Ekrem Dumanlı’ya Sual:
“Aydın Doğan 28 Şubat’a Direniş Gösterdi” mi?
Anadolu’da onbinlerce dindar insanın, tasavvuf hüznü taşıyan ilm ü nasihatleri, vaaz ve kitaplarıyla gönülleri fetheden Hocaefendi’nin hizmet ve hatırına istinaden, âşina olduğu gazetelerden ayırt etmeden okuduğu Zaman Gazetesi’nin Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı 12 Mart 2012 tarihli talihsiz yazısıyla grup asabiyesi olmaksızın umum dindar kitleyi üzmüş ve hayrete düşürmüştür.
Bahtsız yazısında 28 Şubat’ın zulümkârlığını tasvir eden ve o meşum dönemin darplarıyla acıyan yerlerimize merhem olacağı hissini veren ifadeler, yazının ortasında utanç veren cümlelerle Aydın Doğan medhiyesiyle devam etmeye başlayınca acıyan yerlerimiz daha da acımaya başladı:
“...Dönemin kudretli generali, Doğan Grubu’na gelip yazarları topyekûn aydınlattığında (!) komutana medhiye düzenler olmuştu. Şimdi o övgücülerin adı bile zikredilmiyor. Halbuki mâlum o görüşmelerde hakperest yorumlar yapan bir düşünce insanına tek destek veren kişi Aydın Doğan’dı; bunu görmezden gelmek hata olur kanısındayım. Doğan Grubu yetkilileri, o dönemde yanlış ve üzücü bir yayın politikası izlemiş, pek çok hataya imza atmıştır; lakin bunların faturasını Aydın Doğan’a kesmek ve onu linç etmek de yanlış...”
Millet-i beyzâ ve İslâm medeniyeti anlayışını esas alan grup ve kuruluşları, cemaat ve tarikatları topyekûn kucaklayan fikrimize inanan insanlar, adı geçen yazarın Zaman Gazetesi kitlesini şüpheye düşürdüğünü sorarlarsa ne cevap vereyim? Endişem, cemaat ve Zaman Gazetesi mensubu oluşumdan değil aslâ! Farklı metodlardaki İslâmî hizmetin Türkiye’ye faydasına inanan karınca çapındaki mesuliyet duygumun kabarmasındandır.
Zaman Gazetesi’nin Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı’nın, perhizin hasmı olan lahana turşusunu sofrasına koyup yemesini, fikir ve izzet sahibi gençlere nasıl anlatayım? Öyle ki, ayırt etmeden İslâm medeniyet dâvasına harç koyan herkesi sevip saymak, bir şemsiye altında toplanan unsurlar olarak görmek şiarımızdır. Unsurlardan birinin nakısası içimize dert oluyor bizim.
28 ŞUBATÇILARIN CELLÂTLIĞINI YAPAN AYDIN DOĞAN’I ÖVMEK HAYSİYETSİZLİKTİR
Ekrem Dumanlı’ya yüreğimden fışkıran bu düşüncelerle sorarım: Sana mı düştü Aydın Doğan’ı övmek! Güzide insan Hocaefendi’nin hürmetine okunan Zaman Gazetesi’nin Yayın Müdürüne mi kaldı 28 Şubat darbecilerinin sözcülüğünü yapan Hürriyet’in patronunu savunmak! Basiretini ve ferasetini mi kaybettin?
Yeni Akit ve benzeri gazeteler gibi, dindar kitlelerin sözcülüğünü yaptığına kanaat ettiğim Zaman Gazetesi’ndeki her yazıyı hesabını verecek şekilde yazmak gerekmez mi? Her hatalı davranış, diğer İslâmî grupların hasedine sebep olmaz mı?
Hocaefendi’nin emek ve fikirleriyle tecessüm eden bunca hizmeti bir yazıyla gözden düşürmeye ne hakkın var? Senin ne işin olabilir Aydın Doğan’la? 28 Şubatçı Türkiye kaatillerinin Pravda’lığını yapan, mürailerin ve bukalemunların elebaşı bir medya patronunu temyiz etmek sana vazife midir?
Neden icap etti durup dururken Aydın Doğan’ı yazınızda takdir etmek? Bir şeylerin hesabı içinde hareket ediyorsan şayet veyl sana! Siyaset ve ticaret cemaatin ağız tadını ve dolayısıyla mevkutelerine olan samimiyeti de bozar.
Türkiye’de İslâm’ın hâkim bir medeniyet olmasını isteyen herkes kendi hizmet çizgisinde yürümeli, fakat aslâ karşı tarafa, yani 28 Şubatçı ve benzeri canavarlara tahabbüb etmemelidir.
Nasrettin Hoca’ya sormuşlar: Helâda yiyecek yenir mi? Yenir yenmesine de, başka bir şey yediğinizi zannederler, demiş. Edep çizgisini aşmak için anlatmadım bu fıkrayı. Bir anlamda Aydın Doğan’ı meşrulaştırma mesajı veren bu yazı, fıkradaki gibi yanlış anlaşılmaya meydan verecek cinstendir.
BASİRETSİZLİĞİN ADI: HÜSEYİNLERE KARŞI YEZİD’LE İŞ TUTAN MEDYA PATRONUNU TEMYİZ ETMEK
28 Şubat’ın kurtlaşan generallerine yaltaklık eden, kurtlarla bir olup kuzuyu yiyen, Hüseyinlere karşı Yezid’le iş tutan bir medya patronunu övmek nereden aklına geldi? Kurtlar ve akrepler övülür mü? Bu yaratıkların dostluğu olur mu? Akrep, sırtında ırmağı geçtiği herkese dost görünür, kıyıya çıkınca sokup öldürür. Övdüğün medya patronu bu karakterde birisidir.
Müdürlüğünü yaptığın gazetenin geçmişini ve câmi cemaatından öğretmenine, işçisinden esnafına kadar onbinlerce insanın abone olarak verdiği desteği, Türkiye’nin en namussuz medya grubunun sahibini temyiz ederek lekeleyemezsin!
“Aydın Doğan 28 Şubat’a direniş gösterdi...” Bu ne menem iğreti duran bir ifade böyle! Hangi saikler altında bu cümleyi yazabilir bir insan? Kargaları dahi güldüren, laikçi kesimin bile alay etmesine sebep olan bu utanç cümlesini yazarken neyi düşünüyordun?
Aydın Doğan’ın Hürriyet’inde 28 Şubat öncesi ve sonrasında atılan zehirli manşetleri okumadın mı hiç? Siyasetteki üslûbunu tutmasanız da devrin başbakanı Erbakan’a “çek elini iblis” diyen bir general bozuntusunun ifadesini ve “icraatın içinden” programına “Yalan Rüzgarı” diyerek manşet yapan Hürriyet’in sahibine kelimelerle gülücük dağıtmak haysiyetsizliğin tâ kendisidir. Kim yazdırdı o şerir manşetleri? Patron izin vermese atılır mıydı o manşetler? Bu nasıl körlük böyle!
DİNDAR KİTLEDEN DESTEK GÖREN ZAMAN GAZETESİ’NDE AYDIN DOĞAN’I AKLAMAK HAİNLİK DEĞİL MİDİR?
27 Mayıs 1960 darbesinden bugüne daima derin devletin ve generaller oligarşisinin vesayetiyle yayın çizgisini sürdüren ve patronun değişmesiyle bu yayın politikasının aslâ değişmediği bir gazete olan Hürriyet’in Aydın Doğan’ın patronluğunda da aynı şenî vazifesini sürdürdüğünü, 28 Şubat’ta kurtlaşan generallerin emriyle nice tahrik edici manşetler atıldığını sen nasıl unutursun!
Böylesine şenaat yayan bir gazetenin patronunu, Türkiye’nin her dindar kesiminden destek gören Zaman Gazetesi’nde övmeye ne hakkın var? (Bu yazıyı okuyanlara hemen beyan ederim ki, Zaman Gazetesi’ni yücelttiğim ve büyük vasıflar biçtiğim anlamı çıkarılmamalı lütfen. Yukarıda bahsettiğim üzere İslâm medeniyet dâvasına hizmet ettiğine inandığımız şu veya bu derecedeki unsurlardan biridir sadece)
28 Şubat talanında bankaların içini boşaltanların, Anadolu sermayesinin kökünü kurutmaya çalışanların, iktisadî durumumuzu baltalayanların, dinimize saldırıp rızkımıza göz dikenlerin, milyonlarca kız çocuğumuzun başörtüsü yüzünden istikbâlini karartan vandalların gazetesi olan Hürriyet’in patronunu niçin aklama gereği duydun?
Müdürü olduğun gazetenin geçmişine ve çizgisine iyice bakmalısın. On tane ırmağı geçip bir derede boğulmak basiretsizliktir. Eğer şartlar gereği düşmanla “müdara” yapmayı düşündüysen, âlimlerden okuduğuma göre fıkıh bakımından bu tavrın “müdara” şartlarını da ihtiva etmez. Yaptığın düpedüz mürailiktir.
Bu medya patronunun tihniyetini ve kimlerin safında olduğunu bilmiyor musun? Kepkepi yılanından daha tehlikeli en gizil güç medya patronunu masum gösterirken, dinine, cemaatına ve imanına zarar vereceğini düşünmedin mi hiç? Anlaşılıyor ki recüliyet yok sende. Recüliyet sahibi olamayanlar Müslüman da olsalar, vazifelerinde dik duramazlar.
Övdüğün medya patronunun 28 Şubat’taki faaliyet ve beyanlarını bir bir sıralasam size, buradan İstanbul’a yol olur. Şu manşetlerin benzerlerinden klasörler dolusu göndersem size nedamet gösterir misin?:
6 Şubat 1997 tarihli Hürriyet: “Ordu Görevimizi Yapıyoruz”
19 Şubat 1997 tarihli Hürriyet: “Türkiye Laik Kalacak”
20 Şubat 1997 tarihli Hürriyet: “RP Şimdide Gata’ya El Attı...”
24 Şubat 1997 tarihli Hürriyet: “Sokakta Hiddet Var”
28 Şubat 1997 tarihli Hürriyet: “Tarihi MGK toplandı”
Bu ülkenin yüzkarası medyanın bir ayağı olan Hürriyet patronunun şarlatanca “Fadime Şahin konusunda MİT ve Emniyet bizi kullanmış olabilir...” ifadesinin benzerlerinden yığınlarca postalasam size oturup saçını başını yolar mısın?
EKYAZI:
ŞEHR-İ MARAŞ’TA KÜLTÜRÜN HASBÎ TEMSİLCİLERİ-4
Sütçü İmam Üniversitesi Kamu Yönetimi Kültür ve Medeniyet Topluluğu grubundan Ahmet Eralp, Bekir Büyükkurt, Mehmet Can Tezekici, Yasin Keskin, Oflu Süleyman Kılıçbay ve Hataylı İsmail gibi fikirli öğrencilerin emeği geçen ve Türkiye Yazarlar Birliği K. Maraş Şube Başkanı öğretim görevlisi İsmail Göktürk’ün koordinatörlüğündeki değerli programların bu haftasında “Tarihe Adanmış Bir Ömür: Ord. Prof. Mükrimin Halil Yinanç Hayatı ve Eserleri” adlı program vardı.
Programa âli sebeplerden dolayı yetişemedim. Türkiye Yazarlar Birliği Şube Başkanı İsmail Göktürk’le programın bitmesinden hemen sonra KSÜ Mükrimin Halil Yinanç Kütüphanesi Müdürü şair ve hikâye yazarı Hasan Ejderha’nın her köşesinden kitap kokusu gelen odasında sohbet ederek öğrendiklerimi paylaşmak istiyorum:
Anlatılanlar az da olsa okuduğum mevzulardı. Cumhuriyetin ilk yıllarında başlayan Selçuklu Dönemi Türk-İslâm Tarih hocalığı 1961’de vefatıyla biten Mükrimin Halil Yinanç’ın akıllara durgunluk verecek şekilde topladığı binlerce el yazma ve eski eserleri, ailesinin Elbistan’da onun adına kurduğu “Elmühay” (Mükrimin Halil Yinanç Aile Vakfı) tarafından KSÜ Kütüphanesine daha önce bağış yapılmış ve üniversite kütüphanesine onun adı verilmişti.
Programda yeğeni ve aynı zamanda “mânevî evlâdı” olan okutup büyüttüğü tarihçi Prof. Dr. Refet Yinanç’la Elmühay Vakfı Başkanı Tacettin Yinanç ve Yrd. Doç. Dr. İlyas Gökhan birer konuşma yaparak merhum tarihçinin ilmî meziyetlerini anlatmışlar.
Konuşmacılardan, Nurettin Topçu mütehassısı emekli Yrd. Doç. Dr. Mustafa Kök, Mükrimin Halil Yinanç’ın tarih anlayışı ile Anadoluculuğunu anlatmış. Mütefekkir Nurettin Topçu gibi isimlerin de yer aldığı “Anadolucular” hareketi içinde yer alan merhum tarihçinin çok da gündeme getirilmeyen yönlerini gündeme getirmiş Mustafa Kök Hoca. Merhumun belki de en çok merak edilen yönü bu başlıkta toplanıyordu.
Hâsıl-ı kelâm; zengin tarih, hâtıra ve eski kitap bilgilerinin aktarıldığı programın, Hafız-ı Kur’an ve İmam Maraşlı Sakıp Hocanın ud ve kanun eşliğindeki sanat mûsikisinden seçme şarkıları icra etmesiyle son bulduğunu öğrendim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.