tahmin ediyorum.. Yine de sana dikkatli ol derim.. Yaz sıcağında uyuz olduğu zaman kudurmuş gibi etrafa saldırırsa, netice hiç iyi olmaz..
Lavukçu köyünün meşhur Cumbaş ağası it seçmekte gayet mahirdi..
Kimi seçerse,
Ensesine eli değince azgınlaştığı söylenirdi itlerin..
Lavukçu köyünde tamı tamına 16 çiftlik vardı.. Her çiftliğin bir ağası, bir de kahyası olurdu..
Kahyalar içinde Lavukçulu Zortoğrul ünlenmişti.. çünkü en fazla yalan söylemeyi beceren Zortoğrul ve başkası yoktu..
çukurköylü Kara Mirzat ile Aydın Ağa arasında var olan rekabet en çok itlerin saldırganlığı üzerine aşikara çıkardı..
Kara Mirzat’ın da diğer ağalar gibi eski gönüllü muhacirlerden olduğu söylenirdi..
İt beslemek o günler için bir “yaşam biçimi” idi..
Köyler arası namı yücelmemiş bir sürü çiftlik ağası bilirdim..
Gavurköylü Cüllo Ağa itler üstüne, rivayete göre doktora yapmış bir çiftlik büyüğüydü..
Hangi yumurtayı kırsanız içinden Cüllo Ağa çıkardı..
Ben bizzat Gavurköy’ü gezip görmüştüm..
İmrenilecek tarafı yoktu amma, imrenen aptal çoktu..
Gavurköylü Cüllo Ağa’nın taltif etmediği bir ağaya bizim yörede ağa denmezdi..
Gençtik o günlerde..
Ufak bir anlaşmazlık çıksa, Darbedar ağanın oğlu Hicabi, koştuğu gibi babasının itlerini toplar gelir, üstümüze saldırtırdı.
çok arkadaşımız yara-bere içinde kalırdı..
Bazı zamanlarda çiftliklerarası it yarışları da yapılırdı..
İt yarışlarına ekşi limon katılmalı teklifi kafaları allak-bullak ederdi doğrusu.. Ekşi limon ile it yarışının ne alakası olabilirdi?
Fır-fır fırıldak, dör-dör dönek itler elbette yarışacaktılar.. Hatta ödül alma “olasılıkları” “Lirik Baykır”ın tahminine göre kesindi..
Hayır hayır, Mao’nun topal itini karıştırmayın.. O ayrı bir kitap konusudur.. İnşallah nasip olursa yazacağım..
Recep ağa hep aynı tekerlemeyi söylerdi..
“Tarlanın taşlısı, itin yaşlısı, aynı zamanda köyden köye havlayanı makbuldür..”
Biz eski günlerimizi boşa geçirmedik..
At yarışlarını seyrettik,
İt yarışlarını seyrettik,
İt sahiplerinin ne kadar ferasetli olduklarını besledikleri itlerin saldırganlığından, havlama seslerinden öğrendik..
Peki siz neye kızıyorsunuz?
İt meselesinden başka mesele mi yok, sorusu sormanızı ayıplıyorum..
Motor icat olmadan atlar makbuldü, erkeklik ölünce de itler makbule geçtiler.. Beğenmeyen, bu yazıyı okumasın..
Diyorlar ki yargıdan muaftır Cumhur Başı
Tırnakları tutarsa vallahi yargılarlar
Ki devreye sokarlar yareni ve yoldaşı
Laikçilik adına Allah’ı yargılarlar
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.