Bülent Arınç üzerine
Azıcık da farklı detaylarda dolaşalım ve “kabul edilir nükteler” yazalım. “Ehli iman olduğu halde Bülent ağabeyi sevmeyen kaç kişi vardır” doğrusu merak ediyorum. Fakat nazar değmemesi için de “sevmeyenlerinin” olmasından yanayım.
Kendi adıma ben çok seviyorum ama onun beni sevip sevmediğini bilmiyordum. Sevdiğini anlamam bana biraz pahalıya mal oldu. Utandım, sıkıldım, asansörde olmasaydım, kaçacak yer arardım ya; daracık bir asansörde olunca, yüzümün kızarıklığı görülmesin diye asansörün duvarına yapışıp, Bülent ağabeye “iyi geceler” bile dileyemedim.
İki gün boyunca Darende etkinliklerini Bülent ağabey, Münevver hanımla birlikte izledi. Halkın içinde dolaştı, herkesle el sıkıştı, Allah hiç eksikliğini göstermesin, yüzündeki o babacan gülümsemesi asla kaybolmadı. “Babaydı,” “kardeşti,” “ağabeydi,” “dosttu.”
Gönül adamı ve insan yaranı Burç FM’in genel yayın yönetmeni, Bünyamin Şen ile Darende’ye vardığımız ilk akşam, önce Somuncu Baba’yı ziyaret edip, sonra da Hamit Hamideddin Ateş efendinin bulunduğu mekana geçerek, diğer davetlilerle birlikte mütavazı sofraya davet edildik.
Gönül ve mide sofrasının başlıca konuğunun Bülent ağabey olduğunu görünce o yöne ilerledik, önce Hamit Hamideddin efendi ile selamlaştık. Hamit efendinin hafızasına hayran kaldım, bundan iki yıl önce bir kez görüşmüştük, hatırladı ve “Hoş geldiniz” dedi.
Ne zaman Bülent ağabeyi görsem zaten içimde güller açar, hemen onunla da tokalaşarak selamlaştık ve hal hatır sordum. Bülent ağabey yine babacan bir şekilde karşıladı ama içimde bir eksiklik hissettim. Hani bekliyordum ki, Bülent ağabey; “Oo Hüseyinciğim sen de mi buradasın” desin ama demedi. Hafif burkulmadım desem yalan olur.
Ertesi gün, güreş alanında yapılan etkinliklerde pek çok konuşmacı vardı, sıra Bülent ağabeye gelince, bütün alan ayakta alkışladı ve büyük bir coşku yaşandı. “Bir insan bu kadar mı sevilirdi?”
Allah her türlü kötülükten korusun, seviliyor işte.
Gece olduğunda dinlenmeye çekilmek üzere otele dönmüştük. Asansör 3. katta durdu ve büyük nezaket sahibi Bülent ağabey; “Gelebilir miyim” diye sordu. Asansördekiler sevinçle “buyur” ettiler. Selamlaştık ama benim rahatsızlığım depreşti. Küçük bir küstahlık yaparak, beni hatırlayıp hatırlamadığını sordum.
Gülümseyerek demez mi ki; “Vakit gazetemizin en tatlı yazarı Hüseyin öztürk’ü hatırlamamak ve tanımamak olur mu” diye. Böylece küstahlığımın faturasını hemen ödemiştim. Yerin dibine geçecektim ama asansörde havadaydım, bir rezil oldum, bir rezil oldum, “Bir daha Bülent ağabeyin yüzüne nasıl bakarım” diye ertesi gün, hiç karşılaşmamaya özen gösterdim.
Necip Fazıl hani, “inanmış dört adam” ister ya. Bana göre bunlardan birisi, Bülent Arınç’tır. Elbet diğer ve daha nice üçler vardır ama en azından ben birini tanıyor ve seviyorum. Sadece ben değil, tanıyan tanımayan herkesin sevdiğine şahitliğim; “dört adamdan biri” olduğunu söylemem için yeterli sebeptir.
Yine etkinlik alanında halktan bir başka güzel istek geldi. Programı sunan kişi, konuşmacıları anons ederken protokol gereği, Bülent ağabeyden, “TBMM eski Başkanı” diye söz etti. Halk buna hemen itiraz etti ve “eski denilmesin” dedi. Kimse şimdiki başkan sayın Köksal Toptan’ı dışlamıyordu ama Bülent ağabeye de “eski” denilsin istemiyordu.
Sonra diğer protokol konuşmacıları ifadeleri arasında Bülent ağabeye vurgu yaparken onlar da zaman zaman “TBMM eski Başkanımız” diye hitap ettiler. Halk kendiliğinden yine itiraz etti ve razı olmadı. Bunun üzerine, Bülent ağabeyden söz ederken “TBMM eski Başkanı” diye söz edilmedi.
Gözyaşartıcı bir manzaraydı. Bu sevgi seli değil de neydi? Bu gönül birlikteliği değil de neydi? Bu; adam gibi adama duyulan güven değil de neydi? Bu kendisine can yoldaşı saymak değil de neydi? Demek ki, bir insanın sevilmesi için, doğrunun yanında olması ve Hak’ka kul olması yetiyor.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.