8343 ölü, insanlık suçu
Güvenlik konseyindeki vetosuyla Suriye yönetimine yeşil ışık yakan Rusya akan kanı görmezden gelemedi dışişleri bakanını Şam'a gönderdi.
Suriye yönetimi geçen hafta halka karşı şiddet kullanmayacağına dair Rusya dışişleri bakanına da söz verdi. Rusya dışişleri bakanı da Suriye'de şiddetin biteceğini zannederek(!) göğsünü gere gere açıklama yaptı.
Oysa Suriye yönetimi herkese yaptığını ona da yaptı. Sözünde durmadı. O günden bugüne 500'ün üzerinde sivilin kanına girdi.
ABD ve birkaç batı ülkesi büyükelçilerini çektiler.
Körfez işbirliği ülkeleri de büyükelçilerini Şam'dan çektiler ve ülkelerindeki Suriye elçilerini sınır dışı ettiler.
AB milletvekilleri AB ülkelerinin büyük elçilerini Suriye'den çekmelerini talep ettiler.
En son BM 137 oy ile yönetimin çekilmesini de içeren Arap Birliği teklifini kabul etti.
Suriye yönetimi yalnızlığa mahkûm edildi.
Tam bu arada yönetim yeni bir anayasa yapıldığını ve çok partili sisteme geçileceğini bu değişikliğin referanduma sunulacağını ilan etti.
Muhalefet bunu zaman kazanma hamlesi olarak yorumladı ve uluslararası camiayı yardıma çağırdı.
Bir taraftan uluslararası camiayı yardıma çağırırken öte taraftan dışarıdan gelecek bir askeri müdahaleye de karşı olduklarını tekrarladılar.
Yönetim, muhalefetin resmen tanınmaması ve müdahaleye de karşı çıkması sebebiyle içeride şiddetin dozunu azaltmak yerine artırmaktan çekinmedi/çekinmiyor.
Diplomatik alandaki yalnızlık onu yeterince etkilemiyor. Biraz daha zaman kazanıp içerdeki muhalefeti tamamen susturmayı hedefliyor.
Bu arada insanlar ölüyor, tutuklanıyor, işkenceye uğruyor, yaralanıyor, kaçıyor hulasa dram devam ediyor.
14 Şubat 2012 tarihi itibariyle 590'ı çocuk 442'si kadın toplam 8343 insan, yönetimin saldırılarında can vermiş durumda. Kayıpların ve tutukluların adedi ise bilinmiyor.
Suriye yönetimi artık insanlık suçu işlemeye başlamış ve meşruiyetini yitirmiş görünmektedir.
Yönetimin insanların hayatına kasteden bir terör örgütünden farkı kalmamıştır.
Ve artık Suriye yönetimiyle mücadele terörle mücadeleye denk bir hal almıştır.
Bu arada Türkiye'nin öncülük ettiği insani yardım ulaştırma teklifi de henüz hayata geçebilmiş değil. Akdeniz sahilinden ulaştırılması düşünen insani yardım hamlesine Suriye yönetiminin izin verme ihtimali bence yok gibi bir şey. Verse bile tıpkı gözlemcilere izin verdiği gibi kendi gözetiminde yardım dağıtacak yani mağdur halkın mağduriyeti devam edecek demektir.
Suriye'deki zulmün sona erebilmesinin yolu artık BM'nin de kabul ettiği gibi yönetimin çekilmesinden geçiyor.
Zoru görmedikçe bu yönetimin çekilmesi mümkün görünmüyor.
Dış dünya yardım etmedikçe de yönetimin tasfiyesi imkan dahilinde görünmüyor. Dış dünyanın meşru çerçevede yardım edebilmesi için atılması gereken birkaç adım var.
Atılması gereken ilk adım, tıpkı Libya Tunus ve Kosova'nın tanıdığı gibi diğer bütün devletlerin en azından BM'de oy veren 137 devletin Suriye Milli Meclisi'ni resmen tanımasıdır.
Suriye Milli Meclisi'nin alternatif hükümet kurarak icra gücüne sahip olduğunu ispat etmesi ikinci adımdır.
Üçüncü adım da Özgür Suriye Ordusu'na gerekli yardım ulaştırılarak yönetimin içerden tasfiyesine hız vermektir.
Suriye muhalefetine resmen destek verebilmek için bu adımların atılması zaruridir.
Böylece hem dış müdahalenin önüne geçilmiş olur, hem Rusya, Çin ve İran gibi yönetimi destekleyenlerin itirazları ortadan kalkar, hem de alternatif hükümet yönetimi teslim almaya hazır hale gelir ve en önemlisi de Suriye halkı bu mihnetten kurtulmuş olur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.