Paşa niçin kendini öptürmedi?
İster inanın, ister inanmayın... Birazdan yazacağım başlığı, Sabah gazetesi attı.
Eski Sabahtan söz ediyorum.
Hani, Aydın Doğanın müesseseleriyle birleşip voltranı oluşturan ve tarihe dağıtım karteli lafını armağan etmiş sivil gazete...
Bu gazetenin başında, nedense hep gözden kaçırdığımız bir isim, Zafer Mutlu bulunuyordu.
Mesleğin en namlı iki yayın yönetmeninden biriydi.
Mehmet Ali Birand ve Cengiz Çandarın kovulması, insan hakları savunucusu Akın Birdalın kurşunlanması sonucunu doğuran Çevik Bir patentli andıç haberine, Türk matbuatında sadece iki genel yayın yönetmeni itibar etmişti.
Biri Ertuğrul Özköktü...
Ki, yıllardır andıç dayağı yiyip duruyor. Fakir bile, hiç yazmadıysa, en az iki yüz yazı yazmıştır.
Diğeri Zafer Mutluydu.
Bu mutlu ve şişman arkadaş, hiçbir zaman andıç ayıbına ortak olmadı. Özkök dayak yerken, hiç ortalarda görünmedi. Sindi, sustu, pustu. Ne sayarsanız sayın. Pekala, kendini ortalara atıp, Durun, biz kardeşiz... Dayağın bir kısmı da bana gelsin! diyebilirdi. Demedi. Andıçın harika bir gazetecilik çalışması olduğunu söyleyebilirdi. Söylemedi. Özür dileyebilirdi. Dilemedi.
Bir hususiyeti daha vardı Zafer Mutlunun...
Başında bulunduğu yayın organını dükkâna benzetiyordu.
Pazar Postasından Nihal Mete Üne verdiği röportajda aynen şunları söylemişti: Ne gazeteciliği kardeşim! Biz burada dükkan açtık, para kazanıyoruz.
Bir şey daha:
Dönemin Sabah gazetesi (ve patronaj), dükkân işini ciddiye almış olacak ki birden bankacılığa heves etti. Etibankı satın aldı.
Fakat, banka yönetmek, karargahtan gelen andıçları manşete taşımaya benzemiyordu. Dükkân işletmeye hiç benzemiyordu. Etibank battı. Sabah gazetesi ve yan işletmeler elden gitti. Patronaj (ve yönetim kurulu üyeleri) cezaevini boyladı. Ama zararda pay sahibi olan Zafer Mutluya bir şey olmadı.
En azından batması gerekiyordu.
Bir baktık, sıfırdan, yepyeni bir gazetenin sahibi olmuş...
Peki, bu nasıl oldu?
Bilmiyorum...
Zafer Mutlu anlatacak ki, bilebilelim nasıl olduğunu.
Lafı uzattığımın farkındayım... Genel yayın yönetmenliğini Zafer Mutlunun yaptığı Sabah gazetesinin bir başlığından söz edecektim.
Dönem 28 Şubat...
Medyada irtica haberlerinin geçit resmi yaptığı civcivli günler..
Başbakanlık koltuğunda Necmettin Erbakan oturuyor...
Komuta kademesinin başında ise Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı bulunuyor.
İkili bir toplantıda bir araya geliyorlar...
Erbakan, koltukta oturmakta olan Karadayıya elini uzatıyor ve öpüşmek üzere öne doğru eğiliyor... Ama o güne kadar her türlü irticai hamleyi başarıyla savuşturmuş Karadayı, uzak toka yaparak Erbakanı püskürtüyor.
Sabah gazetesi, bu nezaketsizliği, büyük haber olarak birinci sayfasından duyurdu.
Başlık, ister inanın ister inanmayın, aynen şöyleydi: Karadayı kendini öptürmedi...
Karadayının uzak tokasını zafer havası içinde sunan Zafer Mutlunun Sabah gazetesi, bir süre sonra, dayanamayacak, siyasi krize rağmen Türkiyedeki ekonomik büyümenin Avrupalıları bile şaşırttığını yazacaktır. Hiç utanmayacaktır...
Karadayı Paşa, kendini öptürmeyerek anlamlı bir zafere imza attı ama bankaların içini boşaltarak Türk halkını öpücüklere boğan soyguncu taifesine, Bir dakika, ne oluyor? diyemedi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.