MİT operasyonu... Büyük resmin, kim neresinde?
Malûmlarınız olduğu üzre;
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, geçenlerde yaptığı açıklamada; Büyük resme bakın demişti...
Doğrudur, bir olayı kavrayabilmek için, resmin bütününe bakmak gerekir...
Ne var ki; bütünü oluşturan da parçalardır... Eğer parçalar olmasaydı, bütün de olmazdı...
Nasıl ki uzuvlar birleşince insan vücudu oluşur, parçalar da, yap-bozu oluşturur ve büyük resim ortaya çıkar.
O halde, gelin, bugün büyük resme değil de, büyük resmi oluşturan parçalara bir bakalım....
Nedir o parçalar?..
MİTe yönelik operasyondur, Terörle Mücadeledir, KCK soruşturmasıdır, bu soruşturmada rol alan Emniyettir, Yargıdır ve de soruşturmanın hedefindeki PKKdır, BDPdir!..
Ve tabiî, Ergenekondur!..
Buralarda neler olup bittiğini anlamadan, büyük resimden bir anlam çıkarmak son derece güçtür, hatta imkânsızdır.
AJANLARIN HAYATI TEHLİKEDE!
Evet, parçalara bir bakalım.
Malûm, dün, KCKya yönelik, 30 ilde eş zamanlı bir operasyon yapıldı ve 100den fazla kişi gözaltına alındı...
Ki, gözaltına alınanlar arasında BDP il ve ilçe yöneticileri de bulunuyor.
Kimbilir, belki bunlar arasında, yine MİT mensupları da vardır...
Öyle ya;
MİT ajanlarının PKK ve KCKya sızdıkları bir gerçek...
Eğer bu sızmalar olmasaydı, KCKnın belini kıran bu operasyonlar, belki de yapılamayacaktı.
Peki, KCKnın içine sızan ve deşifre olmamak için, belki suç bile işleyen o ajanlar, şimdi ne durumda?..
Muhabirimiz Neşet Gürişin, bugünkü haberinde de okuyacağınız gibi, o ajanların hayatları şu anda tehlikede!..
KCK soruşturmasını yürüten savcılar, eğer ajanları deşifre ederlerse, PKK veya KCK onları kesinlikle sağ bırakmaz, bir şekilde infaz eder!..
Kaldı ki;
KCKnın; örgüte talimat verdiği ve içlerindeki ajanları tesbit etmek için, örgüt elemanlarını tek tek elden geçirdiği de, kulağımıza gelen haberler arasında!..
Yani; savcılar veya gazeteler deşifre etmese de, KCK, şüphelendiği isimlerin peşine düşmüş durumda!..
Peki, o zaman sormak gerekmez mi;
Hakan Fidan, Emre Taner ve Afet Güneşin ifadeye çağrılması ile başlayan süreç, kimin işine yaradı?..
Öyle bir handikap ki;
KCKnın içine sızan elemanlar bir yandan can korkusu yaşıyorlar, bir yandan da rapor vermeye çalışıyorlar.
Neşet Gürişin haberinden de okuyacağınız gibi; şu anda bilgi akışı durdurulmuş durumda!..
Öyle ya; bütün gözler üzerlerinde iken, adamlar bilgi veremez ki!..
Peki, kimin işine yarar bu?..
Elbette KCKnın!..
Hakan Fidan üzerinden Hükümete yönelik operasyon hesabı yapanlar ve buna destek verenler, acaba yaptıklarını beğendiler mi?..
Yoksa, kına mı yakacaklar?..
EMRE TANER, OSLODA YOKTU!
Olayın, bir diğer boyutu da şu:
AK Parti Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyarın da dediği gibi; eğer MİTe yönelik operasyonun amacı; MİTteki kötü adamları temizlemek olsaydı, herhalde bu işe Hakan Fidandan başlanmazdı!..
Hele hele, şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrılmazdı... Eğer, elde bilgi ve bulgular varsa, Hakan Fidana telefon açılır, bilgisine başvurulurdu...
Böylesi, daha sağlıklı olurdu...
Demek oluyor ki;
MİTteki kötü adamların çok çok ötesinde bir amaç ve strateji vardır!..
Belki de, iddia edildiği gibi; MİT üzerinden Hükümete yönelik bir operasyon amaçlanıyordu...
Öyle ya;
Hakan Fidan, PKK ile yapılan Oslo görüşmelerine Başbakanın temsilcisi olarak katılmıştır...
Yani, bir MİT Temsilcisi olarak değil!.
Oslo görüşmeleri demişken, bir ayrıntıya daha dikkat çekmek gerekiyor.
Malûm, MİTe yönelik suçlamaların kaynağında, Oslo görüşmelerindeki pazarlıklar yatıyor...
Yani, Hakan Fidan, orada PKK tarafına tavizler vermiş, Kürdistan Özerk Yönetimine bile yeşil ışık yakmış!..
Suçlamalar bunlar!..
Tamam da, sorarlar adama;
MİTe yönelttiğin suçlamaların temelinde madem ki Oslo görüşmeleri vardır, Hakan Fidan ve Afet Güneşi madem ki bu sebeple ifadeye çağırdın, o halde Emre Taneri niye çağırdın?
Öyle ya;
Oslo görüşmelerine katılanlar arasında Emre Taner yoktu ki!..
Hem Oslo görüşmelerini sorguluyorsun, hem de o görüşmelere katılmayan Emre Taneri ifadeye çağırıyorsun...
Bu adam, katılmadığı bir görüşme hakkında ne diyebilir ki!..
Demek oluyor ki;
Amaç, üzüm yemek değildir!..
Amaç, bağcıyı dövmektir!..
KÜRKÇÜDEN KIŞKIRTICI SÖZLER!
Hani, sayın Abdullah Gül, büyük resim diyor ya; meselâ BDP Milletvekili Ertuğrul Kürkçü, bu resmin neresindedir?..
BDP kurmayları, 15 Şubat dolayısıyla, örgüte ortamı gerin talimatı yayınlarken, BDP Milletvekili Ertuğrul Kürkçü de; BDP Bodrum Kongresinde yaptığı konuşmada; Öcalan 40 yıl bu yoldan yürüdükten sonra şimdi Kürt özgürlük hareketi, Türkiye devrimci hareketine yeni bir deneyim sunuyor. Biz bu deneyimi olduğu gibi kabul ediyoruz. Baş tacı ediyoruz. Onunla birleşiyoruz. Onunla birlikte yeni bir Türkiye kuracağız dedikten sonra, Ergenekon ve KCK sanıklarına sahip çıkıp, sözlerini şöyle sürdürmüş:
AKPnin Ergenekona yaklaşımı, KCK operasyonlarında takındığı tutum başından beri özgürlükten yana değildi. Amaç, güvenlik aygıtını temizlemek ve AKPnin çıkarlarına uygun hale getirmekti.
Kürkçü, Dindar nesil talebinden dolayı Başbakan Erdoğana da ağır hakaretlerde bulunmuş. Erdoğanın irticai bir amaç güttüğünü öne süren Kürkçü, Bu söylemler hayra alamet değil. Erdoğan tüketilmemiş bir İslamcı militanlık özlemiyle davranıyor. Milli Türk Talebe Birliğinden Erbakanın partisine... Orada yapamadıklarını şimdi Başbakanlık kisvesi altında yapmaya uğraşıyor. Buna karşı birlikte mücadele edelim şeklinde konuşmuş!..
Bunları söyleyen Ertuğrul Kürkçü, acaba kendi geçmişini hatırlıyor mu?..
Yine kendisine yönelik döneklik ve ajanlık suçlamalarına acaba ne diyor.
KIZILDEREDEN NASIL KURTULDU?
Olayı hatırlarsınız...
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, hapistedir... İdamlarına çeyrek vardır. Bu arada Mahir Çayan, Ertuğrul Kürkçü, Ömer Ayna, Cihan Alptekin ve arkadaşları radar üssünde çalışan 3 ABDli görevliyi 26 Mart 1972 gününde kaçırıp Tokatın Niksar ilçesine bağlı Kızıldere köyüne kadar gidiyor ve muhtarın evine yerleşiyorlar... Kendilerine rehberlik etmesi için de, Hasan Yılmaz adlı bir kişi tutup ona 10 bin lira para ödüyorlar.
Bu kişi tesadüfen güvenlik kuvvetlerince yakalanıyor ve her şeyi anlatıyor...
Güvenlik güçleri bu istihbarat sayesinde Kızıldere köyünü kuşatıyor, muhtarın evinin etrafını çeviriyorlar... Güvenlik kuvvetlerinin teslim olun çağrısına, evin çatısına çıkan Mahir Çayan, Denizler karşılığında ABDli görevliler... diyemeden açılan ateş sonrası öldürülüyor.
Sonra eve yaylım ateşi başlıyor ve bombalar yağıyor...
Çatışma sürüyor...
Evden de karşılık veriyorlar...
Bombalar, şu-bu derken eve giriliyor. Ertuğrul Kürkçü, evin yanında bulunan saman deposunun samanları içine saklanıyor. Eve giren güvenlik kuvvetleri, Herkes ölü diyor... Saman deposuna da bakıyorlar... Kimse yok...
Muhtar, güvenlik kuvvetlerine 13 kişiler demiş, rehineler dahil... 13 ceset bulunuyor... İşlem tamam... Ertuğrul Kürkçü hâlâ samanlıkta!.. Bir gün falan kalıyor orada, çıkamıyor...
Nihayet Ertuğrul Kürkçünün babası da bir tabut alıyor, geliyor eve...
Oğlunun cesedini alacak...
Ertuğrul Kürkçünün babası, kendisine gösterilen cesetler içinde hiçbirinin oğlu olmadığını söylüyor... Bu defa Ev bir daha aramadan geçirilsin emri geliyor müfrezeye... Ev tekrar aranıyor... Bir asker, samanlığa ateş ediyor... Her nasıl oluyorsa; kurşunlar değmiyor Kürkçüye...
Biri samanlığı karıştırıyor... Kürkçünün ceketinden yakalıyor, çekiyor... Battaniye sanıyor... Bir dirgen alıp geleyim diyor, tam dirgeni saplayacakken Kürkçü ortaya çıkıyor, üzerine atlıyorlar ve yakalıyorlar....
Ertuğrul Kürkçünün Kızıldereden sağ çıkışı bu!..
Yargılandı... Ölüm cezası aldı...
1974 affıyla cezası 30 yıla düşürüldü...
14 yıl hapis yattı.. 1986da değiştirilen infaz yasasıyla serbest kaldı...
İşte bu olaydan sonradır ki; 78 Kuşağı Kürkçüyü hep suçlamıştır;
Mahir Çayanı öldüren kurşunlar, nasıl onun başının üzerinden geçti?.. Asker, samanlığı kurşun yağmuruna tuttuğu halde, niye ona isabet etmedi?.. Denizgiller, Mahirgiller ölürken, o nasıl sağ kaldı?
Bu sorular, Ertuğrul Kürkçünün dönekliğine ve ajanlığına kadar vardırıldı!.. Ona, hep ajan gözüyle bakıldı!..
Gerçekten ajan olduğu için mi kurtuldu kurşunlardan, yoksa ilâhi bir kudret mi korudu onu!?!..
Elbette bilemem...
Ama eğer, ajanlık suçlamaları doğruysa, şu anda da BDP içinde görevini yapıyor olmalıdır!.. Ama, hangi tarafta ve kimlerin adına?!?..
HESAP İÇİNDE HESAP!
Öyle bir denklem ki;
Çöz çözebilirsen!..
At izinin, it izine karıştığı bir Türkiyede, kim, nerededir ve kimler adına hareket etmektedir, bilmek, neredeyse imkânsız!..
Sayın Cumhurbaşkanı, haklı olarak büyük resme bakılmasını tavsiye ediyor ama, parçalara bakmadan büyük resimden bir anlam çıkmıyor ki!..
Herkes, resmin bir yerlerinde!
Meselâ, MİT; bir yandan örgüte sızmaya çalışırken, bazı odaklar da MİTe sızmanın çabası içinde!..
MİT, örgütü kontrol etmeye çalışırken, kimileri de MİTin kontrolünü ele geçirme mücadelesi veriyor!..
Kavga, gerçekten de büyük!
Hesaplar, daha da büyük!
Ne var ki; MİT üzerinden Hükümeti kuşatma hesapları yapanların, oyunları ters teperse, kendilerinin kuşatılması gibi bir tehlike de vardır!..
Dolayısıyla;
Herkes yerini bilmelidir!..
Ve tabiî haddini de!..
İSKİnin mühendis işçileri!
Kaç gündür, MİTle yatıp, MİTle kalkıyoruz...
Oysa, bizim halkın sesini yansıtmak gibi bir görevimiz de var.
Meselâ, İSKİde, aslında mühendis olarak çalışan ama sözleşmeli işçi statüsünde görev yapan yüzlerce insan var...
Dediğim gibi, aslında kontrol mühendisliği yapıyorlar ama sözleşmeli işçi statüsünde oldukları için, ne şef olabiliyorlar, ne de müdür.
Şimdi, gözleri Çalışma Bakanlığı tarafından hazırlanan tasarıda... İstiyorlar ki; işçi statüsünden çıkarılıp, memur statüsüne geçirilsinler!.. Yani, tasarıya dahil edilmelerini istiyorlar.
Ki, hem eşit işe eşit ücret alabilsinler, hem de eşit makama ulaşabilsinler!..
Şu anda; İSKİ Genel Müdürünün onayıyla kontrol mühendisliği yapıyorlar ama mühendis kadar değil, işçi kadar maaş alıyorlar.
Sizin anlayacağınız, durumları tam da devekuşuna benziyor... Deve desen deve değiller, kuş desen kuş değiller!..
İşçi değiller ama işçi statüsündeler...
Yaptıkları iş mühendislik ama mühendis kabul edilmiyorlar!..
Çalışma Bakanlığı hazırladığı tasarıda, bu mühendis işçi(!)leri de dikkate alırsa, herhalde bu kargaşa biter.