“Mağlubiyet ideolojisi”ni eğitimle sürdürmek!
Millî Mücadele’nin fikir zemini güçlü bir dinî muhteva taşıyordu ve Ankara’da açılan Meclis, böyle bir muhtevayı her bakımdan dışa vuruyordu. Sık sık âlem-i İslâma (İslam dünyasına) beyannameler yayınlanıyor, ülke “dinin son yurdu” olarak kurtarılmak isteniyordu. Ankara’da Meclis açılırken, hiç bir şair ve yazar çağrılmazken, Mehmet Âkif “İslâm şairi” sıfatıyla mücadelenin mânevî cephesini güçlendirmek için dâvet ediliyordu.
Ya İstiklâl Marşı’nın Mehmed Âkif’e yazdırılması?
Âkif’in o güne kadar ne yazdığı bilindiği gibi, ne yazacağı da elbette biliniyordu. Buna rağmen, bu şiiri onun yazması ısrarı sadece Hamdullah Subhi’nin şahsi tutumu olarak kabul edilemez.
Yarışmaya girmeyen, para mükafatını kabul etmeyen “İslâm şairi”nin hiç bir kayıtla bağlı kalmaksızın fikirlerini İstiklâl Marşı’nda ifade etmesi, onun zihniyeti ile taban tabana zıt kesimler tarafından bile tartışılmıyordu. Meclis’teki oylama sırasında İstiklâl Marşı’na sadece dindarlar, “hacı hoca” değil, en aşırı batıcılar, din muarızları da rey veriyordu.
O günlerde Ankara, İngiliz emperyalizmine karşı büyük bir İslâm kongresi toplamak için harekete geçmişti. Mustafa Kemal Paşa’nın gazetesi Hakimiyet-i Milliye’de Matbuat Umum Müdürü’nün imzasıyla yayınlanan ve M. Emin Erişirgil’in “herkes bu yazının M. Kemal Paşa’nın ilhamının eseri olduğunu biliyordu” dediği “Ankara’da Büyük İslâm Kongresi” başyazısı çok sert ifadeler taşıyor ve Ankara’yı “İslâm kıyamının umumî karargâhı” olarak ilan ediyordu.
Millî Mücadele’nin unutulan kahramanlarından biri de Şeyh Ahmed Senusî’dir. Libyalı Senusî tarikatı şeyhi, Osmanlı’nın yıkılma sürecinde İstanbul’a bir Alman denizaltısı ile gizlice getirilmişti. İşler ters gidince ve İstanbul işgal edilince Bursa’ya geçmiş, sonra da Ankara’ya gelmişti.
Onun Ankara’ya gelişi, Büyük Millet Meclisi’nde özel oturumla kutlanmıştı. Senusî’nin Ankaraya gelişi üzerine M. Kemal Paşa Meclis başkanı olarak bir yemek vermiş ve konuşmasında onu yücelttikten sonra senusiliği de bilhassa kuzey Afrika’da emperyalizme karşı mücadele eden siyasî bir tarikat olarak övmüştü.
Ahmet Senusî, Millî Mücadele boyunca doğu ve güney doğu Anadolu’yu ve kuzey Irak’ı dolaştı. Burada halk önderleri, şeyhler, âlimler ve aşiret reisleri ile Millî Mücadele’ye destek vermeleri konusunda görüşmeler yaptı...
Uzun uzadıya izaha gerek yok. Milli Mücadele bu zeminde kazanıldı. Lozan’a kadar bu muhteva önde idi. Lozan’dan sonra işler değişti. Zaferin kazanılmasında etkin olan muhteva terk edildi, bu durum barış masasında sadece sınırların konuşulmadığı iddiasını güçlendiriyor. Kâzım Karabekir, Lozan sonrası Ankara’da toplanan Halk Fırkası (partisi) erkânının İslâmı ne yapacakları konusunu görüştüklerini ayrıntıları ile anlatıyor.
Sadece bunu mu anlatıyor? CHP’nin lâdinî (dindışı, laik) ve lâahlâkî (ahlâkdışı) klüpler kurmaya kalktığını, üst kademede bazılarının dinle, ahlâkla, dürüstlükle bir yere girmeyiz dediğini yazıyor. Sadece o değil, Ahmet İzzet Paşa da, yeni dönemde ahlâk karşıtı (esasında din karşıtı) havanın ağırlığından söz ediyor.
Türkiye, zaferi kazandıktan sonra geleneksel mağlubiyet ideolojisine döndü. O zamanın ideologları “biz batılılaşmak için batı ile savaştık” diyebildiler. Yeni yönetim bin yıllık meşruiyet zeminini bir kenara bırakarak ideolojik zeminde bir meşruiyet oluşturmaya yöneldi. 1928’de devletin dini Anayasa’nın 2. Maddesi’nden çıkarıldı. Bu yapılırken, Parti altı oku ilkeleri arasına alıyordu. 1937’de Anayasa’ya dinin yerine CHP’nin ideolojisi konuldu. Laiklik de altı oktan biri idi.
Bu arada, Milli Mücadele’ye destek veren iki sivil kahramanın akıbeti merak edilebilir. Mehmet Âkif’in Türkiye’de yaşama ortamı kalmadığı için Mısır’a gittiği ve öleceğini hissedinceye kadar dönmediği bilinir. Şeyh Senusî ise kurtarmak için çalıştığı topraklardan sınır dışı edildi! İtalyanlara, İngilizlere ve Fransızlara karşı savaşan bu kahraman, Suriye’den Fransızlar, Filistin’den İngilizler tarafından kovuldu. Ancak kendine Medine’de yer bulabildi.
Türkiye ideolojik meşruiyeti güçle, eğitim ve iletişim sistemini kullanarak yerleştirmeye yöneldi. Bu tek parti döneminde fazla zorlanmadan sağlandı. Devlet cihazı, kullandığı elemanlar sayesinde, ki hukuk da bunların arasındaydı, zoru başardı. Çok partili hayata geçtikten sonra, mağlubiyet ideolojisinin bütün alanlarda ayakta tutulması imkânsızlaştı. Türkiye son yarım asırda büyük değişimler geçirdi, değişimin en önemli engeli ise ideolojik eğitim.
CHP ideolojiik eğitimin sürmesini istiyor. Çünkü ideoloji onun ideolojisi.
Peki mağlubiyet ideolojisi doksan-yüz yıl öncenin şartlarında dayatılmışken şartlar ne idi, bugün nedir?
Bugünün şartlarında mağlubiyet ideolojisini dayatmak ve sürdürmek hiçbir şekilde mümkün değil!
Hatta 4+4+4’e geçilmese bile!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.