Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Kâzım Karabekir Paşa ve Kahramanmaraş

Kâzım Karabekir Paşa ve Kahramanmaraş

Musa Kâzım Karabekir Paşa, “vatan-ı İslâmiyyenin istiklâli” kararıyla başlatılan Millî Mücadele’deki askerî şahsiyeti ve devrin CHF’li laikçi Kemalist paşalarından farklı görüşleriyle cumhuriyet inkılâplarının milletin İslâmî hassasiyeti gözetilerek yapılmasını teklif eden Serbest Cumhuriyet Fırkası kuruculuğuyla Kahramanmaraşlılar tarafından sevilen bir paşadır. Bu muhabbetin sebeplerinden biri de, Maraş-Fransız Harbinde Maraşlılara olan duygularını telgraflarla belirtmesi ve 12 Şubat 1947’de şehri ziyaret etmesidir.

Şu da var ki Karabekir Paşa, Kemalizm’e karşı, dürüst ve vasat bir muhafazakâr olmasına rağmen, fikirlerini taşıdığım Mehmet Âkif ve Said Nursî’lerin “Türkiye İslâm Cumhuriyeti” görüşlerine sahip fikri tam biri değildir. Onun, Batıcı cumhuriyet inkılâpları karşısında alternatif olabilecek yekpare bir fikirli duruşunun olmadığı ayrı mevzuudur.

KARABEKİR: “MARAŞLI İSLÂMLARA YAPILAN MEZALİM MİLLETİN YÜREĞİNİ SIZLATMAKTADIR”

Fransızların Maraş’a girmesiyle başlayan Maraşlıların müdafaası, Sivas’taki Heyet-i Temsiliye Reisliğine telgrafla sık sık rapor edilir. Karabekir Paşa’nın ifadesiyle Maraş’ta “İslâmlara yapılan mezalim milletin yüreğini sızlatmaktadır,”.15.Kolordu Komutanı olarak Erzurum’da bulunan Karabekir Paşa, Maraş’a yardım edilmesi için Heyet-i Temsiliye’ye telgraf çeker. Millet değerlerine olan inancının yattığı samimi telgrafı Maraşlıları ve teşkilâtçılarını pek duygulandırır:

“Vaziyetin kötüleşmesiyle yeise kapılmamak lâzımdır. Bu mücadelede büyük azim ve iman ile sebat edilerek millî hukukun müdafaasında hiçbir fedakârlıktan çekinilmeyeceği herkese anlatılmalıdır. Maraş hâdisesinde geri adım atmak demek, Sivas, Elazığ ve Diyarbakır’ın da işgâle uğraması demektir. Maraş yangın ve harabe hâlini almaktadır ve çok insanımız şehit olmaktadır. Ancak bu durum, İslâmların yılmayacağına birer misâl olacaktır”( İstiklâl Harbimiz, Kâzım Karabekir, s. 437, İst.,1969).

Karabekir Paşa, Anadolu’nun işgâl edilen diğer bölgelerine gösterdiği hassasiyet ve heyecanını Maraş’tan da esirgemez. 3. Kolordu Komutanı Selahattin Bey’e çektiği 3 Mart 1920 tarihli telgrafta bu duygu ve düşüncelerini samimiyetle görmek mümkündür: “Maraş ve havalisinin vukûatını kemâl-i dikkatle takip ediyorum. Gösterilen azmi maddeten de takviye etmek gerek. Bu gibi işgaller bütün vatan için bir imtihan mes’elesidir”(a.g.e., s.436).

Paşa, Fransız ordusunun silah gücü karşısında Maraşlıların savunmasını günü gününe takip etmektedir. Osmanlı Türk ordusunun daha önce Suriye’den çekilirken toprağa gömülü olarak bıraktığı iki adet topun bölgedeki milislerce Maraş’a gönderilmesi fikrinin kendisine bildirilmesi üzerine gayretli alâkasını gösteren şu telgrafı çeker. Görüşlerinin özeti şöyledir: İtilaf Devletleri ile yapılan anlaşmaya göre resmî asker ve silah yardımının mümkün olamayacağını, bu topların kullanılması fikrinin Maraş müdafaasına resmî askerin katıldığı anlamına geleceği için şimdilik gizli tutulmasını belirten bir tâlimat gönderir.

Tâlimatının devamında Maraş teşkilâtçılarına, “Maraş cephesindeki bu toplar, Fransız askerî yetkililerince şikayet konusu olursa şayet, bunu kitabına uydurmak ve daha evvelden birkaç neferin yerli ahaliyle birleşerek zorla bu topları herhangi bir garnizondan kaçırdıklarını ve haklarında takip bulunduğunu ve makam-ı nezarete vesika olmak üzere biri iki rapor verilmesi uygun olacaktır” tarzında taktik verir (a.g.e., s. 437).

KARABEKİR: “MARAŞLILARIN VE SİZİN ALINLARINIZDAN ÖPERİM”

Karabekir Paşa’nın, Maraşlı’ların cesur ve imanlı direnişlerine olan alâkası Fransızlar çekildikten sonra da devam eder. Maraş Mutasarrıflığına çektiği 13 şubat 1920 tarihli telgraf, Maraşlıların yüreklerini saran ve istiklâlci karakterlerini öven samimi ifadelerle doludur:

“Maraş kahramanlarının İslâmlara has olan celâdet ve fedakârlıkları neticesinde sevgili bayrağımız yine Maraş üzerinde dalgalandığını haber almakla bütün kolordum büyük sevinç duymaktadır. Öldünüz, fakat İslâmlığı (Türklüğü) öldürmediniz. Tarihi-i millîmize kanınızla ve hayatınızla emsalsiz bir menkıbe-i celâdet yazdınız. Maraşlıların ve sizin alınlarınızdan öper, Kolordumun hissiyat-ı samimanesini arz eylerim” ( a.g.e., s. 436).

Bu telgraftaki sözlerin samimiyeti şüphesizdir. Paşa, bu samimiyetin tezahürü olarak bizzat kendi çabasıyla 1920 yılının mart ayında Erzurum’daki Belediye Bahçesi’ne “Maraş Bahçesi” ve Erzurum’daki “Ilıca kaplıcalarının en sıcak bölümüne Maraş Ilıcası” adları verilir. Aynı tarihlerde Erzurum halkı ve okullarının katılımını sağlayarak, kendisinin başlatmış olduğu “20 Mart Ağaç Bayramı Günü” tertip eder. Erzurum meydanlarına ağaçlar diktirir ve bu meydanın birine “Maraş Meydanı” levhasını eliyle asar (Kürt Meselesi, K. Karabekir, s. 227, İst. 2004).

KARABEKİR, ERZURUMDA “MARAŞ FACİASI” ADIYLA PİYES TEMSİL ETTİRİYOR

Karabekir Paşa, bundan evvel 23 Ocak 1920’de Maraş-Fransız Harbi devam ederken, Erzurum’da kendisinin önayak olup “İbret Yeri” adını verdiği küçük tiyatrosunun açılış merasimini yapar. Müteakiben bu tiyatroda kendi fikirlerinin desteğiyle yazdırdığı “Maraş Faciası” adıyla bir piyesin temsil edilmesini gerçekleştirir. Bu piyeslerden maksadını şöyle açıklar: “Hazırlattığım piyesler hep tarihî ve geçmekte olan hadiselerin resmî raporlardan çıkarılmış birer akisleriydi: İzmir faciası, Maraş faciası...(...) Memleketimizin dört tarafından başlayan istilâ ve katliamlarla bunların karşısındaki Türk kahramanlıkları...gibi temsillerdi” (Kürt Meselesi, K. Karabekir, s. 226).

Paşanın, 1920’lerin Erzurum’unun birkaç mekânına koydurduğu Maraş isimlerinin bugün devam etmediğini öğrenmiş olmamız onun gösterdiği tarihî alâkanın değerini kaybettirmez.

İstanbul, İngiliz işgali altındadır. İngiliz askerleri, Meclis-i Mebusanı basıp Kuva-yı Milliyeci mebusları tutuklayarak Malta’ya sürerler. Karabekir Paşa, bu mevzuda zaten tetiktedir. Derhal bir tamim yayınlayarak, Sivas’taki Heyet-i Temsiliye’nin millî hükümet olarak işe başlamasını ve bazı tedbirler almasını ister. Bu hususta milletin ordusuyla birlikte hamle yapmasının gerektiğine inanır ve tamimini bütün Komutanlık, Valilik, Mutasarrıflık makamlarının yanında husûsen üç vilayetin ismini de zikrederek gönderir.

Karabekir Paşa’dan dinleyelim: “...Bilcümle mülkî ve askerî makamların da artık millî hükûmete merbut bulunmalarını âtideki şifremle Heyet-i Temsiliye’ye, umum kumandanlara, vali ve müstakil mutasarrıflara, Urfa, Antep, Maraş mücahitlerine yazdım ki aynen şudur: Dersaadette düşmanların başladığı imha plânı zaten peyderpey beklemekte olduğumuz cihetle bir fevkalâdelik telâkki edilmemiştir. Milletin ve ordunun baş başa vererek vatanın halâs ve necatı için derin bir azim ve rabıta ile çalışacağından ve nihayet Cenab-ı Hakkın ayni samadanisile (Allah’ın kudret ve azametiyle) muvaffak olacağından ve bu hususta heyeti muhteremlerinin aleddevam bizleri tenvir ve felâh ve halâsa müteallik tedabiri haseneyi ittihaz buyuracağından eminiz” (İstiklâl Harbinin Esasları, K. Karabekir, s.236-237).

Paşa, milletten, istiklâl için yardım talep etmektedir. Onun, Fransız savunmasında kahramanlığını ispat eden Maraşlıları da tamimine muhatap alması bir şeref pâyesidir. “Maraş mücahidlerine yazdım ki...” hitabının zımnında ruh ve fikir beraberliği vardır. Bundandır ki Maraşlılar, Millî Mücadele’nin paşalarından en çok Karabekir Paşa’yı sever ve yâdeder.

Onun, Maraşlılara alâkası Maraş’ın kahramanlık madalyası almasından sonra da devam eder. T.B.M.M. Başkanı sıfatıyla 1947 yılının 12 Şubat Kurtuluşu için Maraş’a devlet protokolünün gereği olarak değil, gönül tarafıyla gelir ve şunları söyler:

KARABEKİR: “KAHRAMANLIK, MARAŞLILARIN TABİÎ KARAKTERLERİNDEN GELİR”

“Vazifelerin yerine getirilmesi kahramanlık değildir. Kahramanlık, vazifelerin bittiği yerde başlar. Ve vatan hayrına en aziz varlıkların fedâsının sona erdiği yerde tamamlanır. Hayatında ve tarihte, emeğine maddî, manevî karşılık aramış ve bulmuş olanların kahramanlık unvanı bizim bahşettiğimiz bir rütbedir. Belki lafzî bir değeri vardır, ama kahramanlık bu değildir...”

Bu sözlerin anlamı şudur: Maraşlıların zaten yaptıklarıyla kahraman olduğunu, verilen madalyanın elbette hakkı olduğunu, ancak bu lafzî değerlerin Maraşlıların tabiî karakterlerinden gelen kahraman seciyelerine ilâve bir katkısının olamayacağını ifade eder.

Ardından, şeref defterine şu notları düşer: “Maraş’ın 27. Yıl kurtuluş bayramını kahraman Maraşlılarla birlikte kutlamak üzere geldiğim sırada 11.2.1947 de okulları da ziyaret ettim. Ortaokul bana iki defa sevimli geldi: Çünki burada önce onun çalışkan öğrencilerini; sonra yine bu çatı altında Maraş’ın bütün değerli öğretmenlerini tanıdım. Unutamayacağım ve ancak hatıralar bırakan dünkü çayımızda sizler için nasıl duygular beslediğimi söylemiştim. Hepinize başarılar diler, sevgilerimi sunarım. 12.2.1947 / B.M.M.B. / K. Karabekir”

Karabekir Paşa sevgisinin altında bin yıllık millet ve ordu arasındaki inanç birlikteliği yatmaktadır. İki nesil yaşlılara sorulduğunda, en çok Karabekir Paşa’nın hatırlanması bundandır. Bir zamanlar bu ülkede bir paşayla sıradan bir insanın arasında zihniyet ve inanç bakımından mahiyet farkı yoktu; sadece derece farkı vardı.

Ne var ki bu mahiyet birlikteliği, Türkiye’nin ruh iklimine uymayan 1925 sonrası kanlı cumhuriyet inkılâplarının ardından darbeci ve laikçi generaller eliyle bozulmuş, orduyla millet arasında zihniyet ve inanç farkı oluşturulmuştur.










Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi