İstiklal Marşı bağımsızlığımızın mührüdür
Abant toplantısının oturumlarından birinde, insan hak ve hürriyetleri konuşulurken, sol zihniyetli birisi anlattı.
Bundan çok seneler evvel Avrupalı bir yazar Diyarbakır’a gitmiş. Bölgede yaşananlarla ilgili kitap yazmış, kitaptan şöyle bir olay anlattı.
12 Eylül’ün ateşli olduğu senelermiş, okulun birinde İstiklâl Marşı okunurken, iki kişi caddede yürüyormuş.
Polis hemen çevirmiş ve “Siz niye İstiklal Marşı okunurken durmuyorsunuz” demiş ve kimliklerine bakmış.
Yürüyenlerden birisi Orta Anadolu’danmış, onu bırakmış, diğer şahıs Diyarbakırlı olduğu için ona sorular sormuş.
Çok yalan duydum ama bu kadar kırk bin kuyruklusuna hiç rastlamadım. Velev ki bir an için doğrudur diyelim.
¥
Bir kere İstiklal Marşı, bütün bir milletimizin bağımsızlık marşıdır. Kendisini bu topraklara ait hisseden herkesi, doğal olarak; saymak, sevmek ve sahiplenmek durumundadır.
İkincisi; Mehmet Akif Ersoy, bu milletin münevveridir, mü’minidir, âlimidir, vatanseveridir, milletseveridir. Ve Milli Mücadele’nin kazanılmasındaki en büyük güçtür.
Sorguya çeken güvenlik görevlisinin yaptığı doğru değil ama “ne olurdu onlar da marşın anlamı ve Akif’in hatırasına duruverselerdi, incileri mi dökülürdü.”
Peki, halkımızın sahip çıktığı milli bir meseleye karşı durmak ve huzursuzluğa sebep olmak, hangi hak ve hürriyete sığar?
Benim değerlerime küfrederek hak ve özgürlük mü kazanılır? Hak ve özgürlük isteyenler, kendi değerlerine başkalarının sahip çıkması için mücadele etmiyorlar mı?
¥
Şimdi bir İstiklal Marşı hikâyesi de benden.
Hasanoğlan Öğretmen Okulu’na girmek için sınava katılmışım, 400 küsur öğrencinin içerisinde ilk 5’e girmişim, bir süre sonra mülakata çağrıldım.
Rahmetli dedemle ilçeye gittik, resmi bir binaya girdik ve imtihan komisyonunun huzuruna vardım, çeşitli sorular sordular.
Her soru cevabını bulunca bir soru daha geldi. “İstiklal Marşı’nın ilk iki kıtasını, okuldaki gibi değil de konuşur gibi okur musun” dediler.
Benim de gevezeliğim tuttu; “İsterseniz 10 kıtasını bile okurum” dedim.
Komisyondakiler şöyle bir durakladı. Kiminle geldiğimi sordular, “dedemle” dedim. “Dedeni çağır” dediler.
Dedemi çağırdım, şöyle bir baktılar ve “Falan ulema imiş zaten belli dediler.”
Bir şey anlamadım bu sözden. “Çık” dediler, çıktım. Rahmetli elimden tuttu, çarşıya doğru yürürken dedeme; “Senin adın Ulema mı” dedim.
Dedem; “Yok oğul, o başka bir şey, benim torunum olduğun için seni okula almayacaklar” dedi.
Hakikaten de öyle oldu. “Ailem Müslümanmış, benden solcu olmazmış.”
Bağımsızlığımızın marşını ezberlemenin suç olduğunu küçük yaşta öğrenmiştim.
Bırakalım bütün bunları bir tarafa, malum zihniyet sahipleri eğer ellerinden gelseydi Akif’i yok edeceklerdi. Akif neden gitti Mısır’a?
Ey Boğazda kafa çekip, Diyarbakır’a ağıt yakan Zerdüşt kafalı sosyeteler, siz nerenin türküsünü çağırıyorsunuz? Geçelim.
Milli Marşı’mızın 91. yılı hayırlı olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.