Akılcı diplomasi
Herkesin kafasında Kıbrıs Rum Yönetimi dönem başkanı olduğunda ne olacak? sorusu vardı.. Türkiye, AB macerasını rafa mı kaldıracak, Avrupa Birliği yolumuzdan, hem de adına doğrudan bakanlık tahsis edildiği bir dönemde ayrılacak mıyız? Ben daha evvel de çeşitli vesilelerle, bu tercihin hayırlı olabileceğini yazdım.. Fırsat bu fırsat, ilişkileri donduralım gitsin dediğim oldu.. Zaten ne kadar ilişkimiz var ki? Diplomatik olarak tanımadığımız bir GKRYnin dönem başkanlığı döneminde ne kadar yol yürüyebiliriz ki?.. Ancak rasyonel zeka, Türkiyenin çıkarına hareket etmeyi, adım atmayı, plan yapmayı gerektiriyor. Bu da, dönem başkanlığını görmezden gelerek, ABnin kurumlarıyla ilişkilerimizi sürdürmek.. AB Bakanı Egemen Bağışın bir yıldır dillendirdiği görüş buydu zaten. Hollanda yolunda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de, iki gün sonra Başbakan Erdoğan da aynı akılcı planı bir anlamıyla deklare etti.. Çünkü dış politika, duygularla yapılmayan bir sanat.
KIBRIS İNTİHARI
KTD.. Kıbrıs Türk Devleti.. Yüksek perdeden konuşulan bir tür deneme.. Bizim KKTCnin tanınması için bugüne kadar hiçbir ülke üzerinde çalışmadığımız ortada.. Dost ve müttefik dediğimiz ülkelerin diplomatik tavrı zaten malum ama öyle ülkeler de var ki (Pakistan mesela) tanı deyin tanıyalım pozisyonunda bekliyorlar.. Özellikle GKRYnin dönem başkanlığını alacağı dönem öncesinde, Türkiyenin sert tavrını yumuşatmak için bir atak yapılacağı beklentisi hakimdi.. (Mesela dondurulmuş bazı başlıkların apar-topar açılıp kapatılması gibi) Ve eğer bu yapılmazsa, Türkiyenin GKRYnin dönem başkanlığını tanımayacağı gibi, KKTCyi tanıtmak adına da yeni bir planı devreye sokabileceği ihtimalinden söz ediliyordu.. Bu plan ise, Adadaki çözümsüzlükleri yok sayarak, tek parça bir yapı halinde devlet ilan edip, İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkeler başta olmak üzere, tarihsel hukukumuz bulunan bazı ülkelerin tanımasını sağlamak. Hemen ifade edeyim sözü fazla uzatmadan. Dışişlerinde böyle bir konu; değil masada, masanın altında bile yok.. Hatta yükseltilen bu tezin, ne denli olumsuz sonuçlar doğurabileceğine ilişkin de yorumlar yapılıyor. Dolayısıyla, Dışişleri, sorunu dallandırıp budaklandırmadan, kendi mecraında çözmekten yana.. Böylesi bir planı, intihar gibi gördüklerini söyleyebiliriz..
SURİYE İÇİN AVRUPA
Suriyeden gelen göçmenler için bugüne kadar harcadığımız paranın 150 milyon TL olduğu açıklanmıştı resmen.. Bu rakamın çok daha fazla olduğuna hiç kuşkum yok.. Hollanda Başbakanı, Türkiyenin böylesi bir ortamda Suriye için yaptıklarının görmezden gelinemeyeceğini ifade ederek, 1 milon euroluk bir yardım gönderildiğini açıkladı.. Aslında tabii Hollanda tek değil. Türkiyeye bu faaliyetle ilgili olarak, bu konuda oluşturulmuş fon üzerinden toplanan paralar geliyor. Gelecektir de.. Ama Hollanda Başbakanı bunu kendi fikriymiş gibi ilan etmekte bir sakınca görmedi.. Olsun.. Önemli olan bugün olduğu gibi göçmen sayısı arttığında da Avrupanın bu pozisyonunu koruyabilecek olması.. Kuzey Iraktan Kürtler geldiğinde sayıca, bugünkü göçmenlerle karşılaştırılamayacak kadar çoktu.. (sanıyorum 300 bin civarı Iraklı Kürt gelmişti) Ayrıca Türkiye de, bugünkü Türkiye değildi.. İşte o sebepten deniyor ki, bugün gelen 20 bin civarındaki Suriyelinin Türkiyeye çok da zararı olmaz.. Evet de kabul ettiğimiz göçmen sayısının periyodik ve de sistemli artışı dikkatinizi çekmiyor mu? Çok bariz ortada ki sayı, ikiye katlanarak büyüyor. 5 bin, derken 10 bin, derken 20 bin.. Dolayısıyla, çok kısa bir süre içinde 50 bin olmayacağının garantisi yok. (Bizim de 50 bine kadar hazırlığımız var gibi) Demem o ki, her şey yolunda gibi görünüyorsa da, Türkiyeyi büyük bir sorumluluğun ve yükün beklediğini hem görmemiz hem de dünyaya anlatmamız gerektiğini düşünüyorum.. Kalın sağlıcakla.