Bir yanda kafayı çekenler, bir yanda koltuğu çekenler... N’aapsın
Bir “gazeteci”, bir “yazar” olarak en büyük suçum, en büyük yanlışım nedir biliyor musunuz?.. “Perşembe’nin geleceğini Çarşamba’dan yazmak!”
Bunu;
“Mahkeme”lerde de hep söylerim...
Meselâ, adamın biri “yolsuzluk” yapmış, ben de bunu yazmışım...
Adam;
Kendisine “hakaret” ettiğimi, “iftira” attığımı iddia edip tutmuş mahkemeye vermiş beni...
Olacak ya;
Mahkeme devam ederken, tam da benim yönelttiğim “suçlama”lardan dolayı, adam “tutuklanmış” ve hapse atılmış!..
Yani; o, “hapiste sanık!”
Ben, “mahkemede sanık!”
Hem de;
“Onun açtığı dâvâlar”dan dolayı!..
İşte böyle durumlarda, “hakim”lere derim ki; “Şu anda benim bulunduğum sanık sandalyesinde, onun bulunması gerekirdi... Ben ona hakaret edip iftira atsaydım, şu anda hapiste olmazdı!.. Demek ki, yazdıklarım doğruymuş... Benim tek suçum, Perşembe’nin geleceğini Çarşamba’dan yazmaktır!..”
Uzatmayalım...
O adam “hapiste” iken; mahkeme, benim “beraat”ime karar verirdi.
CHP’LİLERİN İÇKİ DÜŞKÜNLÜĞÜ!
Bugünlerde CHP ile başım dertte...
Daha doğrusu, onların; benimle başları dertte!..
CHP Yenimahalle Teşkilâtı’nda “dövdükleri” kadınlara “tehdit”ler savurup, “olayın büyümesini” engellemeye ve onları “susturmaya” çalıştıkları gibi; beni de “mahkeme”ye vererek susturmaya çalışıyorlar ama, “dâvâ” açanlara; tıpkı “reklam”daki gibi, diyorum ki;
“Sen yenisin galiba!”
Öyle ya; “Yeni CHP’liler” pek bilmez ama, “Eski CHP’liler” çok iyi tanır beni!..
“Ne dediysem o”nun çıktığını bilirler!..
Bakın, bir örnek vereyim:
30 Eylül 2011 tarihinde, yani yaklaşık 5 ay önce; “Kılıçdaroğlu içkiyi yasaklasa” başlıklı bir yazı yazmış ve demiştim ki;
“Terör” konusu ve “Anayasa” turları gündemin üst sıralarında yer aldığı için, “CHP’deki fokurdamalar” pek dikkati çekmiyor...
Oysa, CHP’de herkes “pusuya yatmış” durumda...
Herkes, “birbirini harcamak” için fırsat kolluyor...
Mesela Gürsel Tekin, her an “isyan bayrağı” açabilir...
Tabiî, Kemal Kılıçdaroğlu da, “al diyetini” deyip “kol”unu kesip atabilir!..
CHP deyince, “otel toplantıları” geldi aklıma...
Bir “otel”de görevli bir vatandaş; “Kılıçdaroğlu yeni CHP diyorsa, alkolü yasaklasın!.. O zaman görür, kimin neyin peşinde olduğunu!” demişti...
“Otel görevlisi” vatandaş, sebebini de şöyle izah etmişti:
“CHP teşkilatları, otellerde toplantı düzenlerken şunu düşünüyor: Gelsinler, zıkkımlanıp gitsinler!.. Toplantılara katılanlar da şöyle düşünüyor: Bu akşam nasıl olsa meyhaneye gidecektim!.. İçki beleş olduğuna göre, bari toplantıya gideyim!”
Yani; “davet eden”in de, “davet edilen”in de ortak noktası “alkol!”
“İşte bunun için” diyordu, otel görevlisi vatandaş;
“Kılıçdaroğlu, bu tür toplantılarda içkiyi yasaklasın!..
O zaman görür ki, toplantılara bir tek kişi bile katılmaz!”
Mı acaba?..
Ben, “tanık”ların yalancısıyım!..
Evet, 5 ay önce bu yazıyı yazdıktan sonra, CHP’lileri “akşamcı” diye gösterdim diye, “ağır hakaretlere” maruz kalmış, “küfürler” işitmiştim...
NE DEDİYSEM O!
Peki, sonra ne oldu?..
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu çıktı kürsüye; “MİT Yasası oylamasına katılmayan” ve bu arada “vatandaşın telefonlarına da çıkmayan” CHP’li milletvekillerine kızıp, dedi ki;
“Topluma örnek olacağız!..
Özel yaşantımıza özen göstereceğiz!.
Halkın arasında olacağız!..
Meyhaneye gitmeyin demiyorum, gidin ama sık gitmeyin!..
Gidecekseniz bile, hepiniz birlikte aynı meyhaneye gitmeyin!..
Garsonlardan duyuyorum bunları!”
Şimdi söyleyin hele, benim suçum;
“Perşembe’nin geleceğini Çarşamba’dan yazmak” değil de, nedir?..
Ben, o yazıyı yazmışım;
30 Eylül 2011’de!..
Kılıçdaroğlu da söylemiş;
19 Şubat 2012’de!..
Ben demişim, “içkiyi yasaklasa!”
O da demiş;
“Meyhaneye sık gitmeyin!”
Ben demişim;
“Otel görevlisi”nden duydum!..
O da demiş;
“Garsonlardan duyuyorum!”
Demek ki, kaynaklarımız aynı!..
Merak ediyorum;
CHP’liler;
“Benimle aynı şeyleri söyleyen” Kılıçdaroğlu’na da küfredecekler mi?..
CHP’DE ÇEKEN ÇEKENE!
İşin doğrusu, Bay Kılıçdaroğlu’nun işi gerçekten zor... Bir yandan Deniz Baykal’la, bir yandan Önder Sav’la, bir yandan parti içindeki “iflâh olmaz Kemalist”lerle ve bir yandan da Nur Serter’le uğraşmak, gerçekten zor!..
Hepsinin ortak hedefi; “Bay Kılıçdaroğlu’nun altından koltuğu çekmek!”
Ne yapsın adam;
Bir yandan “koltuğu çekenlerle” mücadele ediyor, bir yandan da meyhanelerde “kafayı çekenler”le!..
Çeken çekene!..
Hangi birine güç yetirsin?..
“Kafayı çekenler”in kafasına dikilse, “koltuk” elden gidecek!.. Koltuğa yapışsa, parti “akşamcılar”ın eline geçecek!..
Oysa, bilse ki;
CHP’liler için, “her yer meyhane”dir ve CHP’liler, “meyhaneye gitmese” bile, İzmir Belediyesi’nde olduğu gibi, Belediye binasını bile “meyhane”ye çevirir, işte o zaman ipin ucunu bırakır ama; ne yapsın, direniyor işte!..
KEMAL BEY’İN AJANLARI!
Bu arada, Bay Kılıçdaroğlu’nun “muhbir”lerini, “ajan”larını ve dahi “istihbarat” kaynaklarını da yabana atmamak gerekir...
Baksanıza; “garson”lardan oluşan bir “istihbarat teşkilâtı” kurmuş!..
Bu teşkilâta, “milli istihbarat teşkilatı” dersek, abartmış mı oluruz?..
Hayır, abartmış olmayız...
Çünkü, “Milli İstihbarat Teşkilatı Yasası”nın oylandığı gece, CHP’li vekiller; “Leblebi-Rakı” götürmekle, yani “milli görev”lerini yapmakla meşguldüler!..
Onlar “milli görev”lerini ifa ederken, “garson”lar da “istihbarat” görevi yapıyorlar, iyi mi?..
Demek oluyor ki;
“Kılıçdaroğlu’nun MİT’i” iyi çalışıyor!..
ORTAM DİNLEMESİ DİYEBİLİRLERDİ!
Olayın; bir de, Milat’tan Ahmet Zeki Gayberi’nin dikkatini çeken bir tarafı var.
Gayberi demiş ki;
Kılıçdaroğlu, CHP’li vekillere bu sözleri Genel Merkez’deki basına kapalı özel bir toplantıda söylemiş...
Yani çok homojen bir ortamda.
Ama toplantıdan on dakika sonra bütün Türkiye sosyal medyadan öğrendi.
Nasıl mı?
Nasıl olacak; toplantıya katılan CHP’li vekillerin medyaya sızdırmasıyla.
Allah’tan; CHP’liler, Taraf’çılara uyup da “ortam dinlemesi” diye bağırmadı. Sadece tartışmaları sessizce dinlediler. Sessizlik de demeyelim, kurultay telaşından üzerine gitmediler diyelim.”
Çok doğru... CHP’liler, bunu da yapabilirler, Kılıçdaroğlu’nun; “Meyhaneye gitmeyin demiyorum, gidin ama sık gitmeyin” sözlerinin basında yer aldığını görünce, “ortam dinlemesi” diye ortalığı ayağa kaldırabilirlerdi...
Ondan sonra;
“Tele Kulak”tan girip, “Uzun Kulak”tan çıkarlar ve “Bremen Mızıkacıları” gibi, hep bir ağızdan bağırmaya başlarlardı.
Öyle ya;
Geçmişte de yaptılar bunu..
CHP eski Genel Sekreteri Önder Sav, makamında Bolu eski Valisi Ali Serindağ ile görüşürken, “Akit muhabiri” aramıştı da; telefonun “No” tuşuna basacağı yerde “Yes” tuşuna basıp, o “taktiksel görüşme”yi muhabirimize dinlettikten ve Akit’te haber olduktan sonra, “ortam dinlemesi” diye, ortalığı velveleye vermişlerdi ya!..
Hatta, bununla da yetinmeyip;
CHP Genel Merkezi’nde tepeden tırnağa “böcek araması” yaptırmışlardı ya!..
Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının “dışarı sızmasını” da, pekalâ “ortam dinlemesi” diye kakalamaya çalışırlardı!..
Neyse ki, bu defa herkes “kurultay telâşı” yaşıyor da; ne “Kılıçdaroğlu’nun sözleri” ile ilgilendiler, ne de “Kılıçdaroğlu’nun istihbaratçıları” ile!..
Kimbilir belki de; “Anadolu Ateşi”nin üzerine “benzin” dökmek istemediler!..
Ya da; “Anadolu Ateşi”nin gösterilerini, “demokrasi ateşi” zannettiler!..
Her ne olduysa oldu;
Bu defa “sessiz” kaldılar!..
NUR SERTER... NUR SERTAÇ!
Tabiî;
Bu sessizliğin “Nur Serter Vak’ası”na kadar sürdüğünü de hemen belirtelim.
Efendim, biliyorsunuz;
Önceki gece atv’de, “Uçurum” adlı bir “dizi” başladı... Öğrendiğim kadarıyla, bu dizide, “Türkiye’ye getirilen Rus kadınların, tuzağa düşürülüp, nasıl pazarlandığı” anlatılıyormuş!..
Bu dizinin “medya”ya gönderilen “tanıtım bültenleri”nde, büyük bir hata yapılıp; dizide “fahişe” rolü oynayan “Nur Sertaç”ın adı, yanlışlıkla “Nur Serter” yazılmış!..
Sizin anlayacağınız;
“Fahişe”nin adı “Nur Serter” diye yazılıp, gönderilmiş gazetelere!..
Kıyametler koptu tabii!..
Hemen RTÜK’e başvurup, o dizinin incelenmesini istediler... “Demeç”ler, “kınama bildirileri” derken, dizinin yapımcısı firma açıklama yapıp, dedi ki;
“Dizideki fahişenin adı Nur Serter değil, Nur Sertaç’tır... Tanıtım yazılarındaki hatadan dolayı özür dileriz!”
Arkasından RTÜK açıklama yaptı:
“Dizide, fahişe rolünü oynayan kadının adı Nur Sertaç’tır...
Nur Serter ismine rastlanmamıştır!”
Bereket ki, rastlanmamış!..
Yoksa, bu “CHP’liler” var ya;
“atv’nin yandaşlığı”(!)ndan hareketle, Başbakan Tayyip Erdoğan’ı bile hedef alıp, derlerdi ki;
“Dininin ve kininin dâvâcısı bir gençlikten neyi amaçladığınız şimdi anlaşıldı!”
Demek ki, siz;
Nur Serter’e “kin” besliyordunuz, şimdi ondan “intikam” alıyorsunuz!..
Derler miydi?..
Derlerdi!
Bereket ki;
Dizideki “fahişe”nin adının Nur Serter değil de Nur Sertaç olduğu çıktı ortaya da, “vaveylâ”lar yayılmadan, duruldu!..
Tamam, “vaveylâ”lar duruldu da, CHP’deki “kaynama”lar, “fokurdama”lar durulur, durdurulur mu?..
Hiç sanmıyorum...
“Tüzük Kurultayı”ndan sonra birileri “tasfiye” olacak ama, kim?..
O gün geldiğinde “yazdıydı” dersiniz!..
Ama yine “erken” yazdım!..
Benim de, tek suçum bu!..
İddianamedeki küfürler!
Dönemin Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, AK Parti hakkında “kapatma dâvâsı” açmıştı ya!.. Gerekçelerine “delil” yaptığı belgelerin çoğu “gazete kupürleri” ve o kupürlerin yer aldığı “internet siteleri”ydi ya!.. Bu yüzden kendisine, “Google Savcısı” filân denilmişti ya!.. Muhabirlerimizden Kenan Kıran, işte bu olayın farklı bir boyutunu yakalamış!..
Meğer, Abdurrahman Yalçınkaya; o haberleri “internet siteleri”nden değil de, “Hükümet aleyhinde kara propaganda” yapmak için kurulan “irtica.org.” gibi sitelerden almış, iyi mi?!?..
Biliyorsunuz, Emekli Org. İlker Başbuğ; bu “kara propaganda” sitelerine göz yummaktan dolayı, tutuklandı ve şu anda cezaevinde!..
O sitelerdeki “iftira”ları “delil” gibi gösteren Abdurrahman Yalçınkaya ise emekliliğin keyfini çıkarıyor.
Benim meselem bu değil... Benim meselem; o sitelerdeki “yorum”ları da iddianameye koyması!.. Hadi “gazete haberleri”ni aldın, peki be savcı bey; o “yorum”ları niye aldın?.. Ki, o yorumlar; ancak ve ancak bir “kâfir”in elinden çıkacak “küfür”lerle dolu!..
Allah’a küfretmiş adam, Peygamber’e küfretmiş, Namaz’a küfretmiş!.. Sen de onları, “delil” diye almışsın!..
Merak ediyorum, hiç mi yüzün kızarmadı?..
Bari, onları ayıklasaydın da, “küfürlere ortaklık” etmeseydin!..
Yazık!.. “Abdurrahman” adlı birine hiç yakıştıramadım.