Seni sevmek saâdettir
Allah Resûlü'nün (s.a.) bir vasfı da "habîbullah=Allah'ın sevgilisi" olmasıdır. Rabbimiz şöyle buyuruyor:
"De ki: "Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir."
Âyetin muhatabı Efendimiz; Allah ona hitaben: "Beni sevenler, benim de onları sevmemi istiyorlarsa sana uysunlar, senin gibi olmaya çalışsınlar" buyurmuş oluyor. Bu âyet Sevgili Peygamberimiz'in "Allah'ın sevgilisi" olduğuna şüphesiz delildir; daha da ötede âyet, Allah sevgisine ermek, sevgisinde saâdet ve kemâl bulmak isteyenlere bir rehber gösteriyor: "Sevgi rehberi", hem rahmet peygamberi, hem de sevgi rehberi.
Tasavvuf yoluyla iyi Müslüman, halis kul olmak isteyenler, irfan âleminde pek çok anlayış ve uygulamaya temel kıldıkları, hadisçiler sahih bulmasalar da kutsî hadis olarak rivayet edilen: "Ben bir gizli hazine idim, bilinmeyi sevdim/istedim; bu sebeple halkı yarattım ki, beni bilsinler" mealinde bir söze çok önem verirler. Kemale doğru ilerleyen mertebelerin zirvesinde bulunan "hubb-i sırf-ı zâtî" mefhumu, makamı ve hakikati, o rivayetin içinde geçen "bilinmeyi sevdim" cümleciğine dayanmaktadır. Daha yaratılmış bir şey yok, ama Allah onu yaratmayı seviyor; o ise, "evvel âhir Allah'ın sevgilisi ve insanlık için de sevgi rehberi olarak "Seçilmiş Zât". Bir sonraki aşamada onun özünü, ruhunu yaratıyor, Mevlid-i şerifte dile getirilen "intikal" , o nurun batından batına taşınarak en sonunda sahibini bulduğunu anlatıyor.
Bu irfana ve ona bina edilen özel râbıtaya dayanak kılmak için "hadisçilerin sıhhatini onaylamadıkları" rivayete ihtiyaç da yok sayılır. Çünkü meâlini verdiğim âyette Allah'ın, onu sevmekle iktifa etmediği, bütün insanlığın, Allah sevgisine mazhar olmasını ona ittibâ etmeye bağladığı açıkça ifade buyuruluyor. Buradaki ittibayı (ona tabi olmayı) hılkatin mebdeine götürdüğümüz zaman ta ezede "asıl sevgilinin, severek yaratılanın" o olduğu, başkalarının ilâhî sevgi devletine asaleten değil, onun yolundan, onun tâbii olarak ulaşabileceği hakikati yine açıkça ortaya çıkıyor.
Konya'da İmam Hatip Okulu'nu bitirdiğim 1959 yılında buna yakın bir anlayış ve heyecanı şöyle ifade etmişim:
Seni sevmek dü âlemde saâdet yâ Resûlallah
O'na vuslat da sendendir bu âdet ya Resûlallah
Seni sevmekle eşyayı yarattı Kadir-u Kayyûm
Bu sırra ermeye senden şefâat ya Resûlallah
Buna şahid ve bürhandır hitabı Rabbimin "levlâk"
Senin şanın dü kevneyne seyâdet ya Resûlallah
Dedi Allah "Habibim, rahmeten li'l-âleminsinin sen"
Bu rahmetten kime olmaz meserret ya Resûlallah
Harîm-i "kabe kavseyne" eren yoktur cüdâ senden
Ulüvv-i kadrine eyler şehadet ya Resûlallah
Sana derse "Habîbim" bir şeriki olmayan Allah
Habîb olman bize eşsiz keramet ya Resûlallah
Gönül ister ki hubbun bahrine dalsın fenâ bulsun
Kerem et âh n'olur artık, murad et ya Resûlallah
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.