Kalemle yaşayanlar
Yarı final maçında, Almanya karşısında kaybederken, çek ve Hırvatların durumuna düşmüştük. Birkaç spor yazarı edebî bir karşılaştırma yaptı, sonra bu karşılaştırma anonimleşti. Hürriyet'te Mehmet Y. Yılmaz'ın maçı yorumladığı yazısının başlığı da buydu: "Kılıçla yaşadık, kılıçla öldük". Yazı şöyle başlıyordu: "Türkiye-Almanya maçını en iyi özetleyecek şeyin, eski bir atasözü olduğunu düşündüm maçtan çıkarken: Kılıçla yaşayan, kılıçla ölür!"
Mehmet Y. Yılmaz yanılıyor; bu söz bir atasözü değil. İncil'den alınma. Matta İncili (26:52)'nde geçiyor. Orijinali: "Her kim kılıç çeker ise kılıç ile ölecek." Shakespeare'in Hamlet'inde ise bu söz yaygın kullanıldığı şekilde geçer. Polonius'u öldüren Hamlet, Laertes tarafından öldürülür "Kılıçla yaşayan kılıçla ölür" sözü, bu şiddet yüklü sahnelerde "kıssadan hisse" olarak geçer. Anlamı açık: Hayatını, şiddet uygulayarak sürdürenler, şiddete uğrarlar. Kılıcı ve kılıçla yaşamayı, yani şiddeti kınayan bir bakış vardır bu sözde. Şiddet yasağının ikna edici gerekçesi.
Bu söz Batı'da, gündelik hayatın içine ve edebiyata nüfûz etmiş Hıristiyan kültürüne dair bir işarettir. Bugünün Batı kültürünün bileşenlerine ayrıldığı zaman üç ana sütun üzerinde yükseldiği görülür. Bunlardan ilki Antik Yunan Düşüncesi'dir. İkinci sütun Roma'dır. Avrupa için sonuncu kaynak Hıristiyanlıktır. Ortalama bir Batılının kafasında, -dindar veya ateist olsun fark etmez- Hıristiyanlığın kavramları, metaforları ve teolojik kurguları vardır. Hayata bunlarla bakar, bunlarla algılar ve düşünür.
Bir Avrupalı, mafya liderlerinden biri cinayete kurban gittiği zaman, Matta İncili'nden alınma bu söz ile durumu özetler. Ama hiç kimsenin aklından, bir futbol müsabakasında yenilen takımın, önceki maçları ile karşılaştırma yaparak, yenen gollerin zaman aralığına bakarak benzerlik kurmak için bu metaforu kullanmak geçmez. çünkü bu söz anlatılan olay için "Dam üstünde saksağan" kabilinden bir sözdür. "Kılıç ile yaşayan, kılıçla ölür" sözü, "Rüzgâr eken, fırtına biçer" demektir. Türkiye'nin oynadığı maçın hiç bu benzetmelerle alâkası var mıydı?
Sıkıntımız, Batı'dan alınan, taklit edilen, vazgeçilmez addedilen prensipler karşısında benzer yabancılığı ve cehaleti yaşayanlardan kaynaklanıyor. Laiklik tartışmalarının arkasında da aynı cehalet duruyor. Laikliğin önemli bir prensip olduğunu öğrendik. Yarı aydınlar için "önemli" olan "her şey" olmalıydı. Laiklik prensibini amacından uzaklaştırarak bir ideolojiye ve "yaşam biçimi"ne dönüştürenlerin aynı kişiler olması tesadüf değil. Aytunç Altındal, AK Parti'nin cevabında "laikliğin yaşam biçimi olamayacağı" itirazının kapatma için yeterli olacağını söylüyor. O zaman laikliği "her şey" zannedenin, oturup "laik yaşam biçimi"ni tarif etmesi gerekmez mi? Nerede şu "laik yaşam biçimi"ni tarif etmeye cesaret edecek babayiğit?
örnek alınan Batı konusundaki cehaletin bir de kendi toplumumuzda karşılığı var. Hıristiyan kültürünü, sırf Batı'ya özgü olduğu için yalan yanlış bilenler, kendi toplumlarına ve kendi toplumlarının inançlarına bütünüyle yabancılar. Eleştiren bir okuyucu hatırlattı. "Şu çılgın Türkler"de, Kurtuluş Savaşı sırasında Ege'de geçen bir anekdot var. Yunan işgal gücü Müslümanların ibadetine yardımcı oluyor. Cuma namazında halk akın akın koşup Yunan himayesi altında namaz kılıyor. Turgut özakman böylelikle dindarlığın nasıl yabancı işgali ile uyum sağlayabileceğini anlatmış oluyor. Bugünün dindarlığının da böylece, emperyalizmle işbirliğine açık olduğunu gösteriyor. öyle mi? Toplumu asgari ölçüde tanıyan, toplumun dini hakkında namaz hocası ölçeğinde bilgi sahibi olan bir yabancı bile, bu hakareti Müslümanlara yapamaz. İncil'de geçen bir sözü atasözü zannedenler affedilebilir; ama düşman işgali altında cuma namazı kılınamayacağını bilmeyenlerin, bu toplumun savunma reflekslerine dair en küçük bir fikre bile sahip olamayacağı aşikâr değil mi? Şu bakış daha doğru değil mi? Bu ülke biraz da düşman çizmesi altında cuma kılınamadığı için hâlâ bağımsız ve hür.
Kalemi kılıç gibi şiddet üretmek için kullananlara, kavrayamadıkları Hıristiyan Batı kültüründen ilham alarak söylenecek tek söz kalıyor: "Kalemle yaşayan kalemle ölür."