Newwwroz
Bana değil ey kurdeşen dökenler, TDK’ya sorun seslere karşılık bulamadığınız Türkçe’nin hesabını! Yok, madem hızınızı alamayıp cami duvarına yanaştınız! Alın size bir değil, iki değil, üç tane “w”! Tüm “Q”lar da sizin olsun! Şimdi rahatladınız mı “W” fetişistleri? İçinizin yağları eridi mi, “Q” da dedim bakın? Umarım, artık bu uyunmuş, nevrotik yazışmalarınızdan kurtulurum!
Alayınız kafayı üşütmüş, alayınız deli! Sanki TDK’nın dilde erozyon yaratması bir tek sizin dilinizde tüy bitirdi. Hani Muhammet ismindeki “h”nin aslına uygun telaffuzu? Kabiliyetin “kaf”ını, “kitap”ın “k”siyle çiftleştirmediler mi? O halde değirmenlere kılıç sallayacağınıza TDK’ya da iki protesto maili çekse ya içinizden birileri?
Bu ne gereksiz bir “W”, “Q” psikopatisi? Hani sadece müktesebatı olmayan birkaç kişinin dayatması olsa anlarım ama sizdeki tam anlamıyla bir “W”, “Q” fetişizmi! Resmen bulaşıcı bir delilik tipi!
Yok, “W” es geçtin, yok, “Q” düşmanı mısın? Maksatlı olarak mı yanlış yazıyorsun? Soyun sopun nedir? Ne biçim Diyarbakırlısın? İn misin cin misin?
Hadi yanıt vereyim de adam gibi anlayın! İn değil, cinim! Hem öyle bir cinim ki; bir çarparsam, neye uğradığını şaşırır sizin gibileri! O zaman idrak yollarınızdaki tıkanıklık da açılır! Sivrisinek saz gelir! Davul zurna çalmasam da anlarsınız neyi kastettiğimi!
Bakın işte yazıyorum inler! Nevroz kelimesini yazarken “w”ya yaptığım ne ise, Ramazan derken “z”ye yaptığım şeyle aynı! Yani kullandığım kelimeleri, Türkçe’deki harflerle yazmak durumundayım! Gerçi, sivil itaatsizlikle valiliğin yasakladığı “Nevroz” alanına akmayı başardığınıza göre, TDK’nın geçitsiz kurallarını da ihlal edersiniz bu gidişle!
Alın size mis gibi TDK! Harflerinizin hesabını onlara sorun ele uyuzluk edeceğinize!
Nevroz ve Diyarbakır Valiliği
Başörtüyü siyasallaştırmayın derlerdi. Biz de, yasaklamasaydınız siyasallaştırmazdık diye karşılık verirdik! Çünkü haklarımız elimizden devlet eliyle alınmıştı! Şiddet eğilimi göstermediğimiz sürece ne söylesek haklıydık!
Şimdi Nevrozu siyasallaştırmayın dediğimiz zaman aynı yanıtla karşılaşıyoruz. Nevrozu kutlamak hakkımızdır! Vaktiyle yasaklamasaydınız, siyasallaştırmazdık diyorlar!
Haklılar! 12 Eylül’de, Diyarbakır zindanlarında, bir dil uğruna işkence çeken onca insan var!
Gerçek olan şu ki; halkın kendisi için var olduğuna inanan devlet, doğru olarak belirlediklerini, halka mutlak doğru diye dayattığı sürece halk isyanları önlenemez! Ancak, halkı için var olabilen devletler sosyal sorunlarını çözmeye güç yetirebilirler!
O halde devletler, halkına özgürlük sağlarken eli sıkı davranmamalı! Korkmamalı halkın istek ve beklentilerine karşılık olmaktan! Birileri arka bahçesi diye kullanacak endişesiyle, halkların hukuku konusunda saplantılı olmamalı!
Aksi halde, vaktiyle bize reva görülen zulmü, başkalarına reva görerek hayati yanlışlıklar yapılır. Bu da kaşıkla toplanılan güvenin, kepçeyle dağıtılması anlamını taşır!
Devlet eliyle baskı uygulamak, bir halkta ancak ve ancak devlete karşı kin, öfke ve de nefret uyandırır! Baskı ve yasakla halkı nezdinde kabul gören bir devlet var mıdır?
Devletin bir kısım halka uyguladığı baskı ve yasaklar, onlarda marjinal grupların arka bahçesine sığınma iç güdüsü uyandıracaktır. Şimdi soruyorum istediğimiz bu mu? Yasakla çok şey kaybedildiği kesin! Peki, ne kazanıldı?
Meydanların haline bakarken düşünüyorum da, Nevroza izin verilseydi belki de alana giren göstericilerin ve sivillerin denetimi çok daha kolay yapılırdı! Devleti, halk nezdinde zalim göstermeye çalışan PKK yanlıları da bunu sermaye yapamazdı!
İzin verilmedi... Şimdi her yerde, BDP’nin bilediği öfkeli, nefret dolu göstericiler...
Geri verin!
Çok değerli meslektaşlarımız Âdem Özköse ve kameraman Hamit Coşkun Suriye’de kayıp! Ailelerinin ne halde olduğunu tahmin edebiliyorum! Suriye’de, sağ duyunun galip geleceğine inanıyor, Suriyeli kardeşlerimizce, (herhangi bir dış provokasyon olmazsa eğer) iade edileceklerine kuvvetle inanıyor, ailelerine kavuşmaları için dua ediyorum.