Kompleks ve edilgenlikle yabancılaştığımız değerlerimiz
Birkaç yıldan beri BOP teraneleri nedeniyle hilafet meselesini bile komplo meselesi haline getirdik. Üzerimize sağlık iyilik. Meğerse İngilizlerin kaldırdığı veya kaldırılmasına öncülük ettiği hilafeti haberimiz yokken Amerikalılar iade ve ihya edecekmiş. Bazı İslami kesimler böyle diyor. Öyleyse dünyada köleliği ilk kaldıran Amerikalılar olduğuna göre tersini yaparak köleliği de geri getirmeli. Gazali’nin ifadesiyle dinin sağlaması mantık üzerinden olduğuna göre biz de ne din kalmış ne de mantık! Amerikan düşmanlığı üzerinden kendi değerlerimize yabancılaşıyoruz. Hatta reddediyoruz. Birileri benimle hilafet üzerine röportaj yapmak istedi ve BOP üzerinden hilafet üzerine aforizmalar düzeceğimi zannetti. Bu kasıtları nedeniyle kan beynime sıçradı ve bu algıyı kırmaya ve tashih etmeye çalıştım. Son sıralarda maalesef kompleksle ve tepkiyle kendi değerlerimize yabancılaşır olduk. Amerikalılar hilafet istiyorlarmış? Pöh! Amerikalılar niye hilafet istesinler? Adını duyduklarında istavroz çıkaranlar korku filmi mi seyretmek istiyor? Hilafetin adını bile duydukça Ruslarla birlikte mafsalları titriyor. Hilafet üzerine manipülasyonlar yapılabilir lakin manipülasyonlar yapılıyor diye biz gerçeğini inkar mı edeceğiz? Amerikan düşmanlığı üzerinden hilafeti inkar ve reddederken diğer taraftan da İran refleksi veya muhabbeti üzerinden Osmanlı’ya yabancılaşıyoruz. İran muhabbeti Osmanlı muhabbetini gölgeliyor ve perdeliyor. Bizi komplekse sokuyor. Osmanlı derken biz idari sisteminden ziyade onun fikri ve onun ötesinde İslam birliğine kalkan ve şemsiye olması özelliğini kastediyoruz. İran ise tarihi zeminden Osmanlı’ya zıt olarak bakıyor. Bunun nedenlerine girmeye lüzum yok. Hatta Bahreyn gibi yerlerde Tahran partizanları Türk modeli karşısına velayet-i fakih modelini teklif ediyor ve dikiyorlar (http://www.islammemo.cc/akhbar/arab/2012/01/27/142841.html ).
¥
İran ulusalcıları (şuubileri), Türk ulusalcıları ve Kürt ulusalcıları hepsi Osmanlı’ya ve hilafete karşı birleşmiş vaziyetteler. Şuubilik damarı zıddını ürettiğine göre neden kendi aralarında rekabet etmek yerine Osmanlı’ya muhalefette birleşiyorlar. Çünkü bu gibi unsurların tabiatında müspette değil menfide birleşmek vardır. Şuubiye veya ulusalcılık zıddını üretse de onların en büyük zıddı birleştirici zemindir. Zira hayat alanlarını kurutur. Bu nedenle zıtlar en büyük zıtlarına karşı birleşiyorlar. Birbiriyle rekabet birbirini yutma politikası olsa da neticede birbirlerinin panzehiri değildirler ve ondan dolayı aralarındaki mücadelede hayatta kalma şansları vardır. Lakin ortak payda ile karşılaştıklarında tuzun suda eridiği gibi erirler. Hadislerde bu tabir Deccal ile Mesih’in karşılaşması bağlamında kullanılır. Deccaller birbirleriyle çarpışsalar da çatı sistemleri birdir. Aynı sistemden beslenirler. Deccaller rakiptirler lakin ortak bir sistemin altındadırlar. Mesih ise Asayı Musa’dır ve bütün sihirleri yutar. Bu onlar için ölüm emridir. Bundan dolayı bütün zıtlar en büyük zıt karşısında müttefiktirler. Suriye meselesinde İran ulusalcıları ile Türk ulusalcılarının neredeyse içtikleri suyun ayrı gittiğini görebiliyorsunuz. Nuray Mert, Tahran Kitap Fuarına Türkiye’den tek katılan isim oluyor ve Ece Temelkuran Lübnan’da yayınlanan ve Hizbullah’a yakın Ahbar gazetesinde hükümet aleyhinde salvolar döşeniyor.
¥
Maalesef Arap Baharı ile birlikte en fazla göze gelen kavramlardan birisi Osmanlı oldu. Kim Türkiye’yi suçlamak istiyorsa Osmanlı kavramına yapışıyor. Suriye rejimine yakın kişiler daha doğrusu borazanlar Türkiye’nin ‘Osmanlı emperyalizmini’ diriltmek istediğini savunuyorlar. Maalesef aile içindeki muhalifler de aynı söylemi tutturuyorlar. Beşşar Esat’ın yeğeni ve Hama katliamcısı Rıfat Esat’ın oğlu olan Rıbal Esat şöyle diyor: “Baş suçlu Türkiye’dir ve emperyalist bir gündemi vardır” (The main culprit is Turkey with its imperial agenda) http://www.haaretz.com/news/middle-east/assad-s-cousin-west-is-right-to-back-syrian-opposition-but-it-is-backing-the-wrong-one-1.421582). Aynen Beşşar ve çetesi gibi yeğen de Türkiye’nin emperyalist ve Osmanlıcı olduğunu düşünüyor. The Jerusalem Post yazarı Barry Rubin gibilerle Türkiye’ye aynı pencereden baktıklarına şüphe edilemez. Yani Osmanlı karşıtı ve hilafet karşıtı bütün ulusalcılara bir de İsrail’i eklemek gerekiyor. Biz de ulusalcı veya Baascı İslamcılara göre, Türkiye Suriye meselesine karışırsa İran-Türkiye savaşı çıkarmış! İran Suriye için bize vuracaksa kendisi bilir. Lakin unutmasınlar İran’ın bize vurmak için birden fazla sebebi var. Birisinden sıyrılırsak da diğerlerine yakalanabiliriz. ‘İsrail saldırırsa önce Türkiye’ye saldırırız’ diyen de İranlı yetkililerdi. Bu durumda Kürecik’i de boşaltmak gerekiyor. Sonunda herhalde nazarlarında zararsız olmak için Tahran’a tabi olmak da gerekecek! Bu kafa konforu için ilaç gibi gelebilir. Bir tehdit durumu söz konusu olduğu takdirde ilk hedeflerinin “Türkiye’deki füze radarı” olacağına işaret eden İslami Devrim Muhafızları Hava-Uzay Komutanı Emir Ali Hacızade, daha sonra diğer hedeflere yöneleceklerini ifade etmiştir. İran neden önce Türkiye’yi vuracak? Sürekli dizlerini dövenler acaba bu sorunun cevabını arıyorlar mı? İçlerinden bunu da onayladıklarına kaniim. Zinhar İran’ı kızdıracak her şeyden uzak durmak gerekiyor! Suriye’de halkını katletmek için sabıkalı rejime destek verenlerin vicdanı buna da müsaittir. Yeter ki düşmanlıkları tatmin olsun...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.