Kahireden New
Yorka yol varBu hafta Kadın Büyükelçiler Forumunun düzenlediği iki günlük toplantı ABD Kongresindeki kadın milletvekillerinin himayesinde gerçekleşti. Değişen dünyanın getirdikleri ve götürdüklerinin tartışıldığı farklı oturumlar siyasetten, ekonomiye, farklı dünya bölgelerinin sorunlarını masaya yatırdı. Benim konuşmam Arap Baharı ile Wall Streeti işgalin kesişimi üzerineydi. Bugün birincinin ikinciyi beslediği, bir anlamda itici güç şeklinde tesir oluşturduğu konusunda birçokları hemfikirken, ikincinin birinci kadar başarılı olup olmayacağı hakkında şüpheler yaygın. ABD kendini süper bir güç olarak görüyorsa ve bunu kapitalist liberal ekonomisine borçlu olduğunu düşünüyorsa, siyasetin merkezine nasıl Pentagonu oturtuyorsa, aynı şekilde global ekonominin merkezine de Wall Streeti konumlandırıyor. Dünyanın ekonomik kalbinin burada attığını iddia ederken de kendi içindeki krizin boyutlarını görmezden gelmekten çekinmiyor.
Wall street kendi baharını bekleyedursun Araplar baharlarını uzatma niyetinde. Zira henüz gözle görülür, elle tutulur somut bir sonuç aldıklarını düşünmüyorlar. Mısır ayakta. Keza Tunus. Libya kaybedilmiş savaş noktasında. Orada halkın iradesinin tecelli edeceğini öngörecek bir bakış açısı henüz geliştirilemedi. Tam bir amazon çünkü. Kuralları ile de vahşi, acımasız ormanı hatırlatıyor. Sadece silahlar konuşuyor Libyada. Dünya Suriyeye kilitlendiğinden de pek dikkat çekemiyor, çekmiyor. Oysa bahar aslında başladı gibi de tam da gelmedi, hiç birine. Kolay değil tabii. Otokratik yönetimden kurtulmak zaman ve emek isteyecek.
Elimizde bir enkaz var çünkü. Enkazı rakamlara vurduğumuzda vahim tablo yüzümüze çarpıveriyor. Freedom Houseun hazırladığı özgürlük indeksine baktığımız zaman (1-en fazla özgür, 7-en az özgür skalasında), Bahreyn 5.5, Tunus, Mısır ve Cezair 6.5, Libya ve Suriye 7 ile en kötünün başını çekiyor. Siyasete toplumsal katılımın oranına baktığımızda, Tunusda da Mısırda da Libyada da yüzde doksanların üzerinde bir oranla diktatörlerine sahip çıkan (veya çıkmış gibi gösterilen) yığınların Stokholm sendromuna yakalandıklarını görüyoruz. Şeffaflık ve hesap verilirlik en vahim tablolarda bölge için. Yolsuzluklar indeksini baz alan 0-10 ölçümünde (0- en kötü, 10-en iyi) mesela Tunus 3.6 ve Mısır 2.7 seviyesinde karşımıza çıkıyor.
Şimdi sormak lazım: Bugüne kadar kendini illegal yollarla yeniden üretmiş, korkuyu sisteme sokarak yığınları sindirmiş, sindirdikçe de onların kendi başlarına hareket edebilme yetilerine ket vurmuş bir sistemden çıkan bu insancıklar değişimin ne olduğunu, ne olması gerektiğini kısa zamanda kavrayabilecekler mi ki, sonra da olması gereken değişimi bir an önce sahiplenip kolları sıvasınlar. Hiç sanmıyorum. Göründüğü kadar kolay değil çünkü. Bu emek, sabır, ve en önemlisi de basiret isteyen bir iş çünkü. Bütün bunlar olmadan, sağlıklı bir süreklilik sağlanamayacak, süreklilik olmayınca da ilerleme kolay kolay kaydedilemeyecektir. Ayrıca bu değerlendirmeyi yaparken düşmanı dikkate almıyorum bile. Unutmayalım, su uyur düşman uyumaz derler.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.