Hafızayı tazelemek
İnsanların boyunlarına taktıkları kolyelerin değişik anlamları olabilir. Kimi aile hatırasıdır veya hediyedir, kimi manevî bir semboldür, kimi tamamen süs olarak takılır v.s. Ama cesetlerden doğranmış kulak, burun, dudak ve daha başka organlardan kolye yapıp boynunda taşımayı kimsenin içi kaldırmaz. Bu, ancak insanlıkla alakası kalmamış aşağının aşağısı derekesinde olanların haz duydukları bir vahşettir.
1992li yıllarda Fransız haftalık, Lö Nuvel Observatör dergisi Azerbaycana bir muhabirini gönderir. Ermenilerle Azerilerin çatıştıkları dönemdir. Muhabir bu savaş için Fransadan giden bir Ermeni fedaisi ile görüşür. İşte bu vahşi, öldürdüğü Azerî Türklerinin cesetlerinden biçip doğradığı organları ipe dizip boynuna kolye yapmıştır. Kinini kusayım derken kendi iğrençliğini sergilemiştir ve bunu da övünülecek şeymiş gibi Fransız muhabire gerine gerine göstermiştir. Fransızlar dergideki bu yazıyı okurken acaba yüzlerini mi buruşturdular, yoksa kardeş şuur altıyla için için aynı hazzı mı duydular, Allah bilir.
Bu ibretlik hadiseyi Cemal Aydının kaleme aldığı Taşa Kazınan İhanet adlı kitabından okudum. Aydının uzun zamandır üzerinde çalıştığı kitabı Türk Edebiyatı Vakfı Yayınlarından çıktı. Yazar, soykırım iddialarına cevaben, bizdeki Ermeni meselesini Batı Dünyasının masum halklara uyguladıkları soykırımla eş tutanlara tarihten örnekler veriyor. Batı Dünyasının kendilerine hiçbir zararı dokunmayan halkları acımasızca öldürmelerinin altında yatan inanca dikkati çekiyor. Almanların Yahudileri katletmelerinin bir sebebini de bu inanca bağlıyor, tek suçları Yahudi olmak ve tek suçları Tanrı öldüren millet olmak olan masum Yahudiler katledilmişlerdir. Kitabın diğer sayfalarında yer verilen vakaları okudukça, masum insanları öldürmeyi ibadet gibi gören batıl inançların sırasında din adamlarını bile nasıl zalimleştirdiğine hayret ediyoruz.
Cemal Aydın, Amerika yerlilerine karşı yapılan soykırımı anlattığı bölümde şu ilginç yorumu yapıyor, Amerikan yerlilerinin soykırıma tâbi tutulduğu tarihlerde Avrupalılar en dindar dönemlerini yaşıyorlardı. Soykırım yapan savaşçıların hepsi de koyu Hıristiyandılar... İşte o dönemin dindar Avrupalıları, Amerikan Kıtasının keşfinden 1550 yılına kadar süren yaklaşık 150 yıllık bir sürede yerli halkın yüzde doksan beşini imha ettiler.
Kitap, bu yönüyle okuyucuya inançlar arası mukayesenin yolunu da açıyor. Dinler arası yakınlaşmanın hangi noktada mümkün olabileceği düşüncesini akla getiriyor. Allahın emaneti olan canlara, Hakk katında meşru sebebi olmaksızın, sırf sömürgeci emelleri uğruna kıyanların fiillerine mesnet olan bir inanışla her canlıya yapılan haksızlığın hesabını soracak bir inanışı nerede buluşturacağız? Biz mi yakınlaşacağız, onlar mı? Bizim yakınlaşmamız hâl ve davranışlarımızda, sözümüzde-özümüzde, hak-hukuk konusunda güvenilir olma yolundaki gayretimizdir. Hakkın rızasına teslim olmayıp sen de haklısın zavallılığına düşmek değil.
Kitap, soykırım meselesinde kraldan çok kralcı olan medya mensuplarına da bir hususu hatırlatıyor. Dünyanın hiçbir ülkesinde aydınların, ekranlardan ve gazete köşelerinden o ülkenin milletini böylesine karaladıklarının görülmediğini belirtiyor. Herhalde bu özelliğimizle, gelecekte en demokrat ülke olarak rekorlar kitabına girebiliriz.
Bir başka ilgi çekici bilgi; Ermenilerin Avrupalılar tarafından Katolik olmadıkları için, Bizanslı Ortodokslar tarafından da Ortodoks olmadıkları için tarih boyunca hep kâfir ve sapkın dinli olarak görüldükleridir. Bu bölümde yazar, Türklerin Ermenileri Bizans zulmünden nasıl kurtardıklarına dair İsmail Hami Dânişmendin kitabından alınan bir parçaya yer vermiş.
İnancımızdan kaynaklanan asaletimizi koruyarak hakikat için, çocuklarımızın geleceği için hafızamızı tazelememizde fayda var. İsteme adresi: Türk Edebiyatı Vakfı, 0212 526 16 15
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.