Hak Mezhepler Niçin Lazımdır?
Peygamberimizin (Salat ve selam olsun sona) sağlığında Ashab dini, imanı, işlemekle ilgili hükümleri ve bilgileri bizzat ondan öğreniyorlardı. Öğrenenler, henüz bilmeyenlere öğretiyorlardı.
Efendimizin vefatından sonra İslam dünyası hızla genişledi, kısa zamanda Atlas Okyanusu ile Çin sınırlarına dayandı.
Peygamberimiz zamanında Kur'an tek bir kitap (Mushaf) halinde toplanmamıştı. Bu iş Hz. Ebubekir zamanında yapıldı, Hz. Osman Mushaf nüshalarını çoğalttırdı, vilayetlere gönderdi. Böylece Kur'anın nazmı/metni korunmuş oldu.
Başta İbn Sebe' olmak üzere münafıklar, yalancıktan ihtida etmişler İslam'a bozmak istiyordu. Ortaya, Tevhid'e ve sahih akaide aykırı batıl ve bid'at inançlar ve görüşler atılmıştı. İşte bu devirde zuhur eden müctehid imamlar Kur'andan, Sünnetten ve icmâ i ümmetten çıkardıkları fıkıh hükümlerini sistemleştirdiler. Bu konuda dört fıkıh mezhebi yayıldı, diğerleri devam etmedi.
Fıkıh mezhepleri ile Kur'anın ve Sünnetin işlemeye, muamelata, hukuka ait hükümleri bir araya getirilmiş, sistemleştirilmiş ve korunmuş oldu.
İtikad bozukluklarını ortadan kaldırmak üzere İmamı Eş'arî ve İmamı Mâturidî sahih İslam akaidini ortaya koydular, Kur'ana ve Sünnete aykırı bâtıl ve bid'at inanç ve görüşleri ayıklayıp reddettiler.
Dört fıkıh mezhebi ve iki akaid ekolü usûlde (asıllarda), temelde, esasta birdir. Bunların mensupları birbirlerini sapıklıkla ve esasta yanılmış olmakla suçlamazlar.
Kan çıkmakla, yahut bir erkeğin eli kadına değmekle abdest bozulur mu, bozulmaz mı gibi farklı, çeşitli görüşler esasa ait değildir, teferruattır, dinde Rahmanî bir zenginlik ve genişliktir.
Vehhabîler, mezhepsizler, Selefîler, reformcular "Asr-ı Saadette mezhep mi vardı?" deyip duruyorlar.
Ehl-i Sünnetin başı, imamı, rehberi, mürşidi Resul-i Kibriya Efendimizdir.
Ehl-i Sünnetin pişivası ve muktedası Ashab, Tâbiîn ve Tebe-i Tâbiîndir, yani Selef-i Sâlihîndir.
Ehl-i Sünnet demek İslam'ın Kur'anın, Sünnetin Peygamber Efendimizin öğretilerine, metoduna, talimatına uygun yorumudur.
Peygamber ile Ehl-i Sünnet İslamlığı arasında hiçbir kopukluk yoktur. Pakistanlı bir yazarın "İslamın üç kuşağından sonra gerçek İslam'ın temel öğretileri unutuldu" iddiası iftiradır.
İmamı Eş'arî ve İmamı Mâturidî; dört fıkıh ekolünün kurucuları müctehid imamlar (Ebu Hanife, İmamı Mâlik, İmamı Şafiî, İmam Ahmed ibn Hanbel) Kur'ana, Sünnete, Selef-i Sâlihîn inanç, yorum ve uygulamalarına aykırı tek bir hüküm getirmemişlerdir.
Bu altı büyük imamın temsil ettiği Ehl-i Sünnet Müslümanlığı, kopuksuz bir şekilde Resulullah Efendimize ulaşır.
Asr-ı Saadette mezhep mi vardı diyenlere deriz ki:
Asr-ı Saadet'te tek bir kitap halinde Kur'an var mıydı?
Kur'anın tek bir Mushaf halinde toplanmasına da mı bid'at diyeceksiniz?
Ayetlerin Mushaf haline getirilmesi Kur'anı bir araya getirmiş ve korumuştur.
Fıkıh mezhepleri de Kur'anın hükümlerini, Sünnetin ve Selef-i Sâlihîn uygulama ve icmâının ışığında zabt, tanzim ve derlemiştir.
Asr-ı Saadette mezhep mi vardır diyenler ya cahillikten, yahut kasıtlı olarak yanılıyor ve yanıltıyorlar.
Asr-ı Saadette Ramazan'a mahsus gece namazı vardı ama ona teravih denmiyordu. Geçen Ramazan ayında bazı aykırılar İslam'da teravih yoktur diye bağırıp çağırdılar ama Diyanet fetva heyeti onların ağzının payını verdi.
İslam dini 23 yılda tamamlanmıştır. Kur'anın son ayeti Efendimizin vefatından kısa bir müddet önce inmiştir. Asr-ı Sadette fıkıh ilmi vardı ama onun sağlığında bugünkü şekilde tedvin edilecek vakit yoktu.
Dört fıkıh mezhebinin dördü de esasta, usulde, temelde birdir.
İhtilaflar ayrıntılara aittir ve hadîslerin yorumuyla ilgilidir.
Hülasa-i kelam:
Ehl-i Sünnetin iki akaid ekolü ve dört fıkıh mezhebi haktır.
Dört fıkıh mezhebinin üzerinde ittifak ettikleri konulara aykırı ictihad yapılamaz.
İmamı Eş'arîye ve İmamı Mâturidîye bağlanan, İslam'ı dört fıkıh mezhebinden birine göre hayata uygulayan Müslümanlar Resulullah Efendimize, Kur'ana, Sünnete kopuksuz bir şekilde bağlanmış olurlar.
Asr-ı Saadette mezhep mi vardı sözü safsatadan, mantıksızlıktan, basiretsizlikten ileri gelen bir insafsızlıktır.
Asr-ı Saadette Mushaf da yoktu, o da mı bid'attir?
Fıkıh mezhepleri olmadan Müslümanlar İslam'ın hükümlerini hayata nasıl uygulayacaklar?
Reformcuların hazırladıkları Kur'an tercüme, meal ve tefsirlerinden mi?
Yağma yok!
* (İkinci yazı)
Ahlaksızlıkta Büyük İlerleme Var
Atatürk zamanında bu derecede ahlaksız ve edepsizlik yoktu, "ahlak-ı umumiyeye" aykırı sözler, yazılar, fiiller, davranışlar işlendiği takdirde suç sayılırdı ve takibat yapılırdı.
İsmet Paşa zamanında da suçtu... Celal Bayar devrinde, Cemal Gürsel devrinde, Kenan Evren devrinde de yapılmazdı, suç ve ayıp sayılırdı.
Zamanımızda artık temel hürriyetlerden biri olarak görülüyor.
Nedir bu?.. Otobüste, tramvayda, trende, sokakta, parkta, herkesin arasında kamusal alanda birbirine şehvetle sarılmak ve öpüşmek...
Geçen sene bir otobüs şoförü böyle yapan biri erkek biri kız iki gence ayıptır herkesin arasında yapmayın dediği için kavga çıkmış ve bütün Selanik basını zavallı şoföre saldırmıştı.
Türkiye halkının çoğunluğu İslam dinine mensuptur ve bu din böyle sokak öpüşmelerine, seks taşkınlıklarına iyi bakmaz.
Bu gibi hafiflikler gayr-i Müslim ülkelerde yapılabilir ama bizde yapılmamalıdır.
Sanırım sokakta, otobüste öpüşenlerin bir kısmı bunu provokasyon (kışkırtma) için yapıyor.
Ahlak konusunda toplumumuzda büyük bir çöküş, yabancılaşma ve değişim görülüyor.
Fuhuş eskiden de vardı ama zamanımızda çok yaygın ve yoğun hale gelmiştir.
Yeni Ceza Kanununda zinanın artık suç sayılmaması korkunç bir yenilik ve inkılaptır.
Şimdi öyle mi bilmiyorum, bir ara okullarda kız ve erkek öğrencilerin ayrı sıralarda değil, aynı sıralarda oturmasını mecburî kılmışlardı.
Toplumu dejenere etmek için şehvetten, fuhuştan, cinsel serbestlikten medet umanlar var.
Bazı liselerde ve üniversitelerde öğrencilere bedava prezervatif dağıtıldığını unutmadık.
Bir kısım medya pornolaştı.
Bazı tv'lerde rezil diziler oynatılıyor, sevişme sahnelerinin gerçek olup olmadığı, arada yastık olup olmadığı basında tartışılıyor.
TC başlıklı vesikalarla serbest, yasal, resmî polis korumalı, vergili fuhuş devam ediyor.
Devlet yasal fuhuştan KDV ve gelir vergisi alıyor ve bütçesine koyuyor.
Uluslararası kadın hakları sözleşmelerine imza koymuş ve kadın vatandaşlarına fahişelik izni vermeyeği taahhüdünde bulunmuş Türkiye bu vaadini çiğnemeye devam ediyor.
Kadın hakları savunucuları bu rezaletlere seyirci kalıyor.
Dindar bir kadın avukatın başörtüsüyle mahkeme salonuna girmesine izin vermeyen Kemalistler, kadınlara genelevlerde sermayelik yapmaları için izin ve vesika verilmesini protesto etmiyor.
Ülkemizde söz hürriyeti olmasına rağmen Müslüman kesim de seks azgınlıklarını, fuhşu, zinanın korunmasını, TC'li o...k vesikalarını yeterli ve etkili şekilde protesto etmiyor.
Pek yakın bir zamanda genelevler imparatoriçesi bir madama resmî törenlerle vergi rekortmeni beratı ve ödülü verilmesi kepazeliği tarihimizde kara bir leke olarak yer alacaktır.
Müstehcen yayınlar tam gaz devam ediyor.
Birileri, müstehcenlikte, seks serbestliğinde AB standartlarına erişmek için var gücüyle çalışıyor.
Sodom ve Gomore...
Bu gidiş nereye?
Nurlu ufuklara mı, karanlık bir geleceğe mi koşuyoruz?