Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Sen kimsin ki, şikâyetçi olacağım!

Sen kimsin ki, şikâyetçi olacağım!

Hayır kardeşim, zil takıp oynamıyorum... “İntikam soğuk yenen bir yemektir” türünden “sinik” numaralara yatmıyorum... “Daha beter olsunlar” demiyorum...

İzliyorum...

Rezillikler, kepazelikler izlenir ancak...

Müdahil olunmaz...

Nasılsa her dönem, kendi “itirafçısını” çıkaracaktır...

Çıkardı nitekim...

Hangi bakana hangi şerefsiz iftiranın atıldığı, kimlerin şantajla koltuğundan edildiği, karargâhta pişen haberlerin hangi “editoryal dönemeçlerden” geçerek manşete çakıldığı, hangi duayen gazetecinin hangi paşayla daimi teşrik-i mesai halinde olduğu, en dürüst ve ilkeli bilinen gazetecinin patronundan “giderim ha” tehdidiyle kaç milyon dolar cukkaladığı...

Bir bir ortaya dökülüyor.

Dahası da gelecek...

28 Şubat soruşturması yaklaştıkça, daha ne rezillikler, ne pislikler ortalığa saçılacak.

İzninizle, bu rezillikler ortamında topa girmeyeyim ben.

Dediğim gibi, izlemek istiyorum.

Daha düne kadar içtikleri su ayrı gitmeyen ve kader ortaklığı yapmış müntesipler, birbirlerini “şerefsizlikle”, “alçaklıkla”, “ihanetle”, “adam satmakla” suçluyorlar.

Benim ekstra çaba göstermeme gerek yok...

Birbirlerini imha ediyorlar.

Birbirleri hakkındaki ithamlar da doğru üstelik.

Hazır konu açılmışken, bir de dileğimi aktarayım.

Kulağı delik gazeteciler, “28 Şubat soruşturması” çerçevesinde, birtakım gazetecilerin “bilgisine” başvurulacağını söylüyor. Bazıları da tutuklanacakmış...

Ben herhangi bir liste görmedim... “Tutuklu adayı” herhangi bir isim de bilmiyorum.

Dileğim, bu soruşturmanın bir “sürek avına” dönüşmemesi, her şeyin hukuk çerçevesinde yürümesi ve bir “Nedim Şener-Ahmet Şık faciası” yaşanmaması...

Kendi çapında bir mağdur olarak, 28 Şubat sürecinde bana gadrettiğini düşündüklerimden müşteki olmayacağım, kimseyi parmakla göstermeyeceğim, “bana şu fenalıkları yaptılar” demeyeceğim, zaten kendi kendilerini imha etmekte olan müntesiplere bir tokat da ben vurmayacağım.

Hayatımda, kimseden müşteki olmadım.

Hiçbir meslektaşımla yargı önünde hesaplaşmadım.

Basın polemiklerini “ek gelir” fırsatına dönüştürmedim.

Kimsenin parasını almadım.

Kimsenin maaşına haciz koydurmadım.

Küfredenler oldu, hedef gösterenler oldu, “ihbar” edenler oldu, iftira atanlar oldu, kişilik haklarıma saldıranlar oldu, maaşıma haciz koyduranlar oldu, “Süper NATO” örgütünden para aldığımı iddia edenler oldu, “karanlık oda” mensuplarıyla kafa kafaya verip “özgün” ve “el değmemiş” tevatürler üretenler oldu, müstear ismin arkasına gizlenip yüreksizce dedikodu yazıları yazanlar oldu, asparagas haberlerle itibarsızlaştırmaya ve gözden düşürmeye çalışanlar oldu...

Hepsi de bu mesleğin saygın ve itibarlı kalemleriydi...

Dönüp bakmadım bile.

Dönüp bakmayı “tenezzül meselesi” saydım.

Postmodern darbe sürecinin “muhbir” generalinden bile şekvacı olmadım... Avukatları ve haciz memurlarıyla maaş bordroma dadanan Mehmet Yakup Yılmaz’lara, Doğu Perinçek’lere, konseyci gazetecilere, kendi adamlarını “şerefsizlikle” suçlayan büyük patrona mı dönüp bakacaktım?

Elimde çok şükür kalemim vardı.

İcaplarına “kalemimle” baktım.

Dolayısıyla, müşteki değil, mağrurum...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi