Kindar nesil isteriz!
Devlet dindar nesil yetiştirmeli mi? Bu öncelikle “dindar”a yüklediğiniz mânaya bağlı!
“Dindar”ı Türkçeleştirdiğiniz zaman “dinci” oluyor. (Birileri bilerek Türkçesini kullanıyor zaten.)
“Dinci”, yani dini bir iddia, bir ideoloji konusu haline getiren...
İşte bu “kindar”ın muadili olabilir.
Şimdiye kadar “kindar nesil” yetiştirmek esastı. Kindar nesilciler, dindarı kindarın muadili zannediyorlar!
Eğitim sisteminin ideolojik argümanları, kin üzerine kurulmuştur. Bir taraftan etnik bir şişinmenin doğurduğu kin, diğer taraftan ilericilik iddiasının doğurduğu kin! Eğitim sisteminden bu iddialar kaldırıldığında, normalleşme yaşanır.
Bugüne kadar, millî eğitimde ‘değer’, ideoloji üzerinden üretiliyordu. İdeoloji meşrulaştırıyor veya gayri meşru yapıyordu. Din kültürü ve ahlâk dersleri dahi böyle bir meşrulaştırma sonucu sisteme dahil edilmişti.
İsterseniz çocuğunuzun din kültürü ve ahlâk kitabına bakın. Atatürk’ün dinle, İslâmla ilgili sözlerine atfen bir din kültürü ve ahlâk dersi olduğunu göreceksiniz. Bu dersi din hele de İslâm öğretmek sananlar, ya bu kitapları görmeyenlerdir, ya da gördüğü halde inatla bildiğini okuyanlardır.
Peki din dersi, gençleri dindar yapar mı? Yapabilir de, yapmayabilir de!
Çocuklar fizik dersi okuyor, hepsi fizikçi mi oluyor? Bütün dersler için bu sözkonusu. Tabiî “din dersinin yeri ayrı” diyebilirsiniz. Çünkü bu ülkenin büyük ekseriyetinin bir din algısı var ve bu algı üzerine bu dersler okutuluyor. Halkın bin yıllık kültürden gelen alışkanlıkları var. Bütün bunlar Cumhuriyetin ilk döneminde etkisizleştirilmeye çalışılmış ve eğitim öğretim de buna göre planlanmıştı.
Neden 1930’larda dinî öğretim tamamen kaldırıldı? Resmî ağızlara bakarsanız, dini öğretim veren okullar talebe bulamadı!
Peki, 1950’li yıllara yaklaşırken neden dinî öğretim veren okullar açılmak ihtiyacı hissedildi? Aynı resmî ağızlar şöyle söylüyor: “Halkın talepleri bu yönde olduğu için!”
Bunların hangisi doğru?
Büyük halk çoğunluğunun dinî öğretim istediğinden şüphe yok. 1950’lerden beri yapılan imam hatip okullarını devlet değil, istisnalar dışında, halk yapmıştır. Bu okulların giderlerini büyük ölçüde, halk karşılamıştır. Eğer devlet, okullarını halkın dinî hissiyatını rencide etmeyecek bir yapıda oluşturabilse idi, dinî bilgiler de verilen orta öğretim kurumlarına/imam hatiplere ihtiyaç kalmazdı.
O zaman gerçek din öğretiminin yolu açılırdı.
Türkiye tek parti döneminde, dine karşı “kin” öğretimini devreye soktu. Bütün derslerde dinin red, inkâr ve tezyif edilmesi esastı.
Bunlar demokratik dönemde müfredattan çıkarılamadıysa bile, etkisini yitirdi. Fakat Türkiye’nin demokrasi döneminde eğitim-öğretim sistemini biçimlendiren askeri darbeler yaşadı.
1960 darbesi, 12 Mart müdahalesi, 12 Eylül darbesi ve 28 Şubat sinsi darbesi... Bunların hangisi eğitim-öğretim sistemi ile ilgilenmedi?
1960’dan sonra eğitim öğretim sistemi yeniden yapılandırıldı. Dine karşı kindarlık güçlendirildi. 12 Mart, sistemi tahkim etti. 12 Eylül, din kültürü ve ahlâk dersini koydu ama, dine karşı kindarlık müfredatın geri kalan bölümünde sürüyordu.
28 Şubat’ta olup biteni hatırlayanlar çoğunlukta. 28 Şubat’ın son ideolojik tahkim hamlesi ile hedeflenen imam hatipler ve ilahiyatlardı. Bunları mümkünse yok etmekti. Orta öğretimdeki din kültürü ve ahlâk dersleri de müdahaleden nasibini aldı.. Atatürkçü, laik din kültürü ve ahlâk derslerine dönüştürüldü...
“Dindar nesil”den, ahlâklı nesli anlamak lazım. Devlet nesilleri sadece bilgi ile donatarak eğitim ve öğretimi halletmiş olmaz. Değer de kazandırmak zorundadır. Bilmekten sonra yapmak gelir. Yapmak işte ahlâkın sahasına girer. Neyi nasıl yapacağız, iyiyi kötüden nasıl ayıracağız?
Kindar öğretimde işte bu yoktur! İş müsbet ilme havale edilmiştir. Çünkü yegâne kılavuz odur!
Atomu parçalama bilgisine, kitle imha silahına dönüştürme bilgisine sahip olursunuz, kimyasal ve biyolojik silahların yapılmasını öğrenirsiniz. Ya ondan sonrası? Müsbet ilim size bundan sonrasını da öğretir mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.