Anadolu’ma Yürek Seferi
Konferanslar vermek üzere, yıllardır, Anadolu’muzu karış karış geziyorum...
Özellikle son birkaç aydan beri seyahatlarım iyiden iyiye hızlandı. Gerçek bir koşturmaca içindeyim. Buna rağmen yetişmekte gerçekte yine de zorluk çekiyorum. Çakışmalar yüzünden kabul edemediğim bir sürü konferans talebi var...
Anlayacağınız, hayatım tam bir koşturmaca içinde geçiyor... Çok şükür şimdilik sağlığım yerinde, dayanabiliyorum...
Geçtiğimiz Şubat ayı içinde en az kırk yerde konuştum. Anadolu’nun pek çok iline ve ilçesine gittim. Kâh saray hayatını, kâh toplum hayatını, kâh aile hayatını anlattım. Tarihten örneklerle geçmişin güzelliklerini güne taşımaya çalıştım. Sayısız «büyük insan» yetiştiren «Osmanlı İnsan Projesi»ne dikkat çektim. Çocuk yetiştirmede örneksiz kalan anne-babaların önüne kalıcı örnekler koydum.
Programlarım Mart ayı içinde de yoğunlaşarak sürecek. Mart’ın tüm günleri dolu. Ağırlıklı olarak konu, İstiklâl Marşı ve Çanakkale Zaferi. Malum: 12 Mart İstiklâl Marşı’nın TBMM’de kabulünün, 18 Mart ise Çanakkale Zaferi’nin yıldönümü...
Gitmem gereken pek çok merkez, pek çok üniversite ve lise var. Hepsine yetişmeye çalışıyorum. Sağlığım elverdiği ölçüde «bilginin zekâti»ni (eskilerimiz böyle derdi) vermek amacındayım.
Gittiğim yerlerde görebildiğim kadarıyla Anadolu insanı kıpır kıpır. Salonlar hınca hınç. 28 Şubat sürecinin korkuları da, tortuları da aşıldı. Her kesimden insanlar, üzerlerine atılmış ölü toprağından kurtuldular. Bu iyi bir gelişme...
Bu arada sevindirici bir husus olarak kaydetmeliyim ki, bir çok belediyemiz kültürel programlara ağırlık veriyor. Kültür adamlarını çağırarak halka açık mekânlarda konferanaslar, seminerler, açık oturumlar yapıyorlar. Ecdad sanatlarını ücretsiz öğretiyorlar. Bunu minnetle kaydetmek isterim...
İşin bir de üzücü yanı var tabii: Diğer bazı belediyeler şarkıcı-türkücü çağırarak vur patlasın, çal oynasın havası yayıyorlar. Bu çok gereksiz. Çünkü her şehirde bol miktarda eğlence yeri var. Ama kültürel programların sayısı çok az. Halka böyle bir tercih sunmak lâzım...
Ayrıca: Geleceğin, kültürel bağlamda da Avrupa’yı yakalamış Türkiye’sini, eğlence programlarıyla inşa etmek mümkün değildir.
Öte yandan, tüm aydınlarımıza şöyle seslenmek istiyorum: Anadolu’ya gidin. Sizi eğiten, okutan (vergileriyle) insanınızla tanışın. Sizi yıllardan beri okuyan, dinleyen okurlarınız ve dinleyinizle yüz yüze gelin. Dertleşin onlarla. Değer verdiğinizi hissettirin.
Biliyor musunuz Anadolu, medyanın kümelendiği büyük kentlerden göründüğü gibi değil. Diyarbakır’da üniversitede verdiğim konferansı unutamıyorum. En küçük ve sıradan kıpırtıların abartılarak yansıtıldığı Diyarbakır, medyada gösterildiği gibi «huzursuz» bir kent değil, tam bir huzur kent... Yaşamak lâzım.
Kısacası, medyatik saptırmalara rağmen, Anadolu insanının yüreği hâlâ sağlam. Hâlâ içinde eski cevherini taşıyor ve Anadolu kimliğinde «Osmanlı varlığı»nı yaşıyor.
Bu yüzden büşük şehirlerdeki insanlar kadar yakınmıyor, ağlamıyorlar. Onları tanıdıkça ufkumun açıldığını, yüreğimin zenginleştiğini itiraf edeyim.
Keşke belediyeler yazarla halkı daha sık buluştursalar. Öyle ya, işleyecek öyle çok konu var ki, salt İstiklâl Marşı’mızın kabulü, ya da Çanakkale Zaferi’nin yıldönümü münasebetiyle yapılan programlarla hayatı sınırlamamak lâzım...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.