Günübirlik Konya...
Konya ile rûberû tanışıklığımız 1970li yıllara kadar gider... Üniversitede okurken, Millî Kütüphanede bir kütüphanecilik kursuna devam etmiştim. Millî Kütüphane o zamanlar Kızılayda, Kumrular Sokağında idi. Kursun sonunda bir de gezi vardı. Gezi için seçilen şehir ise, kütüphanelerinin zenginliği yüzünden Konya idi.
Sabah erkenden otobüsle yola çıkmış, şehri bir kaç saat gezmiş, bilhassa kütüphanelerine uğramış ve akşama Ankaraya dönmüştük. Bu seyahatten hatırımda kalan ilk resim, bir kümbette faaliyet gösteren çocuk kütüphanesidir. Bir de şehrin canlılığı, üç tekerlekli motorlarla (triportör) yapılan dolmuş taşımacılığı...
O yıllarda Konyanın merkez nüfusu 200 bin civarında imiş. Şimdi bir milyonu aşmış...
1950de 65 bin olan merkez nüfusunun 1970de 200 bine ulaşması, sebepsiz değil. Tek parti devrinin unuttuğu -aslında cezalandırmak için unutmayı tercih ettiği demek lâzım- şehirlerdendir Konya... 1950ye gelindiğinde şehirde dört un fabrikası ve bir buz fabrikası vardır! Neden un öğüten tesislere fabrika denir? Değirmen kelimesini neden yeni teknolojilerle birlikte kullanmadık? Buz fabrikası da aynı abesliği taşımıyor mu?
Yıl 1950. Demek ki Konyada bir tek sanayi tesisi yok! Halıcılık ve el dokumacılığı mühim sanayi sayılmakta! Ticaret odasının 750 kadar üyesi var! 1950den hemen sonra bir şeker ve bir de çimento fabrikası kurulmuş. Daha önce şeker pancarı ziraatini bilmeyen Konya böylece şeker pancarı ile tanışmış ve1955te nüfus 93 bine çıkmış!
Konyaya 1970lerde karayolu ile gitmiştik. Tirenle gitmek ne o zaman, ne de sonraları aklımızdan hiç geçmemiştir. Ankaradan Konyaya tirenle gitmenin neredeyse 700 kilometrelik (çünkü hat Eskişehir ve Afyon üzerinden) bir seyahat gerektirdiğini bilmiyorduk ama, Konyaya tirenle gidip gelen bir tanıdığımız da yoktu!
Ankaranın karlı bir kış gününün sabahı, TYBden yönetici arkadaşlarla Konyaya demiryolu ile gittik. 10da yola çıkan tirenimiz, 12de, yani 20 dakika gecikerek Konyaya vâsıl oldu. Ankaraya şiddetli karla veda etmiştik, Konyada pırıl pırıl bir hava ve epeydir özlediğimiz güneşle karşılandık!
Tabiî ki, 700 kilometrelik tiren hattından gitmemiştik, normal seyirle giden tirenle de! Konya yolculuğumuz yeni hizmete açılan yüksek hızlı tirenle ve bu sistem için yapılan demiryolu hattı üzerinden olmuştu.
Son tiren akşam dokuzda idi ve aradaki zamanı çok iyi değerlendirerek Ankaraya dönmek istiyorduk.
Türkiye Yazarlar Birliğinin en köklü şubelerinden biri Konyada. 1990ların başında açılan şube, sürekli faaliyet halinde. Şubemizin son genel kurulunda, Bekir Şahin görevi Mehmet Ali Köseoğluna devretti. Her iki başkanı ve onlardan önceki başkan Ahmet Köseoğlunu görmek, ilk niyetimizdi. Tirenden iner inmez, Konyanın gazeteci ve televizyoncuları ile bir yemekte buluştuk.
Konya şubemiz, Konya kültür hayatının merkezinde duruyor. Yeni şube başkanımızla Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyüreki, Vali Aydın Nezih Doğanı Selçuk Üniversitesi Rektörü, Prof. Dr. Hakkkı Gökbeli ve yeni kurulan Konya Üniversitesinin rektörü Prof. Dr. Muzaffer Şekeri ziyaret ediyoruz. Ve nihayet, aynı zamanda Yazarlar Birliğinin içinden bir isim olan Kültür Müdürü Dr. Mustafa Çıpanla ziyaretle turumuzu tamamlıyor ve akşam Yazarlar Birliği şubesinin bulunduğu Konya evinde, TYBnin Konyalı akademisyen üyeleri ile buluşuyoruz...
Konya ziyaretlerimizde gördüğümüz şu: Bütün şehrin erkânı, kültür hayatıyla yakından ilgili, tıp profesörü olan rektörlerimiz dâhil. Bu her halde başka şehirlerimizde kolay kolay yakalanamayan bir ortak noktadır. Konya Kültür Müdürü de, tabiî ki bize farkını ve Mevlana bereketini gösterdi. Onun yayınları ve faaliyetleri Kültür Bakanlığı için de yüz akı olmalı.
Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Akyürek, 80li yıllardan beri tanıdığımız, siyasetinde dahi kültürel rengi hissedilen bir yönetici. Hem kar-kış dolayısıyla beledî hizmetlerden, hem de şehrin kültür hayatından ve Konya şubemizin faaliyetlerinden konuşuyoruz. Bu konuşma sırasında bir Sözlük imzalama faslı var. Tahir başkana imzalayacağımız Sözlük, bize Konyanın efsanevî hatibi merhum Tahir Hocayı hatırlatıyor. Onun soyadı Büyükkörükçü... Hafızamız bize bir oyun oynuyor, Büyükşehir Başkanı Tahir beyin soyadı zihnimizden siliniyor. Neyse ki başkan farkına varıyor bizim tereddütümüzün ve zerafetle izale ediyor.
Başkanın bize armağanı, firuze renkli seramik mevlevî sikkesi. Başkan sikkenin şeyh başlığı olduğunu hatırlatmayı da ihmal etmiyor. Biz de demek ki, 1001 günlük derviş çilesini doldurmuşuz! cevabını veriyoruz.
Günübirlik gittiğimiz Konyadan bir defa da evinde özel sohbetine nail olduğumuz Tahir Hocaya fatihalar okuyarak ayrılıyoruz...
Yayın hattı:
Karabatak. İki aylık edebiyat ve sanat dergisi. Çok sayıda edebiyat dergisi karabatak gibi batıp çıkarken, bu isimde bir derginin yayına başlaması manidar! Ali Ural yönetimindeki dergi, öncelikle ebadı ve biçimiyle dikkat çekiyor. Telif ve tercüme şiirler, hikâyeler, denemeler, kitap yazıları, eleştirilerle dolu bir dergi. Timur Selçukla söyleşi de, derinlemesine tesbitler ihtiva ediyor. (0212 528 23 57, [email protected])
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.