Suriye devrimi bitti mi?
Kofi Annan’a göre, 10 Nisan tarihi itibarıyla Suriye rejimi ateşkesi uygulamaya koyacak ve ülkedeki kan banyosu duracak. Herkes Annan Planının başarılı olup olamayacağını soruyor. Annan Planı rejimi doğrudan tehdit etmiyor. Hatta diyalog vesaire yolları önererek aslında rejimin meşruiyetine hizmet ediyor Lakin basın hürriyeti, gösteri hürriyetinin temini ve ağır silahların ve keskin nişancıların meskun mahallerden çekilmesi halinde rejimin yıkılmasına giden yol dolaylı olarak açılmış olacaktır. Zira rejim silahlı muhalifler için değil göstericileri bastırmak için keskin nişancıları ve ağır silahları seferber etmiştir. Silahlı muhalifleri ise bahane olarak ileri sürmüştür. Bu durumda inanılmayacak husus rejimin oyunun kurallarını kabul etmiş olmasıdır. Bu ise kesinlikle inandırıcı değildir. Annan Planı ile ilgili kuşkular rejimin bunu istismar etmesi ve yeni zaman dilimi kazanmasıyla alakalıdır. Rejim sahneye her gün yeni bir oyunla çıkmaktadır. İstanbul’da yapılan İkinci Suriye Dostları Konferansı öncesi birkaç manevra ile ön almak ve toplantıyı sabote etmek istemiştir. Bunlardan ilki Annan Planını kabul ettiğini açıklamasıdır. Bununla İstanbul toplantısını havada bırakmak istemiştir. Lakin İstanbul toplantısı da rejimin Annan Planını manipüle etmesi ihtimaline karşı uluslararası camiayı mobilize etmiştir. Teyakkuz durumuna sevk etmiştir. İstismarının sınırlandırılması yollarını aramıştır. Dolayısıyla Beşşar’ın manevralarına karşı tedbirlerin görüşüldüğü bir zemine dönüşmüştür.
¥
Beşşar’ın ikinci manevrası Baba Amr’a giderek orada gövde gösterisi ve zafer gezisi yapmasıdır. Humus ziyareti yandaşları ve candaşları tarafından zafer turu olarak değerlendirilmiş. Beşşar’ın Şam’a bir iki yüz kilometre uzaklıktaki şehre nasıl karadan geldiği ballandıra ballandıra anlatılmıştır. Lakin burada dakikalarca kalabildiği ve konvoyunun ateşe maruz kalması nedeniyle alelacele şehri terk ettiği elbette yandaş medya tarafından es geçilmiştir. Humus ziyaretiyle birlikte Beşşar ‘her şey kontrolümüz altında’ mesajı vermiştir. Halbuki, Humus ziyareti karanlıkta ıslık çalmaktan ibaret bir ziyarettir. İstanbul toplantısına komplo diyen Şam rejimi öbür taraftan da nihai zaferini ilan etmiştir. Artık devletin (sahte meşruiyet için rejim değil, devlet tabirini kullanıyorlar. Burada bile sahtekarlık yapıyorlar) yıkılmasının söz konusu olmadığını ilan etti. Muallim yerine yardımcılarından Cihat Makdisi konuştu ve rejimin zafer kazandığını ilan etti. Suriye rejimi Annan Planındaki ateşkes şartını kabul etmesini zaferi olarak değerlendiriyor. Sanki bunu teyit edercesine The Daily Telegraph İstanbul’a gelen bazı muhaliflerle görüşmelerini haberleştirdi ve bunlardan bazılarından ‘Esat’ı devirme umudunu kaybettik’ sözlerini aktardı. Gerçekten de muhalifler umutlarınız kaybettiler mi? Elbette uluslararası camia ile ilgili umutları büyük önde söndü veya buharlaştı. Lakin Allah’a bağlılıklarını ve dolayısıyla rejimin tepetaklak olacağına dair umutlarını hiç kaybetmediler. Suriye devriminin zorluğu çapının büyüklüğünden kaynaklanıyor. Kesinlikle uluslararası sistemin yeniden yapılanmasının mukaddimesi olacaktır. Onun ötesinde modern Safevi projesinin de çöküşü olacaktır.
¥
Bu Safevi projesinde Baas ile Hizbullah’ın Matruşka sistemi gibi iç içe geçtiklerini görüyoruz. Çift yapı ama tek gövde. Veya Siyam İkizlerine benziyorlar. Zira Cihat Makdisi’nin Suriye rejiminin zaferini ilan ettiği günlerde ‘Humus’da hiçbir şey yok’ diyen Hasan Nasrullah da Suriye rejiminin zaferini ilan etti. ABD’nin çaresiz olduğunu ve Suriye’ye müdahale edemeyeceğini söylüyor (biz ise baştan beri niyetsiz olduğunu söyledik). Nasrullah, Suriye’ye bir Arap barış gücünün müdahalesi ihtimalinin de ortadan kalktığını ve keza Suriyeli muhaliflerin silahlandırılması ihtimalinin de olmadığını söylemiştir. Nasrullah, Bağdat zirvesinde muhaliflerin silahlandırılması seçeneğinin de düştüğünü söylemiş ve tek seçeneğin, siyasi çözüm olarak kaldığını savunmuştur. (http://international.daralhayat .com/internationalarticle/380499). Buna uyanıkken rüya görmek denilir. Siyasi çözüm veya diyalogdan maksadı, tabii ki muhalefetin tasfiyesi ve Baas iktidarının ebediyen kalmasıdır. Şii hilalinin başka bir parçası olan ve Suriye’de muhalefetin silahlandırılmasının vekalet savaşlarına neden olacağını söyleyen Nuri Maliki, Beşşar rejimine vekaletle konuşuyor ve Katar ve Suudi Arabistan’a saldırdıktan sonra Suriye rejiminin asla düşmeyeceğini söylüyor (http://www.emaratalyoum.com/politics/news/2012-04-02-1.473254 ). Herhalde kendisini ve Beşşar’ı Hitler gibi ebedi olarak görüyor. Rüşvet dağıtarak Arap zirvesini satın alan Nuri Maliki yine bildiğini okumaya başlamıştır. Suriye rejimi ve yandaşları, hamileri büyük bir yanıltma kampanyası hatta savaşı düzenliyorlar. Al Manar Kanalı’nda katıldığım bir programda, Suriyeli gazeteci Şerif Hadi herkesin adeta Suriye’ye geri döndüğünü ve bazı Körfez ülkelerinin gizlice Suriye rejimi ile temas yürüttüğünü söylemişti. Sanki meşruiyet arayan Beşşar rejimi değil de onlar. Beşşar ve İran kendilerini dünyanın merkezine oturtuyorlar. Halbuki, altlarındaki taht kayıyor.
Twitter şebbihaları: Dün bazı arkadaşların delaletiyle Mustafa Özcan61 rumuzlu meçhul bir twitter hesabı sahibinin benim adımı kullanarak İstanbul’daki Suriye Dostları Konferansına dair bir twit attığını öğrendim. Bu twitte Suriye Dostları Toplantısına İsrail’in de katıldığı ileri sürülüyor. Bu tamamen yalan ve iftira; bu üslup bildik yani Suriye rejimin ve candaşlarının üslubudur. Bunu benim adımın üzerinden yapanları da bu zihniyeti taşıyanları da lanetliyorum. Bu zihniyet Allah’ın izniyle bulunduğu her yerde yenilmeye mahkûmdur.
Ben de sonuna kadar bu zihniyetin hasmıyım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.