Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Müslümanım, yedi yıldızlı otel müşterisiyim! (3)

Müslümanım, yedi yıldızlı otel müşterisiyim! (3)

“Dindar Müslüman”lar için tasarlanan yedi yıldızlı otele hayalen gidiyorum. Bir görevli ile bana ayrılan “kral dairesi”ne çıkıyorum...

Her şey mükemmel, muhteşem!

Görevli hem konuşuyor, hem de valizimdeki elbiseleri gardıroba asıyor. İstersem elbisem temizlenip ütülenecek, ayakkabılarım boyanacak, çamaşırlarım yıkanacak...

Şu lâzım oldukta şu numarayı, bu lâzım oldukta bu numarayı tuşlamam yeterli olacak...

Zaten kapımda bana özel bir görevli yirmi dört saat bekleyecek, “gak” deyince su, “guk” deyince yemek getirecek...

Anlata anlata bitiremiyor: Sauna, Fin hamamı, Türk hamamı, masaj, kuaför, cilt bakımı, egzersiz salonları, müzik salonu, sinema salonu...

Ha, bazı akşamlar konukların yararına konferans da varmış: O akşam Yavuz Bahadıroğlu isimli bir yazar gelecekmiş ve “Sade Yaşam” konusunda konferans verecekmiş. Gitmek ister miymişim?

İstemediğimi söylüyorum.

“Yedi yıldızlı otelin tadını çıkaracağım” anlamında, “Yorgunum, dinleneceğim” diyorum.

Oysa fakir ve önemsiz biriyken bu tür konferansları kaçırmazdım. Hatta organize ederdim. Yeni şeyler öğrenmekten zevk alırdım. Ama artık gereksiz... Benim kadar varlıklı birine kimse neler bildiğini soramaz. Ne desem “keramet” sayarlar.

“Şeyh uçmaz, mürit uçurur” derler ya, asıl uçuran para!

Son anda aklıma geliyor:

“Kıble ne taraf?” diye soruyorum görevliye.

Gösteriyor. Zaten odamda seccade, tespih, takke ve Kur’an-ı Kerim de var. Bu otel “dindar Müslüman”lara hizmet veren bir otel. Bu yüzden tüm dini ihtiyaçlar düşünülmüş. İstersem hafız bile tedarik edebilir, istediğim saatte gönderebilirmiş.

İstemiyorum: Övünmek gibi olmasın, ama Kur’an’ı hafızlardan daha iyi okurum. Teşehhüt miktarı hafızlığım bile var.

Görevli çıktıktan sonra, pencereye gidiyorum. Perdeleri açıp on sekizinci kattan aşağıya bakıyorum. İnsanlar küçücük: Küçücük insanlar oradan oraya koşturuyorlar.

“Para kazanın be!..” diye çıkışıyorum tepeden, “Müslümanlar da zengin olmalı, zengin olup kâfirleri geçmeli.”

Sonra kral dairemi dolaşıyorum. Her şey mükemmel ve muhteşem...

Her ayrıntı düşünülmüş...

İnsan kendini cennette hissediyor.

¥

Şimdi soru şu: Fani dünyada bunca lüks ve ihtişam içinde yaşayan “Müslüman”larda cennet isteyecek yüz kalır mı?

Kalır: Çünkü yüzsüzlüğün sınırı yoktur!

¥

Sözün burasında hayallerimden uyanıyor, gerçeğe dönüyorum...

Filistin’de çocuklar bombalanıyor, Somalili Müslümanlar açlıktan kırılıyor, depremin ve selin vurduğu insanlar yokluk içinde ölüp gidiyor, nüfusumuzun bir bölümü açlık sınırının altında yaşıyor.

Ne yapabilirim ki? Zekâtımı, sadakamı veriyorum; bu tür haberler izlediğimde samimiyetle “vah vah” çekiyorum; televizyonlarda, garibanlar için para ve eşya toplama kampanyaları açıldığında mutlaka katılıyor, firmalarım adına bağışta bulunuyorum; böylece hem firmalarımın, hem de kendi kendimin reklâmını yapıyor, üstelik sevaba da giriyorum...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi