“Halkı Biçimlendirme”de Türk Ocakları ve Köy Enstitüleri
Taraf’ın iyi bir gazetecilik örneği sergileyerek yayınladığı malum belgede, “toplumu biçimlendirme” anlamına gelen yaklaşımlar görünce, hafızam Osmanlı’nın son zamanlarına gitti…
“Toplumu biçimlendirme” ideolojisinin mimarı olan İttihad-Terakki Fırkası’nı (Partisi) hatırladım...
Bu amaçla kurduğu “Türk Ocakları” o yıllarda İttihad-Terakki’nin propaganda merkezleri olarak görev yapmıştı. Amaç, halkı eğitip yönlendirmek, “İttihad-Terakki Partisi’nin ilkelerine sıkı sıkıya bağlı Türkçü-Turancı vatandaşlar”a dönüştürmek suretiyle biçimlendirmekti.
Parti toplumsal yapının çeşitlendirilmesini, çeşitlendirilerek renklendirilmesini değil, aynı şeyleri düşünen, aynı şeyleri konuşan “tek tip” insanlar istiyordu…
Bu yüzden projeye, “tornadan çıkma insan projesi” denilebilir.
Her kafadan bir ses çıkmayacak, toplum aynı şeyleri düşünüp aynı şeyleri söyleyen bir “aile” haline gelecekti. (Daha sonra Mussolini, Hitler, Lenin, Stalin, Franko, Mao, Enver Hoca, Saddam ve Kastro gibi komünist yahut faşist liderler de aynı amacı güdecek, ama toplumsal dinamiklerin altında kalıp ezileceklerdi)
Kısaca ve kabaca Türk Ocakları bu amaçla kurulmuştu. (25 Mart 1912).
Cumhuriyet döneminde aynı “ocak”lar, bu kez “Cumhuriyet ideolojisi”nin hizmetine alınmak istendi. Halka cumhuriyetin amaçları anlatılacak, cumhuriyeti kuranlar benimsetilmeye çalışılacaktı.
Ancak bu gaye ile faaliyetlerine izin verilmişti.
Fakat amaca ulaşılamadı…
çünkü Türk Ocakları belirlenmiş faaliyet alanına sığmamış, ocaklarda toplanan Osmanlı münevverleri, ocak merkezlerinde düzenledikleri konferanslarda CHP’nin kimi “faşizan” uygulamalarını eleştirilmeye başlamışlardı… İpler bu yüzden koptu.
Ve “Hilafetçilik merkezleri”ne dönüştüğü gerekçesiyle Türk Ocakları kapatıldı. (10 Nisan 1931)
Kapatıldığında zaten eski etkisini yitirmiş durumdaydı. çünkü büyük baskılar sonucu CHP yöneticilerini yönetim kurullarına almış, daha doğrusu ocak CHP yöneticilerine teslim edilmişti.
Bunlar 1927 yılında toplanan kurultayda, Türk Ocağı Yasası'nda değişiklik yaparak Ocağı CHP’leştirdiler. Buna rağmen kimi ocak merkezlerinde CHP'nin hoşuna gitmeyen görüşler dillendirilmesini önleyemediler.
CHP’nin bir grup toplantısında Türk Ocağı’nın idam kararı çıktı: “Kapatılacak!”tı.
Bu karardan sonra, 10 Nisan 1931’de olağanüstü kurultaya gidildi. Derneğin 264 şubesi ile birlikte tüzel kişiliğinin feshetmesine karar verildi. Türk Ocağı'nın o günün parasıyla 600 bin liraya inşa ettiği muhteşem Genel Merkez binası başta olmak üzere, yurt sathına yayılmış 141 parça mülkü, bütün nakdi varlıkları ve mefruşatıyla birlikte Cumhuriyet Halk Partisi’ne devredildi. (CHP sadece Hindistanlı Müslümanların İstiklâl Savaşı’mızda kullanılmak üzere dişlerinden tırnaklarından arttırıp gönderdikleri paralarla kurulan İş Bankası’nın değil, böyle haksız yollardan ele geçirilen mal varlığının da üzerinde oturuyor)
Türk Ocakları kapatıldı, ama halkı başıboş bırakmaya gelmezdi. Başıboş bırakılan kız “Ya davulcuya, ya zurnacıya”, başıboş bırakılan millet ise kim bilir nereye giderdi. Milletin kıblesini Kâbe’den çankaya’ya (Bu bendenizin tabiri değil, ‘Ne örümcek ne yosun/ Ne mucize ne fusün/ Kâbe Arab’ın olsun/ çankaya bize yeter’ diye şiirler döktüren o devrin gözbebeği Kemalettin Kamu’nundur) döndürmek lâzımdı. Bunun için ne gerekiyorsa yapılmalıydı.
Köy Enstitüleri, Halkevleri ve Halk Odaları bu amaçla kuruldu. Amaç, “Kemalist ideolojinin ve CHP’nin ilkelerini yaymak ve bunların parçası olan inkılapların yerleşmesini sağlamak”tı.
Böylece, “Kültür ve düşünce birliği sağlanacak” … “Aynı ülküye bağlı” toplumsal bir yapı oluşturulacaktı.
Kısacası, köylerde açılacak bu kurumlar vasıtasıyla halk sözde eğitilip aydınlatılacak, aslında ise biçimlendirilerek güdülecekti!
17 Nisan 1940'da, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, Köy Enstitüleri’nin kuruluş amacını şöyle itiraf ediyordu:
“Biz, istiklal mücadelesinden itibaren sosyal hayatımızda yaptığımız büyük devrimleri köylere götürecek adam yetiştirmek isteriz. çünkü ümmet devrinin böyle bir adamı vardır. Bu, imamdır. İmam, insan doğduğu vakit kulağına ezan okuyarak, vefat ettiği vakit mezarının başında telkin vererek, doğumundan ölümüne kadar bu cemiyetin manen hâkimidir. Bu manevi hâkimiyet, maddi tarafa da intikal eder. çünkü köylü hasta olduğu vakit de sual mercii imam olur. Biz imamın yerine, köye devrimci düşüncenin adamını göndermek istedik.”
Bütün mesele bundan ibaretti: Osmanlı oluşunun kılcal damarlarında dolaşan “İmam”ın telkin ettiği “iman”ın yerini “devrimci öğretmen” kanalıyla “laiklik” alacaktı. Hâlâ da bunun kavgasını veriyorlar.
ünlü sosyolog Şerif Mardin’in, şu çok tartışılan, “Cumhuriyet öğretmeni imama yenildi” sözü bu çerçevede yapılan önemli bir tespittir.
İnşallah yarın arkasını getirelim.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.