Diyalektik bataklığı
Bazı zıt görünen şeyler zıt olmayabilir. Zıt görünmeyenler ise zıt olabilir. Bundan dolayı bazı sorular yanlıştır. Bunlara verilecek cevaplar da haliyle yanlış olacaktır. Sözgelimi laik bir gençlik isteyen Mustafa Kemal ile dindar bir gençlik isteyen Recep Tayyip Erdoğan’ın zıt benzerler olduğunu ima eden Ahmet Altan Erdoğan’ı ‘Kemalist bir başbakan’ olarak tanımlayarak en azından kısmen de olsa yanlışa düşmüştür. Kanaatime göre, bu benzetme isabetli değil ve bir mugalata ürünüdür. Ahmet Altan her iki ismin de farklı da olsa ideolojik devlet isteyerek aslında aynı sonuca vardıklarını söylemek istiyor. Kanaatime göre, devletin ideolojiden arındırılmasını istemek de aynı kapıya çıkıyor. Dinin ideolojik hale getirilmesi başka devletin ideolojiden arındırılması daha başkadır. Populizmi ve gri alanı savunmak da sonuçta bir ideolojidir. İkisi arasında sadece ton farkı vardır. Yıllar önce İslâmi devlet kavramı çok tartışıldı. Veya dinin devleti olacak mı sorusuna cevap arandı. Ardından ise devletin dini olur mu, sorusu ortaya atıldı ve cevap arandı. İslâmi kesimler temellerine yabancılaştıkları için son yıllarda devletin dini olmayacağını söylemeye başladılar. İslâmi kesimler arasında böyle bir algı gelişti. Hizmetkar devlet ile despot devlet farkı kategorik olarak ilahi kaynaklı devlet anlayışı ile seküler devlet arasındaki fark değildir. Din devleti veya teokratik devlet demek olmayan dine dayalı sivil devlet totaliter değildir. Bu devlet mutlakiyetçi değil anayasaldır. ‘İlahi hakimiyet’ beşeri tahakküm üretmez. Dört halifeden hangisi diktatördü? Bundan dolayı Ebu’l Kelam Azad ve Bediüzzaman raşit halifeleri cumhur reisi olarak tanımlamışlardır. Çünkü kuvvetler ayrımı ve muhasebe sistemi mevcuttu. Dünyadaki bütün sistemler mukayyettir. Serazat ve kayıtsız sistem ütopyadan ibarettir. Laik devlet demokrat olabildiği gibi Mevdudi’ye göre İslâmi devlet de demokratik olabilir. Bu tezat değildir. Tezat demokrasiye mutlaklık atfetmektedir. Demokrasi hukukla mukayyettir. Birisinde kayıt, beşeri hukuk ise diğerinde ilahi hukuktur. İslâmi sistem bir yönüyle ilahi hukuka diğer yönüyle de onay makamı olan halka bağlıdır. Çifte parlamentolar olduğu gibi İslâmi düzende de referans kaynağı ikidir. Teşri olarak ilahi ve yetki alma makamı olarak beşeridir.
¥
Hayat zıt kategorilerden ibaret değildir. Lakin temelde renkler siyah ve beyazdır. Sadece ikilem ve zıtlıkları kaldırma üzerine kaim bir anlayış ve zihniyet de, diyalektik bataklığına götürür. Fransız Devrimi’yle birlikte din devletinin yerine ideolojiler almıştır. Şimdi ise ideolojiler devri sonrası devleti ideolojiden de dinden de arındırmak isteyen bir akım belirdi. Bunlar kati laikliğe karşı çıksalar da esasında pratik olarak dünyevileşmeyi veya sekülerleşmeyi esas alıyorlar. Dolayısıyla katı laiklikle aynı havzada yer alıyorlar. Esasında laiklik dini çatışmayı önlemek için vazedilmişti. Lakin süreçte dinle çatışan bir yapı haline geldi ve yine zıtlık üretti. Vatikan çoktandır sekülerizm veya laikliğin pratik anlamda dinsizlik ürettiğini savunmaktadır. Diyalektik ile veya ikilemleri-zıtlıkları birbirine vuruşturarak, elemek orta veya doğru yola götürmez. Bu ancak müspet ile menfi olanı çarpıştırarak ve ikisini de eleyerek gri bin alan üretmeye yarar. Eyyamcı, Hayyamcı ve hedonist bir anlayışa varır. Bu anlayış lisan-ı haliyle şunu terennüm etmektir: Şu yarım yamalak dünyada. Ne tam kafiriz, ne tam Müslüman! İdeoloji ve din arasındaki bu üçüncü yolun yolcuları gri alanı tarihin sonu olarak da görüyorlar. Kimi Taraf gazetesi yazarlarının yaptığı gibi.
¥
Son sıralarda İslâmi kesimlerde bile -en azından pratik düzeyde- ‘devletin dini olmaz’ algısı veya kanaati pekişmişti. Devletler dini hizmetleri kurumlar aracılığıyla yürütür. Diyanet veya Ezher gibi kurumların özerk olmasını savunmak başka devletin dinle alakasını kesmesini savunmak daha başkadır. İkisini karıştırmak sapla samanı birbirine karıştırmaktır. Dindar gençlik herkesin özlemi olmalıdır. Bunun mümkün olmaması başka arzu edilmesi daha başkadır. Allah’ın muradıyla rızasının farklı olması gibi. Mümkün olmaması Allah’ın iradesini bağlıdır. Bunun istenmesi ise bütün müminlerin ortak talebidir. Küfrü istemek küfür olduğu gibi imanı ve İslâmı istemek de İslâmi bir taleptir. Tersi bulunduğu zemine yabancılaşmaktır.
Bütün insanlığın Müslüman olmasını istemek ile neden olmadığını sorgulamak yine ayrı şeylerdir. Sorgulamak Allah’ın işine karışmaktır. Dindar gençlik idealinin nasıl gerçekleşeceği sorusunun cevabı ise yöntem meselesidir. Devlet sağlıklı dindarlığın yayılmasının araçlarını hazırlamakla mükelleftir. Bunun gücünü aşması ise başka bir husustur. Bunu yaparken zorlama yerine teşvik, yönlendirme ve özendirme esas olmalıdır. Yöntemin doğrusu budur.
Dinde zorlama yoktur ve bu açıdan Seyyid Kutup cihadı bir zorlama aracı değil davetin önündeki engelleri yani zorbalığı kaldırma aracı olarak görür. Bununla birlikte toptancı yaklaşımlar tehlikeli ve zararlıdır. Başbakan Erdoğan’ın özlemini aynen paylaşıyorum; lakin yöntem meselesindeki bazı eleştirilere de katılıyorum (Ferhat Kentel’in ‘dindar nesiller’ yazısında olduğu gibi). ANAP ve AKP döneminde dindarlık devlete daha çok yansıdı ama toplum daha dindar olmadı. Bunun hükümete raci bazı nedenleri olduğu gibi küreselleşme gibi harici nedenleri de vardır. ANAP ve AKP dönemlerinde dünyevileşme tavan yapmıştır. Bu süreçte amatörlük yerine profesyonellik, dinamizm yerine statikleşme ve tek tipleşme artmıştır. Elbette iktidar yorar ve yıpratır. Bunun için taksim-i amal kaidesince dini hizmetleri yürüten kurumlar özerk olmalıdır. Bu devletin alanının dinden ayrılması değildir. Hükümetin niyeti doğru, yöntemi yanlıştır. Eleştirenlerin de yöntemle ilgili vizyonları doğru, amaçları yanlıştır
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.