Suriye'de sona doğru
Başbakan Seul'e giderken dört önemli mesaj verdi. Üniversiteye giriş sınavlarının kaldırılacağı, dershanelerin kapatılacağı veya liseye dönüştürüleceği, Suriye'nin PKK'ya destek verdiği ve 28 Şubat konusunda mecliste araştırma komisyonu kurulabileceği.
Dördü de hayati öneme haiz konular.
Fakat başbakan Seul'deki temaslarında ağırlıklı olarak üçüncü konu üzerinde durdu. Yani Suriye meselesi.
Suriye'de insan hakları ihlallerinin son safhaya geldiğini ve artık bunlara seyirci kalınamayacağını vurguladı.
Görüştüğü liderlerle özellikle de Obama ile bu konuyu enine boyuna tartıştığı haberleri yansıdı.
Suriye'deki gelişmeler göz önünde bulundurulursa başbakanın temasları önümüzdeki günlerde önemli gelişmelerin habercisidir diyebiliriz.
Rusya ve Çin'in Annan planına destek vermesi, Suriye yönetiminin bu plana sıcak bakmaması ve şehirleri aralıksız bombalamaya devam etmesi artık herhangi bir insani müdahalede Rusya ve Çin'in de Suriye yönetiminin yanında yer almayacağının sinyalleri olarak değerlendirilebilir.
Başbakanın Suriye meselesini Obama ile görüşmesi, peşinden İran'a uğrayıp onlarla da aynı konuyu masaya yatıracak olması öyle anlaşılıyor ki, 1 Nisan'da İstanbul'da toplanacak olan Suriye dostları konferansında alınacak kararlara zemin hazırlayan fevkalade önemli gelişmelerdir.
Evet Suriye'deki katliama daha fazla seyirci kalınmaması gerekiyor. Kendi şehirlerini tanklarla toplarla döven bir yönetimin meşruiyetinden bahsedilemez. Bir yılı aşkın bir süredir her gün gelen ölüm haberlerini toplum olarak kanıksamış olabiliriz ama bir anlık kendimizi o insanların yerine koyduğumuzda işin vahameti derhal anlaşılacaktır.
Doğrusu Suriye'ye müdahalede geç kalınmıştır. Bu hareketsizlik Suriye yönetimini cesaretlendirmektedir. Uluslar arası camianın hareketsizliği her geçen gün onlarca insanın katline izin vermekten başka bir anlam taşımamaktadır.
İnsanlar evini yurdunu terk etmek gibi korkunç bir tercihle karşı karşıyalar ve bunun ceremesini Lübnan, Ürdün ve Türkiye gibi kapı komşuları çekmektedir.
Suriye meselesi artık sadece fikir düzeyinde değil fiili olarak iç meselemiz haline gelmiştir.
İç meselemiz olmuştur çünkü katliamdan kaçan Suriye halkı Türkiye'ye sığınarak meseleyi içimize taşımaktadır. Ayrıca Suriye yönetimi PKK'ya destek vererek meseleyi Türkiye'nin iç meselesine dönüştürmektedir.
Yani Suriye yönetimi PKK kartını açarak Türkiye'yi açıkça tehdit etmektedir.
Başbakanın Güney Kore yolunda buna işaret etmesi liderlerle bunu görüşmesi oynanan kartı gördüğünün açık mesajıdır.
Irak sınırına ilaveten 910 kilometrelik Suriye sınırının da terörist sızmalarına açılması Türkiye'yi gerekirse tek başına bile müdahaleye zorlayan gelişmedir.
Başbakanın son temaslarını, Şam büyükelçiliğimizin kapatılmasını, THY'nin Suriye uçuşlarını durdurması, Suriye Milli Meclisi'nin ve Özgür Suriye Ordusu'nun çalışmalarda geldikleri noktayı ve 1 Nisan Suriye Dostları toplantısını Suriye'deki kan banyosuna artık fiilen dur deneceğinin işaretleri olarak değerlendiriyorum.
Şunun altını kalın çizgilerle çizmek gerekir ki, Suriye Yönetimi Annan'a Pazartesi günü verdiği son red cevabıyla diyalog kapılarını kapatmış, dün de planı kabul ettiğini duyurarak inandırıcılığını yitirmiştir.
Suriye yönetimi Annan Planı'nı kabul ediyor görünse de bunca akan kandan sonra muhalefetin Suriye Yönetimi ile masaya oturması imkansız gibi bir şey.
Diplomatik çözüm beklentisinin zaman kaybından başka bir fayda sağlamayacağı açıktır.
Türkiye'nin öncülüğünde en azından komşu ülkelerin katkısıyla hem tampon bölge oluşturarak sızmaları önlemek ve mültecileri orada karşılamak için hem de iç bölgelere insani yardım ulaştırmak için müşterek bir askeri gücün devreye girmesi ya da Özgür Suriye Ordusu'na bu misyonu ifa edecek destek verilmesi artık kaçınılmazdır.
Bu trajediye daha fazla seyirci kalınmamalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.