Kılıçdaroğlu Fransız mı, yoksa Rus Elçisi mi?
Bilirsiniz... Cennetmekân Sultan Abdülhamid Han, herhangi bir konuda karar vermeden önce; vezirlerini çağırır ve Gidin, sorun bakalım... Bu konuda Rus Elçisi ne diyor? dermiş...
Vezirler gider, sorar ve şöyle diyor derlermiş... Abdülhamid Han da; tam aksi yönde karar verirmiş!..
Öyle ya; adam Rus elçisi... Hiç Osmanlının iyiliğine olacak bir şey söyler mi?.. Elbette, Osmanlının yıkımına uğraşacak... Elbette, Osmanlıya muhalefet edecek!..
Ben, CHP Genel Başkanı Bay Kemal Kılıçdaroğlunun izlediği politikayı da, Rus elçisinin politikasından pek farklı görmüyorum!..
Hatta, zaman zaman şunu da düşünüyorum: Başbakan Tayyip Erdoğan; herhangi bir konuda görüş beyan etmeden önce, acaba adamlarını Bay Kılıçdaroğluna gönderip, onun nabzını mı ölçüyor?.. Yani, Kılıçdaroğlunun görüşünü aldıktan sonra mı veriyor kararını?..
Öyle olmalı!..
NE DERSE, TAM TERSİ!
Görüyorsunuz ya;
Tayyip Erdoğan, ne zaman ak dese; Kılıçdaroğlu, patlatıyor demeci; kara!
Tayyip Erdoğan; herhangi birine ne zaman taarruzda bulunsa, Bay Kılıçdaroğlu o adama anında sahip çıkıyor, başlıyor baş tacı etmeye!..
Erdoğanın hain dediği bir adam, Kılıçdaroğlu için kahraman oluyor.
Tayyip Erdoğan, kan dese, Bay Kılıçdaroğlu ona şerbet diyor!..
Yani, Erdoğan ne derse, tam tersini söylüyor ve ne yazık ki, bunu da muhalefet sanıyor!..
Hatırlarsınız; Erdoğan, Dersim olayları için vahşet demişti de, bir Dersim mağduru olan Bay Kılıçdaroğlu, o katliama bile sahip çıkmıştı!..
Erdoğan, CHPyi; İttihat-Terakki uzantısı olmakla suçlayınca, Bay Kılıçdaroğlu, onlara bile toz kondurmamıştı!..
Erdoğan, bütün askerî darbeleri şiddetle eleştirmiş, Bay Kılıçdaroğlu ise, bunların darbe değil, devrim olduğunu iddia etmişti!..
AUSTERİ TANIMIYOR MU?
Son olayı biliyorsunuz;
Başbakan Erdoğan; Türkiyede yazar ve gazetecilerin tutuklu olmasından dolayı bu topraklara ayak basmayacağını söyleyen Amerikalı gazeteci(!) Paul Austere hitaben; Gelmezsen hatırım kalır!.. Gelmezsen, gelme! deyince, Bay Kılıçdaroğlu, adama anında Dibi kırmızı mühürlü mektup gönderip, Türkiyeye davet etti!..
Şimdi, gelin de;
Kılıçdaroğlu için, Rus elçisi gibi demeyin!.. Gerçi, Başbakan; onun için Türkiyeye Fransız diyor ama; bence, Kılıçdaroğlunun yaptığı Fransızlık filan değil!.. Çünkü, Fransız olmak demek, ilgisiz, bilgisiz, olaydan kopuk olmak demek!..
Oysa, Bay Kılıçdaroğlu;
Olaylara Fransız değil ki!..
Her şeyi biliyor ama,
İnadına yapıyor!..
Meselâ, Paul Auster denilen adamın, Yahudi bir ailenin çocuğu olduğunu bilmez mi?..
Gayet iyi bilir!..
Meselâ, Paul Auster denilen bu adamın, Şimon Peres ile el sıkıştığını gösteren fotoğraftan haberinin olmaması mümkün mü?..
O Şimon Peres ki;
Erdoğanın, Davosta; One Minute çektiği adamdır... İşte bu adamla, Paul Auster adlı gazeteci(!) el sıkışıyor ve Kılıçdaroğlu bunu bilmiyor!.. Mümkün mü?..
Yine aynı şekilde;
Paul Auster denilen bu Yahudi gazeteci, Şimon Peres ile el sıkışırken, hemen yanında da Salman Rüşdi vardır, iyi mi?..
Salman Rüşdi denilen adamı da biliyorsunuz... O da, Şeytan Ayetleri adlı bir kitap yazmış ve o günden beri de Müslümanlarla başı derttedir!.. Hatta, İran; başına ödül bile koymuştu!..
Peki, Bay Kılıçdaroğlu;
Paul Auster denilen bu adamın bir Yahudi olduğunu, ergenlik çağında onun için Haham Olacak Çocuk töreni bile yapıldığını, onun yanında Salman Rüşdi olduğu halde Şimon Peresi ziyaret ettiğini hiç bilmez mi?..
Hiç bilmez olur mu?..
Halk tabiriyle cavır gibi bilir!..
Zaten bunu bildiği için dibi mumlu davetiye gönderiyor ya adama!..
Demek istiyor ki;
Düşmanımın düşmanı, benim dostumdur!
İSRAİL DESTEĞİNE MUHTAÇ!
Hiç şüpheniz olmasın ki;
Bay Kılıçdaroğlunun Paul Austere gösterdiği dostluğun temelinde Erdoğan düşmanlığı vardır!..
Aslına bakarsanız;
Denize düşenin yılana sarılması gibi, Bay Kılıçdaroğlunun da Paul Auster gibi, Yahudi asıllı ABDli gazeteciye sarılmaya çok ihtiyacı vardı!..
Naapsın, eli mecbur!..
Öyle ya;
Denize değil ama, Denizin eline düştü!.. Deniz Baykalın zina kasetinin bir İsrail işi olduğu yavaş yavaş çıkıyor ortaya!..
Baykalı kasetle düşürüp, yerine Kılıçdaroğlunu oturttular ama, Kılıçdaroğlunun, şimdi de Tüzük Kurultayı ile başı dertte!..
Denizde meydana gelebilecek tsunamiden de, ancak İsrail desteği ile kurtulabilir!..
Demem o ki;
Bay Kılıçdaroğlu, Başbakan Tayyip Erdoğanın dediği gibi, olaylara Fransız filân değil!.. Ne yapıyorsa bilerek yapıyor, hesap ederek yapıyor, bilinçli olarak yapıyor!..
Bu durumda, ona Rus elçisi gibi demek, herhalde daha doğru olur!..
ŞİMDİ DE DİN TARTIŞMASI!
Biliyorsunuz, Erdoğan ile Kılıçdaroğlu arasındaki son tartışma konusu, din ve dindarlık üzerineydi...
Kılıçdaroğlu, Erdoğana dedi ki;
Dindarlık taslıyorsun ama, senin dindarlıkla ilgin yok!.. Sen, dindar değil, din tüccarısın!
Erdoğan da cevap verdi:
Dindar nesil yetiştireceğiz... Muhafazakâr demokrat partisi kimliğine sahip bir partiden ateist bir gençlik yetiştirmemizi mi bekliyorsun?..
Türkiyeyi dindarlar-dinsizler diye ayırdığımı söylüyor... Önce şu kulakların duymaya alışsın. Benim ifademde dindarlar-dinsizler diye bir ifade yok. Dindar bir gençlik yetiştirme var. Bunun arkasındayım.
Kılıçdaroğlu, buna da itiraz etti:
Bu nesilden öncekiler dinsiz miydi peki?.. Bu, tipik bir bölücülüktür!.. Biz, dindar bir neslin yetişmesine ne zaman karşı olduk!.. Erdoğan, din istismarı yapıyor, bölücülük yapıyor!
Gördüğünüz gibi;
Erdoğan ne kadar dindar ise Bay Kılıçdaroğlu o kadar kindardır ve kindar bir nesil istemektedir!..
Yoldaş ve candaşları da kendisini desteklemektedir!..
Bu da, gayet normaldir!..
Çünkü, din ve dindara kindar olmak, CHPnin genlerinde vardır!..
Tabiî, yoldaşlarının da!..
YASAKLA... TOPLAT... YAK!
Önceki gün, gazeteler yazdı...
Millî Şef İsmet İnönü döneminde, hem de Reisicumhur imzalı bir talimatla; Tam Mevlid-i Şerif ve Tam Namaz Hocası adlı kitaplar yasaklanmış iyi mi?!?..
Lütfen dikkat; 25 Kasım 1944 tarihli bu yasaklama emrinin altında, Reisicumhur İsmet İnönünün yanı sıra, Başbakan ve 13 bakanın da imzaları vardır!..
Emirde şu yazılmaktadır:
Bu kitaplar yasaklansın!.. Dağıtımı durdurulsun, mevcutlar da toplatılsın!
Ya sonra?..
Yakılsın!!!
Peki, bu belge karşısında Bay Kemal Kılıçdaroğlu ne diyor?..
Diyor ki;
CHP, geçmişiyle gurur duyuyor!
Hangi geçmiş bu?..
Dersimi bombalatan, dinî kitapları toplatıp yakan bir geçmiş!
Bay Kılıçdaroğlu, böyle bir geçmiş ile övünüyor ve Türkiye düşmanı bir Yahudiye sahip çıkıyor, onu baş tacı yapıp, dost ilân ediyorsa, ben ne diyebilirim ki?..
Hele de, insanlar;
Sevdikleriyle haşrolacaklar ise!
Almanya-Ergenekon-Deniz Feneri!
Deniz Feneri olayına, bir de şöyle baksak, nasıl olur acaba?.. Malûm, Almanyanın, bazı vakıflar kanalıyla CHPye para yardımı yaptığı, belgelerle konuldu ortaya!..
Aynı Almanyanın, bazı dernekler üzerinden de; ulusalcı geçinen Ergenekon sanıklarına para gönderdiği, yine belgelerle gözler önüne serildi.
Yani, Almanya hem CHPyi besliyordu, hem de, geçmişte ulusalcı zannettiğimiz Ergenekoncuları!..
Ergenekon sanıkları birer birer tutuklanıp, içeri atılınca, ilk tepki CHPden geldi ve Baykal, Ergenekonun avukatı olduğunu açıkladı!..
Almanya da boş durmadı tabiî... Onlar da; PKKnın topladığı haraçlarla veya Almanyada yuvalanmış örgütlerle uğraşmak yerine; tuttu Deniz Feneri e.V. dosyasını açtı ve bunlarla Erdoğanı vurmaya çalıştı!..
Peki, Almanyanın Türkiye borazanlığını kim yaptı?.. Elbette CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu!.. Yani, Baykal Ergenekon safında yer alırken, Kılıçdaroğlu da Almanya safında yer aldı... Zira; Almanyanın da, Ergenekonun da ortak hedefi Erdoğan Hükümetiydi!..
Erdoğan, Ergenekonla boğuşmaya başlayınca, onlar da intikamlarını Deniz Feneri üzerinden almaya kalktılar... Ne var ki; Deniz Feneri savcılarının, belgeler üzerinde yaptığı tahrifat oyunu bozdu!..
Ne dersiniz, üzerinde düşünülmeye değmez mi?..