Sincanda tank yürütme emrini de Erbakan mı verdi?
Gazeteler, fıkra gibi savunma demişler, Çevik Birin savunması için... Kesinlikle katılmıyorum... Çünkü, fıkrada bir asalet vardır, estetik vardır, incelik vardır, zarafet vardır, zekâ vardır...
Fıkra dediğin;
İnsanı, güldürürken düşündürür...
Peki, Çevik Birin savunmasında, tüm bunlardan bir eser var mı?..
Yani, asalet var mı?..
Estetik var mı?..
İncelik var mı?..
Zekâ kırıntısı var mı?..
Hiçbiri yok!..
Öyle bir savunma ki;
Her tarafından yalan fışkırıyor!..
Kaba mı kaba!..
ÜRET Mİ DEDİ, YÜRÜT MÜ DEDİ?
Buyrun, bir-iki cümle...
Çevik Bir, duruşmada yaptığı 28 Şubat savunmasında demiş ki;
Erbakan emir verdi
Ben de uyguladım!
Bu sözleri duyunca, eskiden olsa Oha derdim, Yuh derdim ama şimdi biraz uslandım, sadece İnsaf diyorum.
İnsaf be Çevik general!..
El insaf!..
Merhum Erbakan Hoca emir verdi, sen de uyguladın, öyle mi?..
Gerisini boşver de;
Sincanda tank yürütüp, demokrasiye balans ayarı(!) yapmanı da Erbakan Hoca mı emretti?..
Evet, evet;
Tankları yürütme talimatını da merhum Erbakan Hoca mı verdi?..
Yoksa Erbakan Hoca başka bir lâf dedi de, sen yanlış mı anladın?..
Meselâ, Erbakan Hoca, size Tank üretin dedi de, lâfı kıçından anlayan siz, onun Tank üretin sözünü Tank yürütün olarak mı anladınız?..
Öyle olmalı!..
ERBAKAN-BİR TANK ATIŞMASI
Bakın, bugün 1. sayfamızda Devlet eski Bakanı Hasan Aksay ağabeyin, Erbakan Hocadan dinlediği bir olayı aktarıyoruz.
Olay şu:
Merhum Erbakan Hoca, zaten hepsi ithal edilen tankların, bir de modernizasyon için İsraile, hem de batık İsrail firması IMIye gönderilmesine çok fazla içerlemiş olacak ki; bir gün, komutanlara demiş ki;
Bu tankları tamir etmek için İsraile göndermek yerine, Kayserideki fabrikamızda yapamaz mıyız?.. Bunu yapmanız için, size her türlü imkânı sağlarım!.. Yapar mıyız?..
Yaparız demiş komutanlar...
Dahasını da söylemişler;
Fazlasına gerek yok. Bu ihale parasını bize verin. Personel, makine, malzeme alalım yeter. Bizim tankları yapalım. Komşu ülkelerin, Pakistanın tanklarını yapalım. Aldığımız parayı da size kâr olarak iade edelim.
Hoca bu cevaptan öyle memnun olmuş ki, Hasan, bizim ordumuz böyle aslan, böyle vatanperver, böyle kahraman demiş...
Peki, ya sonra?..
Çevik Bir, Yaparız diyen bu komutanların karşısına dikiliyor ve yüksek sesle azarlıyor hepsini.
Askeri tabirle fırça atıyor!..
Azarlıyor!.. Hakaret ediyor!..
Öyle ya;
Tank reorganizasyonunun İsrailden alınması demek; hem komisyonun kesilmesi demek, hem de, yavaş yavaş tank üretimine geçmek demek!..
Tank üretmek demek de,
Bağımsızlığa ilk adım demek!..
Çünkü, tankın arkasından top gelecek, helikopter gelecek, uçak gelecek!..
Bu da; ne İsrailin işine gelir, ne de emperyalist Batı ülkelerinin!..
Bu işe, yol yakınken Dur denilmeli ki, Erbakanın hayalinin önüne geçilebilsin!..
İşe o gün ve sonrasındadır ki, tankların tamir işi yine İsraile yaptırılmış ve Birileri de komisyonlarını almaya devam etmiştir!..
Sormak gerekmez mi Çevik Bire;
Tankların İsrailde reorganize edilmesini de, Erbakan mı emretti?
Madem konuşacaksın, konuş da ibret alsınlar... Yoksa sus da adam sansınlar!..
BİRİN İMZA YALANI
Öyle bir palavra savurmuşsun ki; bu kadarını ancak Norveç canavarı Breivik yapar!..
Norveçte 77 kişiyi katleden Breivik de, savunmasında öyle demiş ya;
Olanları kabul ediyorum ama suçlu değilim... Meşru müdafaa ile hareket ettim!.. Katliam yok, meşru müdafaa var!..
Neymiş neymiş;
Katliam değil,
Meşru müdafaa imiş!..
Ne ilginç değil mi;
Çevik Bir de aynısını söylüyor;
BÇGnin yaptığı yasal bir çalışmadır!.. Cebir, şiddet kullanmadık!.. Hükümeti devirmeye değil, irticadan korumaya çalıştık!.. Hem sonra; Batı Çalışma Grubu da, Erbakanın talimatıyla kuruldu!!!..
14 Mart 1997de dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan, bakanlıklara ve Genelkurmay Başkanlığına, Bakanlar Kurulu kararına da atıfta bulunarak MGK kararlarının uygulanması için gerekli düzenlemelerin yapılmasını, yasal düzenlemeye ihtiyaç olursa Bakanlar Kurulunun bu yasal düzenlemeleri de yapacağını, buna göre çalışmalara başlanmasını bildiren talimat vermiştir.
Yalan!..
Külliyen yalan!..
Evet, merhum Erbakan Hoca; birer tavsiye niteliğindeki MGK kararlarını, birkaç gün direndikten sonra imzalayıp, Bakanlar Kuruluna göndermiştir ve o 18 madde Bakanlar Kurulunda görülmüştür ama o kararlar bakanlar tarafından imzalanmamıştır!..
Zaten, o kabinede görevli Sayın Abdullah Gül de doğruluyor bunu;
Erbakana; 28 Şubat kararlarını uyguladığımızda suç işlemiş olacağımızı söyledim.
Demek oluyor ki; o kararlar Bakanlar Kurulunda kabul edilmemiş...
Yani;
Çevik Bir yalan söylüyor.
ERBAKANLA BİR GÖRÜŞME
Bu vesileyle, şahidi oluğum bir tarihi gerçeği nakletmek istiyorum...
Efendim, malûmlarınız olduğu üzre, 18 maddelik MGK kararları arasında İmam-Hatiplerin orta kısımları ile Kuran kurslarını kapatmak da vardı... MGKnın tavsiye kılıflı kesintisiz eğitim dayatmasına karşı, kamuoyu 5+3 istiyordu.
Ve bunun için de;
11 Mayıs 1997de, Sultanahmet Meydanında dev bir miting yapıldı...
Ki, 1 milyon civarında insanın katıldığı o miting ertesi günkü Akitte şu başlıkla yer almıştı:
Sultanahmet Muhtırası
İşte o akşam, yani 12 Mayıs 1997 akşamı, Erbakanın davetlisi olarak Ankaraya, Başbakanlık Konutuna gittik... 10-15 gazeteci arkadaşla birlikte hem yemek yedik, hem de Türkiyenin gidişatını konuştuk.
Merhum Erbakan Hoca, açıkça söylemese de, Sultanahmet Mitingi benzeri mitinglerin Türkiyenin her yanında yapılmasını arzu ettiğini söylüyordu.
Zira, kamuoyu gibi, o da 5+3ten yanaydı... Ve ayrıca, buna karar vermesi gereken de MGK değil, Meclisti!..
Açıkça, Bu işi Meclis çözmeli diyor, biz gazetecilerden de bu konuda destek istiyordu!..
Bunları, merhum Erbakanın ağzından bizzat kulaklarımla duymuş biri olarak diyorum ki; Erbakanın kararları imzaladığını iddia eden Çevik Bir yalan söylüyor!..
Hem de iftira atıyor!..
Söyleyin Allah aşkına;
Sultanahmet Mitingine dikkat çekerek, halkın sesine kulak verilmesini ve bu meselenin Mecliste çözülmesini isteyen bir Erbakan, hiç o kararları Bakanlar Kurulunun imzasına açar mı?..
O günlerle ilgili olarak, ancak ve ancak şu söylenebilir:
Erbakan, o günlerde tam bir uyutma taktiği uyguladı!.. İpe un serme metoduyla, meseleyi zamana yaymaya çalıştı.
BU YAPILANLAR NE?
Ne var ki;
DYPli bazı milletvekillerinin satın alındığından Hocanın haberi yoktu... İçlerinde; siyasetin Doruklarında olan Cin fikirli adamların da bulunduğu paragözler, hem Hocaya ihanet ettiler, hem demokrasiye!..
Resmen ve alenen;
Bir-iki trilyona satıldılar!
Çevik Bir, şimdi kalkmış;
Cebir ve şiddet kullanmadık!.. Erbakan kendi isteğiyle istifa etti diyor!..
Peki, Hükümetin altın oymak için istifa etmesi istenen milletvekilinin önüne 1-2 trilyon koymak bir cebir değil midir?..
Ya 19 Mayıs törenleri?..
1997deki 19 Mayıs törenlerinde Hükümete protokol boykotu uygulamak ve törenlere katılan Başbakan Erbakanın elini sıkmamak da bir şiddet değil midir?..
Yoksa, onları da mı, Erbakan emretti?!?..
HOCANIN SERTLEŞTİĞİ GÜN!
Bir ayrıntı daha...
Genelkurmayda 10 Haziran günü düzenlenen bir brifingte; Hükümet direkt olarak suçlanıyor ve Refah Partisinin, plânlı irticai faaliyet içinde bulunduğu iddia ediliyordu...
Sürekli, ordu gözbebeğimizdir diyen merhum Erbakan, belki de ilk defa öfkelenmiş ve sert bir tonda demişti ki;
Genelkurmay işine baksın!
Erbakanın bu açıklamasına, Genelkurmaydan da aynı sertlikte şu açıklama geliyordu:
Türkiye Cumhuriyetini yıkmaya çalışan irticaya karşı mücadelede gerekirse silah kullanılacaktır!!!
Çevik Bire göre; bu tehditlerde, cebir yokmuş, iyi mi?!?..
Zaten, Norveçte 77 kişiyi katleden Breivik de öyle diyor ya; Katliam yok, meşru müdafaa var!
Birinki de aynı hesap!..
Beni, daha fazla konuşturmayın!..
Yoksa, boşalma hakkımı kullanır ve zıvanadan çıkarım!..
Ne yalan söyleyeyim;
Ben, Çevik Birin zeki biri olduğunu zannederdim...
Ama gördüm ki;
Savunmasında zekâdan eser yok!
Teşekkür ve bir rica
2 Nisan günü geçirdiğim kalp operasyonundan sonra başlayan geçmiş olsun telefonları hâlâ devam ediyor...
Okuyucularıma, öncelikle şu güzel haberi vereyim...
Kontrol için dün Dr. Ayhan Olcaya gittim... Her şey normal...
Doktor Beyin tavsiyesi açık:
Sigara içme, ilaç iç!
Tavsiyesine elbette uyuyorum...
İnşaallah bundan sonra da uymaya devam edeceğim.. Benden işte bu güzel haberi duymak isteyen okurlarımız, santraldeki arkadaşlarımıza; İlla bağla da görüşelim diyorlarmış...
Öncelikle söyleyeyim; santraldeki arkadaşlar, arayanların isimlerini tek tek bildiriyor bana...
Hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum...
Görüşme meselesine gelince... Eskiden, saat 23.00e kadar gazetede kalır, arayanlarla sohbet ederdim... Operasyondan sonra ise eve erken gitmeye başladım... Bir süre böyle olacak...
Birkaç hafta sonra, inşaallah iyice düzelirim ve akşamları yine sohbet ederiz... İlginize tekrar teşekkürler...