Erdoğanın gençliğe hitabesi nasıl okunmalı?
Başbakan Tayyip Erdoğanın, telekonferans yöntemiyle katıldığı AK Parti Gençlik Kolları Kongresinde yaptığı konuşmayı dinlemiş veya gazetelerde okumuş olmalısınız.
Malûm, Erdoğan; gençliğe hitabesinde nasıl bir gençlik istediğini şöyle açıkladı:
¥ Dünya ile rekabet edebilen, dünyayı yakından takip eden, meselelere sahip çıkan, bir ayağı bu topraklarda, diğer ayağı ile alemleri gezen bir gençlik tahayyül ediyoruz. En önemlisi de milli, manevi değerlerine sahip çıkan, onları yaşatan, geleceğini geçmişinden aldığı güç, gurur ve ilhamla şekillendiren bir gençlik tasavvur ediyoruz.
¥ Altını çiziyorum; modern, dindar bir gençlikten bahsediyorum. Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kalbinin davacısı bir gençlikten bahsediyorum. Kökü ezelde, dalı ebedde bir sistemin aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrakine sahip bir gençlikten bahsediyorum.
Gençlere böyle hitap eden Erdoğan, daha sonra da gündemdeki tartışmaya değindi ve dedi ki;
Biz, bu ülkede gayrımeşruluğa izin vermeyiz... Hiçbir zaman; seçilmişleri, atanmışlara kul etmeyiz.
Hiç kimse ellerini ovuşturmasın, hiç kimse fitne ve fesat tohumlarının yeşereceği umuduna kapılmasın, hiç kimse kriz duasına çıkmasın, hiç kimse kaos ve çatışma hayalleri kurmasın.
Bu ülkenin tüm kurumları tarihte hiç görülmemiş ölçüde uyum ve motivasyon içinde görevlerini yapıyorlar.
Yargı, emniyet, asker ve istihbarat büyük bir koordinasyon içinde millet adına ve millet için özveriyle vazifelerini yerine getiriyorlar.
Açık söylüyorum, devletin kurumları arasında husumet, anlaşmazlık yoktur.
MESAJI ALAN ALDI
Bu konuşmanın satır araları iyi okunursa, Erdoğanın ne demek istediği, kimlere ne mesaj vermek istediği, çok daha iyi anlaşılır.
Dikkat ederseniz;
Yargı-Emniyet-Asker ve İstihbarata vurgu yapıyor Erdoğan ve diyor ki; bunların arasında bir husumet ve anlaşmazlık yoktur!..
Ve ekliyor:
Hiç kimse fitne ve fesat tohumlarının yeşereceği umuduna kapılmasın!
Hiç kimse kriz duasına çıkmasın...
Niye dedi bunları?..
Çünkü, siyasi tarihimize 7 Şubat Müdahalesi olarak geçecek kriz sürecinde, hemen herkes Yargı ve Emniyet üzerinden Hükümet ve Cemaati karşı karşıya getirmeye, Hükümeti Cemaate, Cemaati Hükümete boğdurmaya çalıştı!..
Hatta, o kadar ileri gidenler oldu ki; şunları söyleyenler ve yazanlar bile oldu:
Cemaat; Emniyet ve Yargı içindeki F-Tipi Yapılanma(!)yı harekete geçirerek, MİTin başına geçmek ve böylece Hükümeti kuşatmak istedi!
O günlerde;
Bu taraftan da, bu fitne ve fesat değirmenine su taşıyanlar veya yangına körükle gidenler olmadı mı?..
Maalesef oldu!..
Neyse ki;
Hükümet duruma el koydu da, fitne ateşi daha fazla büyümeden söndürüldü.
Erdoğanın da dediği gibi;
Fitne ve fesat tohumları yeşeremedi!.. Kriz duasına çıkanlar, elleri boş döndü!.. Kaos ve çatışma hayalleri kuranlar, hüsrana uğradı!..
GAZETELERİ KAPIŞTIRMA ÇABASI
Süreci iyi takip edenler, herhalde şunu da farketmişlerdir...
Fitne üreticileri, o günlerde; sadece Hükümet ve Cemaati değil, aynı zamanda yandaş dedikleri gazeteleri de birbirine düşürmeye çalışmışlardı.
Meselâ, diyorlardı ki;
Yandaşlar birbirine girdi!.. Akit şöyle yazdı ama Star böyle yazdı!.. Zaman şunu dedi, Yeni Şafak bunu dedi!.. Sabah şöyle yüklendi, Bugün böyle abandı!
İstiyorlardı ki;
Bu kriz büyüsün ve yandaş gazeteler(!) de birbirine düşsün!..
Allahın bildiğini kuldan saklayacak değiliz... Akit, bu süreçte; eleştirilere yer vermekle birlikte Hakan Fidanın yanında yer aldı.
Ama, Cemaat mensuplarını da bu tartışmaların dışında tutmaya özen gösterdik...
O günlerde, şunu düşündük:
İddia edildiği gibi; Birileri bir şeyler yapıyor olsa bile, onların yaptıkları Cemaati bağlamaz!..
İşte bu düşünceyledir ki;
Cemaatle ilgili eleştirileri dikkatle izlemekle birlikte, bunları, mümkün olduğunca haberlerimize yansıtmamaya çalıştık.
BENİMLE YAPILAN RÖPORTAJ
Kaldı ki;
Tam da o günlerde gerek Cihan Haber Dergisinden, gerek Zaman gazetesinin Pazar ilâvesinde çalışan arkadaşlar gelip, benimle röportaj yaptılar.
Düşünebiliyor musunuz;
Bazı fitne odaklarının aramıza fesat sokmaya çalıştığı, bizleri birbirimize karşıt gibi göstermeye gayret ettiği bir günde, bizler; Aramızda ayrılık-gayrılık yok mesajı veriyoruz.
Öyle ya;
Akit ve Zaman, eğer ayrı kampta olsalar, eğer gösterilmek istendiği gibi birbirlerine hasım olsalar, hiç aynı çatı altında bir araya gelip de bir röportaj ihtiyacı hissederler mi?..
Ben, bu röportaj fikrinin; Zaman Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı ve Zaman Ankara Temsilcisi Mustafa Ünaldan çıktığını tahmin ediyorum... Ki; gerek Ekrem Dumanlı, gerek Mustafa Ünal ile hem gezilerde ve çeşitli toplantılarda bir araya geliyor, hem de sık sık görüşüp, fikir teatisinde bulunuyoruz...
Yani; meslektaşlığın çok çok ötesinde kardeşliğimiz, arkadaşlığımız var.
Aramızda böyle bir ilişkinin varlığından haberdar olmayanlar, elbette Akit ve Zamanı karşı karşıya getirmek istemiş olabilir!..
Ama, Başbakan Tayyip Erdoğanın dediği gibi; kurumlar arasında kaos ve çatışma hayalleri kuranlar, bir defa daha duvara toslamışlar, bir defa daha havalarını almışlardır!..
KIBLE BİR, SECDE BİR
Haa, Akit ve Zaman gazeteleri aynı kulvarda diye, illa da birbirlerinin aynısı olacak şeklinde bir kural da yok!
Öyle ya;
Her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır!
Ayrılıklar, bakış farklılıkları mutlaka olacaktır!.. Aynı anadan, aynı babadan olma iki kardeş arasında bile görüş ayrılıkları varken, iki gazete arasında strateji farklılığının bulunması, gayet normal değil midir?..
Önemli olan, Kıblede ve Secdede beraberliktir ki, gerisi ayrıntıdır!..
Bana göre;
Hükümet ve Cemaat arasındaki farklılıkları da böyle değerlendirmek gerekir.
Öyle diyor ya Erdoğan;
Bu ülkenin aydınlarını, yazarlarını, medyasını, özellikle de siyasetçilerini daha sağduyulu ve daha sorumlu davranmaya davet ediyorum.
Hükümetin, TBMMnin tasarrufunu, sağduyulu girişimlerini, millet iradesini yücelten adımlarını farklı yerlere çekenler, millet huzurunda büyük utanç yaşarlar.
İşte biz; bu kriz sürecinde, Akit olarak, sorumlu bir yayıncılık gerçekleştirdiğimizi, kriz tüccarlarının emellerine alet olmadığımızı düşünüyoruz...
En azından; fitne ateşini körüklemedik, kaos ve çatışma arzulayanların ekmeklerine yağ sürmedik.
RÖPORTAJ ÖNEMLİ, ÇÜNKÜ!
Öyle düşünüyorum ki;
Hem de, kriz iddialarının zirvede olduğu günlerde, Zaman mensuplarının gazeteye gelip, Akit Genel Yayın Koordinatörü ile röportaj yapmış olması, aramızda çatışma bekleyenlere çok güzel bir cevap olmuştur!..
İtiraf etmeliyim ki;
Benimle yaptıkları röportajı, umduğumdan da güzel sundular, tek kelimesini bile sansür etmediler.
Röportajı yapan Fatih Vural ve fotoğrafları çeken Celil Kırnapçı başta olmak üzere; Cihan Haber Dergisi Genel Müdür Yardımcısı Hakan İnceye, özellikle de Ekrem Dumanlı ve Mustafa Ünala teşekkür ediyorum... Tabiî, sayfaların mizanpajını yapan sekreter arkadaşlara da, ellerinize sağlık demeden geçemem... Bu vesileyle; bu röportajı yayınlayan internet sitelerine, televizyonlara ve arayıp tebrik edenlere de şükranlarımı sunuyorum.
Haa, benimle röportaj yapılması, çok mu önemli?.. Öyle ya; beni bilen biliyor, tanıyan tanıyor... Zaten, asıl mesele de; röportaj değil, asıl mesele, röportajın zamanlamasıdır!..
Biz, fitne ateşlerinin körüklendiği böyle bir günde bir araya gelebiliyor, birbirimize kucak açabiliyorsak, bu demektir ki, taarruzlara direnir, saldırılara göğüs gereriz...
Her şeyin süt liman olduğu günlerde, herkes kendi yolunda yürüyebilir!.. Ama, kriz tellâllarının ortalığa yayıldığı ve fesat yaymaya çalıştığı bu tür puslu günlerde; insanların, grupların, cemaatlerin, kurumların, partilerin ve gazetelerin omuz omuza vermesi, birlik-beraberlik içinde olması, son derece önemlidir.
Bir yolda birlikte yürümek elbette önemlidir... Ama bundan da önemli olan; yol ayrımında, zor zamanda, dar geçitte beraber olabilmektir.
BANA ARKADAŞINI SÖYLE!
Hani bir söz vardır ya;
Arkadaş vardır, gıda gibidir, onu hep ararsın... Arkadaş vardır, ilaç gibidir, gerekirse ararsın...
Arkadaş vardır, hastalık gibidir; onu aramazsın, o gelir seni bulur!..
Bu sözü, her yere uyarlayabilirsiniz...
Kardeşlere de uyarlayabilirsiniz, akraba veya komşulara da...
İnsanlar ve kurumlar arasındaki ilişkiler, elbette farklı farklıdır...
Ama, herhalde hastalık gibi olanını hiç kimse istemez!..
İşte, 7 Şubatta patlatılan yapay kriz sürecinde bir defa daha gördük!.. Hastalıklı tipler çıktı ortaya ve başımıza tebelleş oldu, bütün husumetlerini, bütün kin ve öfkelerini kustular!..
Demek ki, neymiş; Hastalıklı tiplerden uzak duracakmışsın!..
Çünkü onlar, mikrop saçmaktan başka bir işe yaramaz!..
Hani;
Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim derler ya; işte böyle arkadaş da; kişinin aynasıdır!..
Dilerim;
Yaşadığımız süreçten, herkes bir ders almıştır!.. Dilerim; kim dosttur, kim düşmandır, artık görülmüştür!..
Artık, ayağımızı denk alalım!..
Ve sürekli uyanık olalım!..
Unutmayalım ki;
Su uyur, Ergenekon uyumaz!..
Soldan ileride, Halktan geride!
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, geçenlerde Atatürkü Koruma Kanunu kaldırılabilir deyip, Sabahattin Aliyi CHPnin öldürttüğünü açıkladı ya; sen misin böyle diyen?.. Ne kadar solcu, ne kadar ulusalcı ve Kemalist varsa, çullandılar adamın üstüne... Hâlâ da, yükleniyorlar!..
Meselâ, Hürriyetten Özdemir İnce, şöyle ateş püskürmüş:
Her şey mümkündür!.. Ama CHP Genel Başkanı ve ileri gelenleri, CHPnin Tuncelide (Dersimde) katliam yaptığını, silahsız halkı kırdığını, Nâzım Hikmeti hapse attığını, Sabahattin Aliyi öldürttüğünü kabul edemez. Çünkü, Nâzım Hikmeti dönemin polisi tutukladı ve adaleti mahkûm etti...
Mantığa bak, şapka çıkar!.. Bu, ne absürd mantıktır ki, adam; akım derken, kakam dediğinin farkında bile değil!.. Be adam; tutuklamaları polis yapıyor, mahkûmiyetleri adalet veriyorsa, o halde, Ergenekon tutuklamalarından dolayı, niye AK Partiye çemkirip duruyorsun?.. Öyle ya; Ergenekoncuları da; polis yakalayıp, yargı tıkmıyor mu içeriye?..
İşte bunun için diyorum ya; Bay Kılıçdaroğlu soldan, ulusalcılardan ve Kemalistlerden, bir adım daha önde ve özeleştiriye daha meyyaldir.
Evet, Soldan ileride, Halktan geridedir... Eğer halkın taleplerine kulak verebilse, halkın inançlarına saygı gösterebilse, kısaca halkın sevdiklerini sevebilse; öyle inanıyorum ki, hem CHP içindeki beton kafalara galebe çalar, hem de halktan ilgi görür!..
Ama, o da haklı... Partide, akşamcı ve meyhaneci çok!..