28 Şubat’tan Balyoz’a, Sincan’dan Silivri’ye doğ
15. yılında ıskartaya çıkan post-modern bir darbedir 28 Şubat süreci. Iskartaya çıkmış post-modern darbe süreci derken bütün hesaplar görülmüş, sıkıntılar giderilmiş demiyoruz elbet. 28 Şubat’ın ıskartaya çıkmışlığı derken gelinen noktada sürecin aktörlerinin toplum nezdinde ne kadar itibarsız, hatta bir çirkinlik ve kötülük timsali olarak belirginlik kazandığını kastediyorum.
Yıldönümü vesilesiyle darbe sürecine dair bazı hususların altını çizmekte fayda var. Öncelikle 28 Şubat süreci bir geleneğin tezahürü, askeri vesayet zincirinin devamı olarak görülmelidir. 12 Eylül, 12 Mart, 27 Mayıs veya Tek Parti Dönemi gibi öncüllerinden 28 Şubat’ı ayrı düşünmek yanlış olur.
MGK: Herkes Laik-Kemalist Olacak!
28 Şubat’ta MGK kararlarıyla Erbakan Hükümeti’ne dayatılmak istenenler neydi? Hayatın tüm alanlarında laik-Kemalist ilkeleri hâkim kılmak üzere kanunî ve idarî tedbirleri yürürlüğe sokması istenen hükümete, toplumun temel hak ve özgürlüklerini hiçe sayması emrediliyordu.
Hükümetin toplumsal beklentilere uygun olarak MGK, TSK, TÜSİAD, YÖK, merkez medya, Kemalist sivil toplum ve sendikaların dayatmalarına karşı ayak diremesi büyük bir gerilim, hatta kaos-çatışma kaynağı sunuldu. Oysa gerilim ve çatışmanın kaynağı Kemalist ideoloji ve TSK başta olmak üzere paralelindeki diğer kurumlardı.
28 Şubat, bağımsız yargı, özgür basın, akademik hürriyet, sendikal mücadele söylemlerinin Karargâh’tan gelen bir talimatla “emir ve görüşlere hazır” hale geldiğinin tipik örneğidir. TSK’nın koordinatlarına en uygun siyasetçilik, sivil toplumculuk, sermayedarlık, sendikacılık, gazetecilik nasıl yapılırmış yakinen şahit olduk.
Esasen 28 Şubat, Kemalist ideoloji ve iktidar sınıflarının toplum nezdinde geçersiz ve itibarsız olduğunun, yani iflas ettiğinin ikrarı sayılmalıdır. Çünkü silah ve tehdit olmadan ayakta durmalarının imkân dahilinde olmadığı ancak bu kadar açık ve yüksek perdeden ilan edilebilirdi. Demek ki devletin tankı, topu, psikolojik harekâtı ne kadar kuvvetli olursa olsun, halkı yukarıdan aşağıya laik-Kemalist olarak inşa etmek bir kara ütopyadan ibaretmiş.
28 Şubatçılar Neden Sessizler?
Omuzlarındaki apoletlerin gölgesiyle, emirlerindeki tankların sesiyle bütün bir ülkeyi tedirgin eden, toplumun üzerine karabasan gibi çöken kudretli generaller nerelerde şimdi? Başbakan ve bakanları fırçalayan, gazete manşetlerini belirleyen, sivil topluma slogan ve yürüyüş istikameti belirleyen psikolojik harp uzmanı generallerin gök gürültüsü gibi ülkeyi inleten emir ve talimatlarını neden duyamaz, okuyamaz olduk acaba?
Atatürk ilkelerinin, Kemalist cumhuriyetin, çağdaş yaşamın teminatı olmakla övünen ve darbe, muhtıra, andıç, brifing, fişleme, provokasyon dahil her türlü faaliyeti sırtlanan şerefli Türk subaylarının sessizliğe gömülmesi hayra alâmet midir?
Başta Org. Karadayı ve Org. Kıvrıkoğlu olmak üzere mahiyetlerinde Karargâh’ta görev almış şerefli Türk subayları için ağır hastalık veya emri hak vaki olmadan savcılar harekete geçmeliler. Bu sessizliği bozmalı, ifadelerini almalı ve kendilerine en yakın mesai arkadaşlarının ikamet ettiği Hasdal ve Silivri yollarını açmalıdırlar.
Madem ki Ergenekon, Balyoz, İnternet Andıcı gibi darbe geleneklerinin arkasında 28 Şubat’taki balans ayarı duruyor; o halde çıraklar, kalfalar hesaba çekilirken ustalar, baş ustalar hesaptan azade tutulamaz.
Toplum nezdinde itibarlarının sıfırın çok altında seyrettiği malum elbet. Lakin halka namlu doğrultmanın, siyasetin üzerine tank sürmenin, psikolojik harekâtlar tertipleyerek iktidarı bürokratik oligarşinin elinde tutma zorbalıklarının cezasız kalmayacağının dost-düşman herkese gösterilmesi şarttır. Hesap sorulması için mahkemeleri harekete geçirecek olan siyasal ve toplumsal taleplerin yoğunlaşması gerekir.
Rövanş Değil, Adaletin Tecellisi İçin
Çokça sorulan soru şu: 28 Şubat’ın rövanşını mı almak istiyorsunuz? 28 Şubat’ın üzerine tank sürdüğü siyasal ve toplumsal kesimler intikam duygusu taşımak, bir devri sabık yaratmakla suçlanıyorlar. Hiçbir defterin açılmasını istemiyorlar. Hiçbir suçtan, günahtan, kabahatten hesap sorulmasın istiyorlar, ama nafile.
28 Şubat Salı günü Sincan’da tankların sürüldüğü güzergâhta HAS Parti öncülüğünde bir protesto yürüyüşü yapılacak.
İstanbul’da ise Beyazıt Meydanı’nda Özgür-Der, “28 Şubat Şefleri Balyozcuların Yanına!” çağrısıyla bir etkinlik yapacak. Katılım sağlamakla hayırlı bir iş yapmış oluruz.
Devlet eliyle halkın İslâmî değerlerine ve kimliğine karşı sergilenen çirkin zorbalıkları unutmadığımızı, rütbesi-makamı ne olursa olsun suçlulardan hesap sormaktan vazgeçmeyeceğimizi, adaletin bütünüyle tecellisinin takipçisi olduğumuzu bilmeyen kalmamalı.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.