Hüseyin Öztürk

Hüseyin Öztürk

İttihadı İslâm mı, İttihadı Müslümanlar mı?

İttihadı İslâm mı, İttihadı Müslümanlar mı?

“İttihadı İslâm” hususunda bir ayrılık yok. Allah “Bir,” Peygamberler “Hak” ve son Peygamber Muhammed Mustafa (s.a.v.)’dır.

Dünyadaki her dilden her ırktan tüm Müslümanlar olarak, bu konuda tereddütsüz iman etmekte ve birleşmekteyiz.

O zaman soru şu:

“İttihadı İslâm’da tek kütle olan Müslümanların kendi aralarında da ittihad etmesi gerekmez mi?” Haliyle cevap “Evet” olacaktır.

Bu cevaptan sonra bir başka soru gelir.

“Peki ‘Bir’den koparak, nice ayrılıklar ve gayrılıklar niye olmaktadır?”

Bu soruya derinlemesine cevap verecek ve her seviyeden herkesi memnun edecek kadar cesur değilim.

İsterseniz bir örnek vereyim.

Dünkü yazımda Diyanet İşleri Başkanımız Prof. Dr. Mehmet Görmez’in Cumhuriyet tarihi boyunca dört dörtlük bir başkan olduğunu yazmıştım.

Bu ifadem; bir sevincin, bir özlemin, nihayet uzun zamandır kurumu temsil eden bir başkana kavuşmanın heyecanı ile örülüydü.

Gelin görün ki, güneşin önünden gelip geçen bir parça bulutu gösterip;

- “Gördün mü bulut güneşten daha güçlü” diyen; iyiyi, güzeli, doğruyu yaymak yerine; kelimeleri eşeleyip, dedikoduya sebep olan bir kısım insanlar; Ömer Nasuhi Bilmen, Hasan Basri Çantay, Elmalılı Hamdi Yazır ve Ahmet Hamdi Akseki gibi âlimlerimizi es geçtiğimi düşünmüşler. Ruhları için Fatiha.

Oysa Mehmet Görmez hocamız hakkındaki kastım; “halis niyetli” “temiz ruhlu” her Müslüman tarafından anlaşılmıştır.

İşte İslâm dünyasındaki ana problemler, bu tür detaylarda boğulmaktan çıkmaktadır.

Halbuki Müslümanlar olarak Allah’ın birliğine, Peygamberin Rasullüğüne iman ediyorsak; ayrılmalara, tartışmalara sebep olacak meseleler üzerinde durup; esas olan “birlik ve beraberliği” yaralamanın, dinimize ve Müslümanlığımıza ne faydası vardır?

¥

Allah ondan razı olsun ve rahmet eylesin, Mahmud Sami Ramazanoğlu Hocaefendi, yazdığı “Hz. Ebu Bekir Sıddîk” adlı eserinin başında, Hz. Ebubekir’in Hz. Ali’ye;

“..... Muhammed ümmeti dalâlet üzre ictimâ etmez. İcmâ’dan ayrılmakta tehlike vardır. Allah’ın yardımı cemaattedir. Ondan başka selamet yolu yoktur.

İnsana, nefis ve şeytan yanlış bir mantıkla muhakeme yürüttürüyor. Zümreler birbirlerini itham ve kırıcı tenkitlerle incitiyorlar; gıybet, tefrika, fitne ve adâvet doğmasına sebep oluyorlar. Bu doğru yol değil, felakettir.

Dünya düzeni için, Yaradan’ın emirlerini tutmak, musahhar kıldığı eşya ve imkanı yerince güzel kullanmak, halislerle bir olmak, şerirlere meydan vermemek ve ancak Allah’ın rızasını tahsile kalbi bağlamak lazımdır” dediğini kaydeder.

¥

Dini değer yargılarımızı, vazifelerimizi; nefislerimiz yerine yüreklerimize, kalplerimize ve imanımıza kenetleyip, amellerimizi bu uğurda işleyebilirsek, birbirimizi anlayabiliriz.

Allah, Kur’an’da “bir olmaya” çağırır. Peygamberlerimiz bu çağrının elçileridir. Evliyalar, İslâm âlimleri bu davetin dellalıdırlar.

Bu çağrıya uyup sırat-ı müstakimde yürümek varken, kesekli tarlaları tercih etmek nasıl bir niyettir acaba?




Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Hüseyin Öztürk Arşivi