Mehtap Yılmaz

Mehtap Yılmaz

Aydın Doğan ve medya parazitleri!

Aydın Doğan ve medya parazitleri!

Acaba bu saatten sonra kimseye “yandaş medya” demeye yüzleri tutar mı? Tutar, tutar... Bal gibi tutar... Çünkü teflon yüzeyli, yanmaz-yapışmaz cinsten gazetecilerdir bunlar!

Bağımsız medyadan söz ederler. Fikir özgürlüğünden... Tekrar edeyim, fikir özgürlüğünden söz ederler! Fikri’nin özgürlüğünden değil! Bu ne yaman çelişkidir? Fikir özgür olsun, ama o fikrin sahibi Fikri (Akyüz) tasmalı! Fikri özgür olsun ama sahibi bağımlı!

“Yahu özgür olmayan bir Fikri’nin fikri nasıl özgür olur ki?” demeyin sakın! Âlem buysa Aydın çirkin kral! Olamaz tabii... Özgürlüğünde bir sınırı olmalı ama değil mi? Fikri’nin fikir özgürlüğünün sınırları da Aydın Doğan’ın yüce sınırlarına kadar olmalıdır yani! Gerisi hikâye... O kadar ki, Fikri Akyüz, kendinde özgürlük falan tevehhüm edip, sahip Aydın Doğan’ın, Kütahyalı çiftine yaptığı ziyareti yazınca çalıştığı dergiden kapı dışarı ettirir adamı böyle!

Vay be! Şu Aydın Doğan’daki kibre bakar mısınız, kibre? Sonra da onu bunu yandaş medya diye çizen sahipli medya parazitlerine! Yandaşlığın dibini kazıdınız bu köle ruhunuzla! Bundan sonra efendi olun, ona buna “yandaş” diye çamur atmayın! O sahipli çenenizi kapayıp yumulun maaşlarınıza işte!

Neyse... Bu ziyaret duyulunca namı diğer sahip, gönül alma işine soyunmuş! Gel de gitme... Hepsi hoplaya zıplaya davetine koşuşmuş!

Ağır topların içlerindeki şefkat arayışına bakar mısınız? Ağır top da olsanız şefkate doğru koşuyorsunuz işte! Nasıl duygulandım, nasıl duygulandım... İçimden geldi... Fazıl’ın birkaç mısrasını Aydın Doğan’a ve arkadaşlarına uyarladım!

“Aydın Doğan’ın on pulunu bekleye dursun on kul; Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul. Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa!”

Ama sahip, kuzuların sessizliğini sağlarsa yapar! Çünkü kuzuların karşısında ipe çekilmiş bir Fikri Akyüz örneği var!

Koyun tüccarı diye iğnelerdi eski dostları. Ne yalan söyleyeyim bana göre bu tabir, Aydın Doğan’a medya patronu olmaktan daha fazla yapışır! Pardon yakışır!

Bu kadar gücü olup da zerre kadar karizma olmaz mı bir adamda? Para desen gani... Medyada güç sahibi... Ama karizmada fukara biri... Bu ne şanssızlık değil mi?

Bir davet veriyor, çalışanlarınca takdis ediliyorsun. Ama şu tipik mahalle bakkalı görüntün yüzünden mekânın ismi seni siliyor. Mekânın karizması altında “bırç” diye eziliveriyorsun!

Gel de kan ağlama şu Aydın Doğan’a!

Herkesin ötekisi...

Oldum olası bizim mahallenin ağabeyleri öteki mahallenin kadın yazarlarına büyüteçle bakarken, bizi yok sayarlar! Onlar baş tacıdır. Biz dış kapının mandalı! Hani Fehmi Koru’nun Nagehan Alçı için sarf ettiği sözlerde gözümüz yok! Yanlış anlamamaya çalışın! Ama nedir bizim mahallenin ağabeylerindeki bu öteki mahalleye kucak açma yarışı? Aydın Doğan’a toz kondurmamasını anladık Fehmi Ağabeyin! Ama “Nagehan Alçı’ya genel yayın yönetmenliği yakışır” derken biraz abartmamış mı?

Ahmet Kekeç Ağabey’i Akit yıllarından beri okurum! Bejan Matur için “Bejan benim arkadaşımdır!” kadar sahiplendiğine rastlamadım “dış kapının mandalı” bir başörtülü kalemi! Allah arkadaşlıklarını ebedi kılsın gözümüz yok!

Sitemim kimseye değil aslında, başörtülü yazarlar olarak kendi talihimize! Herkesin ötekisiyken, bu kez bizim mahallenin ötekisi kabul edilip, “yoksay”ılmamıza, ötelenmemize!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehtap Yılmaz Arşivi